27 Ocak 2023 Cuma

 DEVRİMLER TARİHİ - 9

 

Bazı Sonuçlar - Devrimlerin Niteliği

 

Her ikisi de sonuçta yenilgiye uğrayan 1871 Paris Komünü ve 1917 Rus Ekim Devrimi haricindeki diğer devrimlerin hepsi burjuva devrimleri oldular.

 

Rus Ekim Devrimi dışındaki 20. Yüzyıl devrimlerinde sanayi proletaryası çok tali bir rol oynadı.

 

Marx’ın öngörüsünün aksine devrimler geri ülkelerde yeraldı.

Eric Wolf, Peasants Wars Of The Twentieth Century (1969) adlı kitabında 20. Yüzyılın altı ana devrimi olarak Meksika (1910-17), Rus (1917), Çin (1927-49), Küba (1959), Cezayir (Bağımsızlık Savaşı, 1954-1961) ve Vietnam (1945-75) devrimlerini sayar.

 

Onları tek tek tahlil eden yazar tüm bu devrimlerin “Köylü devrimleri (köylü savaşları)” oldukları sonucuna ulaşır.

 

Hatta Caldwell gibi Maocu düşüncenin de katkısıyla bu deneyimlerde köylülüğün devrimin öncüsü olarak proletaryanın yerini aldığını tartışanlar ve karşıt sonuçlara ulaşsalar da öncü rolünü köylülüğün hangi tabakasının üstlendiğini araştıranlar vardır.

Köylülerin devrimdeki rolü konusunda Alavi’nin Peasants and Revolution (1965), M. Caldwell’in The Revolutionary Role Of The Peasants (1969), B. Moore’nin Social Origins Of Dictatorship and Democracy (1966) ve Wolf’un analizleri okunmaya değerdirler.

 

 Bunlara Ian Roxborough’un Theories Of Underdevelopment (1979) başlıklı çalışması da eklenebilir.

Bu devrimlerin tümünün köylü devrimleri oldukları tanımlamasına katılmak mümkün değil.

 

Örneğin Cezayir kurtuluş savaşı esas olarak kentsel bir savaştı.

 

1959 Küba ayaklanması da köylü savaşı diye nitelenemez.

 

 Ama Çin ve Vietnam devrimleri gerçekten de “köylü savaşı”nın açık ve tipik örnekleri gibi görünürler.

 

Gene de bu devrimlerin sınıf niteliğini değerlendirirken sadece bu devrimlere katılanlara ve ondan yarar görenlere değil, program ve liderliğe de bakmalı, örgüt ve liderlik göz ardı edilmemelidir.

 

Çünkü iktidar alındıktan sonra inşa edilen toplum daha çok program ve liderlikle ilintilidir.

 

Bu açıdan baktığımızda altı devrimin hiçbirinde köylülük iktidara gelen sınıf olarak görünmez.

 

Devletin kontrolü bu sınıfa geçmemiş.

 

Devrimden sonra iktidarı kontrol edenler daima kentli gruplar olmuştur.

 

Erken köylü isyanlarının aksine 20. Yüzyıl devrimlerinde örgüt ve liderlik köylülüğe dışarıdan benimsetilmiştir.

Dolayısıyla “köylü devrimi” kavramı devrimin sonucuna, kimin iktidara geldiğine değil, sadece veya daha çok katılanlara baktığı için yanıltıcıdır.

Her halükarda Paris Komünü ve Rus Ekim devrimi dışındakileri genel olarak konuşursak birer burjuva devrimi olarak tanımlamak gerekir.

E. Wolf’un değerlendirmesi hatalı ve eksik olmakla birlikte onun köylü devrimi olarak tanımladığı bu devrimlerin çoğunluğunda, proletarya öncü olarak ortaya çıkmak bir yana, gerçekten de önemli bir rol oynamamıştır; ama bu ülkelerin resmi tarihi proletaryanın rol oynamadığı kendi devrimlerini proletarya devrimi olarak tanımlamıştır.

Stalin altında Marksizm değişikliğe uğratıldı, sosyalizme ekonomik planlama ve devlet mülkiyeti anlamı yüklendi.

 

Stalin-sonrası dönemde geri ülkelerde Marksizm’in değiştirilmesine yeni şeyler eklendi.

 

Çin Devrimi’nin katkısı ise Maoizm’de yansıdığı şekliyle bir adım daha ileri gidip işçi sınıfına devrimde herhangi bir fiili rol vermemek oldu.

 

Proletarya“ sözcüğü ÇKP liderliği için özgün bir sosyal sınıfa referans olmaktan çıkmıştı.

Böylece ‘proletarya’ terimi nasıl sanayi işçi sınıfı ile ilişkili bir kavram olmaktan çıkartıldıysa,  “sosyalizm” de giderek işçi sınıfının kurtuluşunu ifade etmekten çıkartılarak “ekonomik kalkınma için bir reçete”, bir kalkınma/sanayileşme modeli olarak anlaşıldı.

 

 

Çağ Analizinde Yanılgılar

 

17. yüzyıl İngiliz ve 18. Yüzyıl Fransız burjuva devrimlerinde görüldüğü gibi hemen tüm burjuva devrimleri sırasında proleter devrim girişimlerine tanık oluruz.

 

Ama tüm bu erken girişimler başarısızlıkla sonuçlandı.

18. yüzyılı burjuva-devrimleri çağı olarak tanımlayan Marks-Engels, 19. yüzyılın da proletarya devrimleri çağı olacağını söylediler.

Örneğin 1852 yılında yazdığı Onsekizinci Brumaire’de Marks, burjuva devrimleri 18. Yüzyılın, proletarya devrimleri ise 19. Yüzyılın devrimleridir diyordu.

 

Bu görüş Komünizmin İlkeleri ve Komünist Manifesto’da da vurgulu şekilde ifade edilir.

 

Nitekim, 1848’de Fransa’da Şubat Devrimi patlak verince ve tüm Avrupa’ya yayılınca, özellikle aynı yılın Haziran’ında Paris’te yeralan işçi ayaklanmasından hemen sonra, Marks ve Engels, ‘Büyük ve kesin kavganın başlamış olduğunu’ düşündüler (yani onlara göre proletarya devrimleri çağı başlamıştı).

 

Bu kavga uzun süreli ve seçeneklerle dolu tek bir devrimci dönemde’ yeralacak, ve ‘proleteryanın kesin zaferiyle’ sonuçlanacaktı.

 

1848 Devrimleri de gerçekte burjuva devrimleri oldular.

 

Yani Marks-Engels’in öngörüleri gerçekleşmedi ve zaten onlar da çok geçmeden bunu fark ettiler.

 

Başarısızlıkla sonuçlanan kısa ömürlü Paris Komünü girişimi hariç tutulursa, 19. Yüzyıl da burjuva devrimlerinin belirlediği bir çağ oldu.

19. yüzyılı burjuva devrimleri çağı olarak niteleyen Lenin ise 20. Yüzyılın proletarya devrimleri çağı olacağını öne sürdü.

 

1917 Rus Ekim Devrimi bu görüşü doğrulayacak gibi göründüyse de arkası gelmedi.

 

Bir dünya devrimine dönüşemeyen Ekim Devrimi ulusal sınırlara hapsolup sonunda yenildi.

Kısacası 20. Yüzyıl da proletarya devrimleri çağı, yani proletarya devrimlerinin belirlediği ve küreselleştiği bir çağ olamadı.

 

 Tam tersine 20. Yüzyıl da fiiliyatta burjuva devrimlerinin (anti-faşist, anti-emperyalist savaşların, köylü devrimleri ve ulusal kurtuluş hareketlerinin) belirlediği bir çağ oldu.

 

Böylece Ekim Devrimi bu çağın istisnası olarak kaldı.

Şimdi 21. Yüzyıldayız.

Bence, eğer böyle bir çağ yaşanacaksa, asıl şimdi proletarya devrimleri çağına girmiş bulunuyoruz.

Marks-Engels’in zamanında Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri burjuva devrimlerini ya henüz yapmamış ya da daha tamamlamamışlardı.

 

Nitekim Lenin Asya’da burjuva devrimlerinin 1905 Rus Devrimi’yle birlikte başladığına işaret etti .    

Şimdi kapitalist olmayan ülke neredeyse kalmadı.

 

Kapitalizm bir dünya sistemine aslında ancak 20. Yüzyılda dönüştü.

 

Batı Avrupa’da burjuva devrimleri döneminin 19. Yüzyıl sonlarında, Doğu Avrupa ve Asya’da ise 20. Yüzyılda esas olarak kapandığı söylenebilir.

Bu duruma bakarak 21. Yüzyılın proletarya devrimleri çağı olacağı umut edilebilir.

Marksizmin proletaryaya atfettiği tarihsel girişim yeteneğinin olaylar tarafından, yani 19. Ve 20. Yüzyılın tecrübeleri tarafından doğrulanıp doğrulanmadığı ciddi olarak tartışılması gereken bir konudur.

 

Bundan kaçmak iman tazelemek, kör inanç gibi bir şey olur.

 

Kendi iç karşıtlıklarının/dinamiklerinin işleyişi sonucunda kaçınılmaz olarak yıkılacağı öngörülen kapitalizm,  tüm krizleri atlatma yeteneği göstererek bugüne kadar gelebildi.

 

Koptu kopacak denen kıyamet bir türlü kopmadı.

 

19. Yüzyıl sonunda Bernştayn buna dayanarak ortaya çıktı zaten.

Proletaryanın geçmiş yüzyıllarda kendisine atfedilen devrimci misyonu kanıtlamamış olduğu savıyla, sıranın proletarya devrimlerine gelip gelmediği konusunda kuşku duyanlar olabilir.

 

 Tecrübe tarafından yeterince kanıtlanmadığına göre bu kuşkulara hak bile verilebilir.

 

 

Burjuva Devrimleri Sürecinde Proletaryanın Taktikleri

 

Marksizmin kurucularının beklentilerinin tam tersine geçmiş yüzyılların (19. Ve 20. Yüzyılların)  burjuva devrimleri tarafından belirlendiğine işaret ettim.

 

Bu belirleme bir kez kabul edilirse, geçmiş yüzyıllar bakımından en önemli konu bu yüzyıllarda yer alan devrimlerde proletaryanın rolü ve taktikleridir.

 

Bu konuya 1848 devrimleriyle, daha doğrusu 1848 Alman Devrimi’nde Marx-Engels’in ve partilerinin izlediği taktikle başlamak gerekir.

 

Bence Troçki’ye ait Sürekli Devrim tezi ve Geçiş Programı anlayışı öz olarak Marks-Engels’te vardı

 

 (Bk. Komünistler Birliği’nin’nin Mart 1850 tarihli genelgesi; Komünizmin İlkeleri ve Komünist Manifesto).

 

Onlarda olmayan tek şey gecikmiş burjuva devrimlerine proletaryanın önderlik edebileceği ve etmesi gerektiği görüşüydü.

 

 Bu görüşü ilk ortaya atan ise Lenin oldu.

 

Böylece Troçki’nin yaptığı Marks, Engels ve Lenin’deki unsurları Sürekli Devrim adı altında bir araya getirmek oldu.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...