Yirmi Beşinci Saat
Romen yazar
Gheorghiu’nun(1916-1992) romanı Yirmi Beşinci Saat, ilk defa Paris’te 1949
yılında yayınlandığında bir sansasyon yarattı.
En çok satanlar arasına
girdi ve birçok makalenin ve konferansın da konusu oldu.
Aşağıdaki seçkide, kahraman, Traian Koruga,
bir roman üzerine planlarını avukat arkadaşı George Damian ile tartışıyor.
“Şaka bir yana, George,” dedi Traian, “Etrafımızda çok
çok önemli bir şeyin şekillendiğini hissediyorum.
Ne başladığı zamanı, ne de ilk nerede ortaya çıktığını
ve ne kadar süreceğini biliyorum.
Fakat varlığından haberdarım.
Bir girdaba yakalanmışız, uzuvlarımızdaki etleri
kopartacak ve vücudumuzdaki her kemiği paramparça edecek.
Farelerin batan bir gemiyi terk ederken hissettiği
gibi, bunun geldiğini hissetmiştim.
Fakat karaya yüzemiyoruz; çünkü bizim için kara yok.”
“Bahsettiğin bu ‘şey’ nedir?”
“İstersen ihtilal de,” dedi Traian.
“Bütün
insanlığın kurban edileceği akıl almaz büyüklükte bir ihtilal.”
“Peki, hepimizi tehdit eden bu büyük tehlike ne?” diye
sordu avukat.
“Mekanik Köle,” diye cevapladı Traian Koruga.
“Onu sen de tanıyorsun, George.
Mekanik köle, bize her gün bin bir şekilde hizmet eden
hizmetçidir.
O arabamızı
kullanır, ışıklarımızı açar, elimizi yıkarken su döker, masaj yapar, radyoyu
açtığımızda komik hikâyeler anlatır, yolları düzene koyar, dağları parçalar.”
“Milyonlarca mekanik köleye ve neredeyse iki trilyon
insana sahip bir toplum - insanlar tarafından yönetiliyor da olsa- proleter
çoğunluğunun özelliklerini gösterecekler.”
“Kölelerimizin kanunlarını ve jargonunu öğreniyoruz ki
onlara emirler verebilelim.
Ve böylece yavaş yavaş ve hiç farkına varmadan, insani
niteliklerimizden ve kendi kanunlarımızdan vazgeçiyoruz.
İnsanlıktan
uzaklaşmanın ilk belirtisi insanı küçümsemedir.
Modern insan,
kendi ve hemcinsinin değerini teknik standartlar ile ölçmektedir; bunlar
değiştirilebilir aksam parçalarıdır.
Tek bir kişiyi, her iki ya da üç düzine mekanik köle
olarak hesaplayan çağdaş toplum, teknolojik yasalara uygun işleyecek şekilde
düzenlenmelidir.
Toplum, insani gereksinimlerden çok teknolojik
gereksinimler için yaratılıyor.
İşte trajedi burada başlıyor.”
“İnsanlıktan uzaklaşmanın bu yavaş ilerleyen süreci,
birçok değişik maskenin ardında iş başındadır, insanları duygularından
vazgeçirip ve sosyal ilişkileri, tıpkı bir makinenin farklı parçaları
arasındaki ilişki gibi, kategorik, otomatik ve net bir hale indirgemektedir.
Mekanik
kölelerin ya da isterseniz robotların diyelim, ritim ve jargonları, sosyal
ilişkilerimizde ve onları yönetimimizde, resimde, edebiyatta ve dansta
yankılanıyor.
İnsanlar, robotların maymunlarına dönüşüyorlar.”
“Teknolojik uygarlıklar, konforu yaratabilir, fakat
ruhu yaratamazlar.
Ve ruh olmadan deha olmaz.
Dahi insanları olmayan bir toplum, ölüme mahkûmdur.
Şu anda batı uygarlığının ayağını kaydıran,
nihayetinde tüm dünyayı ele geçirecek bu yeni uygarlık da, sırası geldiğinde
can verecektir.”
“Teknokrasinin çöküşünü, insani ve manevi değerlerin
tekrar doğuşu takip edecektir.
Bu muhteşem ışık, büyük ihtimalle doğudan, Asya’dan
doğacak.
Fakat asla
Rusya’dan değil.
Ruslar, Batının elektrikli ışıkları karşısında boyun
eğip onlara taptılar ve Batıyla aynı kaderden muzdarip olacaklardır.”
“Uzun vadede, bizim teknokrasimizi fethedecek olan ve
barbarlıklarıyla Batı toplumunun bugün yaptığı gibi elektriği, onun için
sunaklar yapıp önünde eğilmek yerine yolları, evleri aydınlatmak için
kullanacak olan Şark’tır.
Doğunun insanları, hayatın ve ruhun karanlık yönlerini
neon tüpler yardımı ile aydınlatmaya çalışmayacaklar.
Onlar, tıpkı bir orkestra şefinin müziğin ahenginin
içgüdüsel algısı aracılığıyla orkestrasını kontrol ettiği gibi, kendi cesaret
ve akıllarının gücü ile teknolojik uygarlıkların makinelerini kontrol altında
tutacaklardır.
Fakat biz, insanların bir barbar gibi elektrikli
güneşe taptıkları zamanları görmek için yaşamamalıyız.”
“Yani zincire vurulmuş olarak mı ölmeliyiz?” dedi
avukat.
“Bizim teknolojik barbarların esirleri olmamız
neredeyse kesin.
Benim romanım, insanın yok oluşunun bu döneminin ve
insanlık tarihinin bu bölümünün son sözü olacaktır.”
“Adı ne olacak?”
“Yirmi beşinci saat, “ dedi Traian.
“İnsanlığın kurtuluşun çok ötesinde olduğu ve Mesih’in
gelmesi için de artık çok geç olan saat.
Bu son saat değil, son saati bir saat geçedir.
Tam şu andaki Batı uygarlığıdır.
ŞU ANDIR.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder