27 Ocak 2023 Cuma

 DEVRİMLER TARİHİ - 2

 

 

1789 Fransız Devrimi (1789’dan 1794’e)

Marx’ın Fransa’da Sınıf Savaşları, Onsekizinci Brumaire ve Fransa’da İç Savaş adını taşıyan yazı ve kitapları 1789 Devrimi ile 1871 Paris Komünü arasındaki Fransız tarihinin materyalist tarih anlayışı ile yazımıdır.

 

Kendi tarih anlayışını Komünist Manifesto’da modern tarihin genel bir taslağını vermek için kullanan Marx, yukarıda andığım yazı ve kitaplarında ise aynı tarih anlayışını Fransa’da sınıf savaşları ve devrimler tarihini açıklamakta kullandı.

 

Böylece Marx, bu yazı ve eserlerinde 1789-1871 arasındaki yaklaşık yüz yıllık Fransız tarihinin en kritik momentlerinin bir analizini verir bize.

 

Alman burjuva devrimini ise aynı tarih görüşüyle Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim’de Engels anlatmaktadır.

Marks-Engels, yaşadıkları dönemin tüm devrimlerinin tarihini materyalist bir görüşle tahlil ederek onlardan gelecek için dersler çıkardılar ve bu deneyimlerin ışığında kendi teorilerini daha da yetkinleştirdiler.

1789’dan önce Fransız devleti bir monarşiydi.

 

Nüfusun ezici çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu bir tarım ülkesiydi.

 

Ama kentler doğmuş ve bu kentlerde yaşayan yeni bir kent toplumu oluşmuştu.

 

1789 burjuva devriminin esas kaynağı ve üssü bu kentlerdi.

Devrimden önce “Aydınlanma” adı verilen düşünsel bir devrim yaşanmış ve bu dönemin akılcılık, milliyetçilik ve bireycilik gibi fikirleri öncelikle kentlerde tutunarak devrime katkıda bulunmuşlardı.

 

Toplumun okur-yazar kesimlerinde bu dönemde bir fikirsel dönüşüm görülür.

 

Fransız Devrimi’nin temel sloganı haline gelen “Liberty, Equality, Fraternity” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) kavramlarını Aydınlanma düşünürleri koymuşlardı.

 

Ulusçuluk olgusu da Aydınlanma döneminde gerçeklik kazandı.

 

 Fransa’da Aydınlanma denen evrenin en önde gelen düşünürleri Jan Jak Rouseau, Montesque ve Voltaire idiler.

 

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın etkisiyle 26 Ağustos 1789’da ilan edilen  Fransız Devrimi’nin on yedi maddelik İnsan Hakları Deklarasyonu ilhamını demokrasi fikrinin babası olarak görülen Rouseau’nun fikirlerinden aldı.

 

“İnsan hakları” kavramı Fransız Devrimi’nin buluşu olarak kabul edilir.

 

ABD’de daha önce orta çıkmış olsa da bu kavramı evrensel bir sorun olarak gündeme sokan Fransız Devrimi olmuştur.

 

Bu anlamda onu Fransız Devrimi’nin buluşu saymak yanlış değildir.

 

 13. Yüzyıl İngiltere’sindeki “Magna Carta”nın “insan hakları” ile bir ilişkisi yoktur.

 

Modern demokrasi anlayışını ve modern demokrasiyi doğuran Fransız Devrimi oldu.

Devrim 14 Temmuz 1789’da başladı.

 

Fransız tarihinde buna Birinci Devrim denmektedir.

 

Bu tarih ulusal bayram ilan edildi.

 

Devrimin bu ilk aşamasına reform yanlıları öncülük etti.

 

Daha 17 Haziran’da (1789) burjuvazi kendisini Ulusal Meclis olarak ilan etmişti.

 

Bu tarih devrimin başlangıcı olarak alınabilir.

 

Onun kazanacağını farkeden soyluluk ve klerjinin reform yanlısı üyeleri de burjuvaziye katıldılar.

 

1789 Devrimi ilkin bir Kurucu Meclis ilan etmiş, İnsan ve Vatandaş Hakları Deklerasyonu (1789)’nu yayınlamıştı.

 

1791 Anayasası ise “Ulusal Egemenlik” ve kuvvetler ayrımını getirdi.

 

Bu aşamada oy hakkı henüz sadece belli miktarda mülkü olanlara tanınıyordu.

 

Yani genel oy hakkı henüz tanınmıyordu.

1789-91 arasında Kurucu Meclis’te çeşitli burjuva fraksiyonlar  mevcuttu.

 

Adları kısmen farklı verilen bu politik klüpler/partiler İngiliz Devrimi örneği izlenerek 1789 Fransız Devrimi’nden hemen sonra Paris’te kuruldular.

 

1789 Devrimi’nin ve Kurucu Meclis’in başta gelen üç partisi Jirondenler, Jakobenler/Radikaller (Robespierre, St. Just, Danton, Marat, vd) ve Anayasacılar (Ilımlılar: Bailly, Lafayette) idiler.

 

Meclis salonunun düz kısmındaki sandalyelerde oturduklarından Jirondenler’e The Plain (ova), salonun daha yüksekteki sandalyelerinde oturan Jakobenler’e The Maountain (dağ) deniliyordu.

Marks’ın deyişiyle bu üç partinin her biri sırasıyla devrimi kendisinin artık arkasından gidemeyeceği yere kadar götürdü, bu noktadan sonra ise nöbeti o zamana kadar onu izleyen en gözü pek müttefik devraldı.

 

Anayasacılar’ın egemenliği yerini Jirondenlere, Jironden egemenliği de yerini Jakobenlere bıraktı.

 

Böylece 1789 Devrimi bu şekilde “yükselen bir çizgi” izleyerek gelişti.

 

(Marks, 1848 Devrimi’ndeki 16 Nisan, 15 Mayıs ve 22 Haziran olaylarında bunun tersi bir durum görüldüğüne işaret eder, çünkü 1848 devrimindeki üç parti olan Proletarya Partisi/Blankistler, Montagne/küçük-burjuva parti ve Düzen Partisi ile National Parti de denen cumhuriyetçi burjuva partiden oluşan burjuva partiler şöyle davrandı: Her parti kendisini ileri itmek isteyeni geri tepti, kendini geri itmek isteyene ise ileri doğru abandı, böylece 1789’un aksine 1848 devrimi geriye doğru bir hareket, yani “inen bir çizgi” izledi).

1789-91 Kurucu Meclis’indeki fraksiyonlardan biri amacı devrimi sona erdirmek olduğu için aristokrasi ile bir anlaşma yapıp Anayasal Monarşi’de uzlaşma girişimi yaptıysa da bu politika çöktü.

1791’de Kurucu Meclis yerini Yasama Meclisi’ne bıraktı.

1791-92 arası yıllarda Fransa’da Devrimci Hükümet Jirondenler ’in elindeydi.

 

Jirondenler kentlerin özerkliğini ve bir tür federal birliği savunuyorlardı.

 

1789 Fransız devrimi sırasında oluşan büyük sanayi, ticaret ve toprak burjuvazisinin partisi olan Jirondenler, adlarını mecliste bu partinin birçok lideri tarafından temsil edilen Gironde adlı kentten alıyorlardı.

 

Birinci Cumhuriyet döneminde iktidarı ele geçiren Jakobenler ise bu adı Aziz Jacob’un adını taşıyan bir Jakoben manastırında toplanmaktan dolayı almışlardı.

Bunlar federalizme karşı merkezi bir yönetime taraflardı.

Bir görüşe göre sosyalizmin kökeninde Jacobenizm yatmaktadır.

 

1840’ların başında Marx’ın bile bir Jacoben olduğunu öne sürenler vardır.

Yasama Meclisi’ndeki Sol Kanat, Jirondenler ile Jakobenler’den oluşuyordu.

 

Devrik Fransız kralı bir karşı-devrim girişiminde bulundu ve iktidardan edilmiş olan soyluluk eski rejimi restore etmek için Prusya ve Avusturya gibi Avrupa monarşilerinden yardım talep etti.

 

 Bu ülkeler 24 Ağustos 1791’de Avrupa’nın “devrimci ulusu” Fransa’ya silahlı müdahale, yani savaş tehdidinde bulundular.

 

Yabancılarla işbirliği yaptığı için “hain” olarak suçlanan kral Louis kaçmaya çalışırken yakalandı.

 

Fransız Meclisi Jirondist burjuvazinin ısrarıyla 1792’de Avusturya’ya savaş açtı, ama bu savaş 1792’de Fransa’nın askeri yenilgisiyle sonuçlandı.

 

Dışarda savaşa girmeden evvel Fransa’daki aristokrasiyi imha etmeyi önermiş olan Jakobenler’in lideri Robespierre (1758-1794) olaylar tarafından doğrulandı.

 

 Ulusal krizin etkisiyle 1792’de halk yığınları arasında ulusçuluk ve devrimci coşku giderek kabardı.

 

Çok geçmeden burjuvazi içinde Jirondenler’den daha radikal olan Montagnardlar ortaya çıktı.

 

Bu arada 11 Temmuz 1792’de Avrupa monarşilerinin birleşik orduları Fransa’ya girdiler.

 

Avrupa monarşileri arasında böyle bir ittifak ilk kez monarşiyi devirmiş bulunan devrimci Fransa’ya karşı oluştu.

 

Yasama Meclisi’nin “Anavatan tehlikede” çağrısı yaptığı böyle bir dönemde halk ayaklanmasından korkan Jirondenler dış düşmanla işbirliği yapmakla suçladıkları kral ve soylulukla uzlaşma girişimlerinde bulundular.

Tam bu sıralarda nihayet Jirondenlerin korktuğu başlarına geldi.

 

10 Ağustos 1792’de “İkinci Devrim” adı verilen bir halk ayaklanması patlak verdi.

 

Fransa topraklarının yabancı orduların işgalinde bulunduğu bir sırada patlak vermiş olan bu sosyal ayaklanma aynı zamanda ulusal idi.

 

Aşağı sınıflara dayanan bu devrim oy hakkını mülk sahipleriyle sınırlayan 1791 Anayasası’nı da Anayasal Monarşi’yi de devirdi ve bu devrimle birlikte oy hakkına konulan sınırlama kaldırılarak genel oy hakkı ilan edildi.

Bu gelişmeleri protesto eden soyluluk ve kralla uzlaşma taraftarları  bu sırada devrimi terk ettiler.

Eylül 1792’de Fransa’nın bir cumhuriyet olduğu ilan edildi.

 

(19. Yüzyılın tüm burjuva anayasalarına devrimden sonra yapılan Fransa anayasası ve cumhuriyeti model teşkil etti).

1792 yılı Meclis’te yeni partilerin de oluştuğu bir yıl oldu.

 

Devrimin radikalleşmesiyle birlikte burjuvazi içinde halk ile ittifakı savunan Montagnardlar ile halkı tehdit olarak gören Jirondenler birbirlerinden iyice kopuştular.

 

Bu kriz ortamındadır ki 1791 Anayasası askıya alındı ve Ulusal Konvansiyon için seçimler yapıldı.

 

Yeni meclis devrimci ordunun Paris’in kuzeyinde Prusya birliklerini yenilgiye uğrattığı aynı gün toplandı.

Bu savaşa tanık olan ünlü Alman şairi Geothe, “Bugün ve burada dünya tarihinde yeni bir çağ başlıyor” demiştir.

Robespierre, Louis de Saint-Just (1767-1794) ve Camille Desmoulins (1760-94) gibi isimlerin liderliğindeki Jakobenler giderek aşağı sınıflardan yana daha radikal tutumlar aldılar.

 

Jirondenler’in karşı çıkmasına rağmen Konvansiyon kral Louis XVI’in yargılanmasını ve ölüm cezasının infazını kararlaştırdı.

 

Kralın giyotine gönderilmesi krizi derinleştirdi.

 

Monarşiyi geri getirme ya da anayasal monarşi düşüncesi kesin bir darbe yedi ve Cumhuriyet seçeneği güç kazandı.

 

Ulus ve Cumhuriyet kavramları özdeşleşti.

Bu gelişmeler Jirondenler’in de yenilgisi demekti.

1 Şubat 1793’te Konvansiyon İngiltere ve Hollanda’ya, 7 Mart’ta ise İspanya’ya savaş ilan etti.

 

Başını İngiltere’nin çektiği “Birinci Koalisyon” diye bilinen bu ülkelerin ittifakı “devrimci ulus” Fransa’ya karşı bir dış reaksiyondu.

 

 Jakobenler ile Montagnardlar’ın teşvik ettiği Jironden karşıtı 31 Mayıs-2 Haziran 1793 isyanı devrimin yeni bir aşamasını başlattı.

 

Temmuz 1793 tarihi, Jakobenlerin Jirondenleri iktidardan devirdiği ve Robespierre’nin bir diktatörlük kurduğu tarih olarak verilir bazı kaynaklarda.

 

Jirondenler Konvansiyon’dan tasfiye edildiler.

 

Çok geçmeden Ulusal/Kamu Güvenlik Komitesi hükümetin baş organı haline geldi.

 

Bu komitenin üyelerinden biri de Montagnardlar (sağ kanat Jacobenlerden)’dan Parisli lider Danton (1759-1794)’du.

 

Dokuz kişiden oluşan Kamu Güvenliği Komitesi’nin geçici olarak kesin otorite/iktidar yapılması Danton’un önerisiyle gerçekleşmişti.

 

Danton, savaş/kavga yerine görüşmeler yapıyordu.

 

 Ulusal Güvenlik Komitesi’nin ve bu komitenin üyelerinden Robespierre’nin otoritesi giderek artmış ve muhalefete karşı artan ölçüde şiddete başvurulur olmuştu.

 

1793 Ekim’inde bir seri politik yargılamalar başlamış, 3 Ekim günü Devrimci Mahkeme önüne çıkarılan 22 Jironden 31 Ekim’de giyotine verilmişlerdi.

 

1793 sonlarında politik tutukluların sayısı binleri bulmuş, yüzlerce kişi giyotine yollanmıştı.

 

Temmuz 1794’te 1251 devrim-karşıtı kralcı giyotinde öldürülmüştü.

 

 1794’te tüm Fransız sömürgelerinde kölelik kaldırıldı

 

 (Robespierre asıldıktan sonra kölelik tekrar geri getirildi).

 

Ateizm gelişti.

 

Bu dönem boyunca Devrimci Hükümet’in kontrolünde terör süreklilik kazanmış, bir aralık kiliselerin de kapatıldığı, dine karşı bir tutum alındığı oldu.

 

Ama Konvansiyon 6 Aralık 1793’te inanç ve ibadet özgürlüğü prensibini tasdik etti.

 

Bir savaş hükümeti olan Devrimci Hükümet’in otoritesinin giderek güçlendiği bu süreçte Fransa’da yönetim aygıtı da giderek merkezileşti.

 

Bu, yürütmenin merkezinde bulunan Ulusal Güvenlik Komitesi’nin başarısı için zorunlu bir koşuldu.

 

Aralık 1793’ten Temmuz 1794’e kadarki sürede başında Robespierre’nin bulunduğu “Devrimci Hükümetin Diktatörlüğü” istikrar kazanmış, devrimci terör yöntemine başvurularak devrim düşmanları sindirilmiş, karşı-devrimci isyan odakları bastırılmıştı.

 

 Devrim, özgürlük/kurtuluş için devrim düşmanlarına karşı açılmış bir savaş olarak değerlendiriliyor ve devrimci hükümetin işlevleri de buna göre tanımlanıyordu.

 

Özel mülkiyetin tasfiyesinden sözedilmese de, Saint-Just “Ne zengin ne de fakir olmalı” diyordu.

Ama Devrimci Hükümet uzun yaşamadı.

 

Elinde bir gazete bulunan ve 1789 Devrimi’nin önderlerinden biri olan Danton, kendi gazetesinde ve Meclis’te devrimin hızını kesmek, terörü azaltmak gerektiğini savunuyordu.

 

Hatta onun Robespierre’nin yönetimine karşı bir darbe hazırlığı yapmakta olduğu söylentileri çıkar.

 

Danton ve çevresindeki grup hükümete muhalefete, ona saldırmaya başlamışlardı.

 

Nihayet 29-30 Mart gecesi “komplo” ve “ihanet”le suçlanan Danton, Camille ve diğerleri tutuklanıp Devrimci Mahkeme önüne çıkarıldılar ve 5 Nisan 1794’te giyotine gönderildiler.

Nisan 1794’ten Thermidor (Nisan 1794 ile Temmuz 1794 arasındaki döneme Termidor deniyor ki, bu Danton ile Robespierre’in asılışları arasındaki süre ile örtüşür)’a kadar merkezileşme arttı, terör yoğunlaşarak devam etti.

 

Ama bu süreçte devrimci hükümet halk desteğini yitirdi.

 

Mayıs 1794’te Hristiyanlığın tasfiyesi kararının ve Jakoben terörünün ardından bir hükümet krizi patlak verdi ve bu olay devrimci hükümetin düşüşünü hızlandırdı.

 

Hükümetin kendisi içinde de anlaşmazlıklar patlak vermişti.

 

Ulusal Güvenlik Komitesi’nde Robespierre’nin grubu tecrit edilmişti.

 

 Bu anlaşmazlıklar sonunda Konvansiyon önüne getirildi.

 

8 Thermidor günü Robespierrre adlarını vermeden Konvansiyon önünde hasımlarına saldırınca onlar da karşı atağa geçtiler.

 

9 Thermidor günü ulusal Meclis’te muhalefet birleşmiş, içinde rüşvetle satın alınmış temsilcilerin de bulunduğu ilkesiz bir koalisyon kurulmuş ve Konvansiyon’dan Robespierre’nin tutuklanması emri çıkartılmıştı.

27-28 Temmuz 1794’te Robespierre düşürüldü.

Bu sırada Paris Komünü tarafından yapılan bir isyan girişimi başarısızlığa uğradı.

 

10 Thermidor günü Robespierre ve yoldaşları mahkeme bile edilmeden  giyotine verildiler (1794).

Bu olay “devrimin sonu” oldu.

Böylece 1789’da başlayan devrim yaklaşık beş yıl sonra 1794’te Robespierre ve yoldaşlarının giyotinde öldürülmeleriyle bitmişti.

Eylül 1794’te karşı-devrimci terör dönemi başladı.

 

 Politik partiler/klüpler ve devrimci mahkemeler yasaklandı.

 

1795 Nisan ve Mayıs aylarında Paris halkı tekrar ayaklandı.

 

Bu isyanlarda bir parti örgütü yoktu.

1796’da ise Gracchus Babeuf yeni hükümeti devirmek için bir komploya başvurdu, ama başarısız kaldı.

 

Aşağı sınıflar artık politik sistemden dışlanmıştı.

Babeuf’un komplosundan sonra hükümet, anti-Jakoben bir baskı kampanyası yürüttü ve daha da sağa kaydı.

Birinci Direktory altında halkı dışlayan çok sınırlı bir Cumhuriyet mevcuttu.

 

Bu dönemde dışardaki savaşlarda 1796-97’deki başarılarıyla özellikle fetihçi general Napoleon Bonaparte prestij kazandı ve giderek bağımsız bir güce ve faktöre dönüştü.

 

Directory, bir zaman sonra Bonapart’ın ve ordunun elinde bir rehine dönüştü. 

 

İkinci Direktory denen 1797-99 döneminde Fransa’nın dışarıdaki fetihlerine tepki olarak Fransa’ya karşı aralarında Britanya, Rusya, Avusturya ve İsveç’in de bulundukları bir “ikinci koalisyon” oluştu.

 

İtalya ve İsviçre’yi kaybeden Fransa giderek kendi doğal sınırlarına çekilmek zorunda kaldı.

 

Dışardaki yenilgi ve ekonomik çöküntünün yol açtığı içteki hoşnutsuzluk Jacobinleri güçlendirdiyse de Termidorcu burjuvazi iktidarı korudu.

 

Ama Jacobinler’den duyulan korku da giderek artıyordu.

1799’da Napolyon Bonapart’ı iktidara getiren “Onsekizinci Brumaire Darbesi” oldu.

 

1799’dan 1815’e kadar artarak güçlenen ve kıtada egemenlik için savaşlar yapan Bonapart, 1804’te kendisini imparator ilan etmiş ve kendi öz monarşisini yaratmıştı.

1813-14’te Napolyon’un egemenliğine karşı Alman ulusal kurtuluş/bağımsızlık savaşı başladı.

 

Fransa’ya karşı başını Britanya’nın çektiği bir “Üçüncü Koalisyon” oluştu.

 

21 Ekim 1805’te Trafalgar’da Britanya Fransa’yı yenilgiye uğrattı.

 

 1812-15 arasında Napolyonik sistem çöktü.

 

1815 Haziaran’ında Fransa Waterloo’da bir kez daha Britanya’ya yenildi.

 

Bu savaşta esir düşen Bonapart sürgün edildiği uzak bir adada 1821’de öldü.

Böylece 1799-1815 arasını kapsayan ve Avrupa tarihinde  Napolyonik Çağ olarak bilinen çağ sona ermişti.

 

Bu çağ boyunca Fransa kendisini feodal ve mutlakiyetçi rejimlere karşı mücadelenin öncüsü olarak görmüş, 1792’de Avusturya’ya karşı savaşla birlikte kıtasal bir savaş yoluyla kendi fikirlerini, devrimini ve rejimini bütün Avrupa kıtasına ve dünyaya yaymak için savaşmıştı.

 

Fransa’nın yürüttüğü bu kıtasal savaş Avrupa’da monarşileri korumak ve devrimleri ezmek amacıyla Fransa’ya karşı 1815’te o dönemin belli başlı monarşileri olan Prusya, Avusturya ve Rusya arasında “Kutsal ittifak” olarak bilinen gerici ittifakın oluşmasına götürdü.

 

(Buna karşın 1815’ten 1914’e kadarki dönem Avrupa’da Fransa’nın başlattığı bir çağ, yani “Ulusal devletler çağı” oldu).

1815 sonrasında Fransa’da bir restorasyon yaşandı.

 

Buna Restorasyon Dönemi (1815-30) deniliyor.

 

Meşrutiyetçiler adı da verilen Bourbon Sülalesi yandaşlarının egemenliği dönemidir bu.

 

İktidar bu aralıkta burjuvazinin bir kesimini oluşturan büyük toprak sahiplerinin elindedir.

Bu dönemin devlet biçimi Marks’ın burjuva devletin bir biçimi olarak gördüğü ve bu nedenle “Burjuva monarşi” olarak tanımladığı Anayasal Monarşi’dir.

 

Sürgünden dönen Louis XVIII (1815-24) altında bir Anayasal Monarşi kuruldu.

 

Yönetim burjuvazinin kralcı hizbinin elindeydi.

 

1789 Devrimi’nin alaşağı ettiği kralcı güçler ve monarşi geri gelmiş, eski günlerin intikamını almak için Beyaz Terör estirmişti.

Bu döneme, 1830 Devrimi’yle son verildi.

1830’da halk Bourbon hanedanını Kurucu meclis, Cumhuriyet, Genel Oy Hakkı talepleriyle bir ayaklanmayla devirmiş, ama devrimi halk yapsa da iktidara bu kez de daha örgütlü olduğu için halkın zaferinde yararlanan burjuvazinin bir kesimi gelmişti.

 

Bu kesim burjuvazinin özellikle mali kanadını temsil eden Orleans sülalesinden/hanedanından L. Philippe adında birini kral olarak tahta oturtmuştu.

 

1830 Devrimi bir burjuva devrimdi, bu devrim iktidarı toprak sahiplerinden kapitalistlere geçirdi.

 

1830-48 arası Temmuz Monarşisi diye tanımlanır.

 

Bu dönemde de iktidar burjuvazinin tümünün değil yalnızca bir kesiminin, ama bu kez mali aristokrasinin/sermayenin elindedir.

 

Bu sırada muhalefette bulunan sanayi burjuvazisi kralcı burjuvaziye karşı Cumhuriyet talep ediyordu, yani cumhuriyetçiydi.

Temmuz Monarşisi adı verilen bu dönemde Fransa’da 1832, 1834 ve 1839 işçi ayaklanmalarına tanık olundu.

 

Hepsi de kanlı şekilde bastırılan bu ayaklanmalardan sonuncusu  Blanki ve Barbes liderliğindeki Mevsimler Derneği tarafından örgütlenmişti.

1789 Fransız Devrimi’nin hemen her yıldönümünde “Devrim ve Terör” konulu açık oturumlar yapılır, Fransız Devrimi’ni konu alan filmler gösterilir.

 

Lenin ve Robespierre paralelliği kurulur.

 

Fransız devrimi’nde Robespierre, Rus Ekim devriminde Lenin kilit isimlerdir.

İngiliz burjuva ideologları şiddet kullandıkları için Fransız ve Rus devrimlerini hep eleştirir.

 

Bugünkü Fransız burjuvazisi de Fransız Devrimi’nin 1789-92 arasındaki birinci evresini kabul eder, ama totaliter bulduğu Robespierre’nin liderliğindeki 1792-95 evresine sahip çıkmaz.

 

Her ne kadar şiddet her durumda kaçınılmaz değilse de, tanımları ve tabiatları gereği bütün devrimler şiddet içerirler.

Aslında devrime sepep olan şeyler, bir de devrimin kendisinin sepep oldukları, yani sonuçları vardır.

 

Terörü yaratan veya başlatan Fransız devrimi olmadı.

 

Terör 1793’te doğmadı.

 

O zaten vardı.

 

Devrimin devirdikleri halka terör uyguluyor, devrildikten sonra da yabancı ordularla işbirliği içinde eskiyi geri getirmek için teröre başvuruyorlardı.

 

Fransız Devrimi de tıpkı Ekim Devrimi gibi kuşatılmıştı.

 

1792’de hepsi de birer monarşi olan Britanya, Çarlık Rusyası ve Avusurya-Macaristan imparatorlukları Fransa’ya karşı ittifak yapmış, bu ülkeyi işgale kalkışmışlardır.

 

Bunun üzerinedir ki Fransa kendisini savunmak zorunda kalır, totaliter bir kimliğe bürünür.

Kısacası Fransız Devrimi’ne karşı tutumun o gün olduğu gibi 200 yıldan çok sonra buğün de Fransız toplumunu böldüğüne tanık oluyoruz.

 

Tarihe herkes  andaki duruşu ve güncel çatışmalar içindeki tavrı bağlamında yaklaşıyor.

 

Fransa’da cumhuriyet ilk kez 1789 devrimini takiben 1792’de ilan edildi.

 

1789-1804 arasına Birinci Cumhuriyet deniliyor.

 

1804-14 arası Birinci İmparatorluk diye bilinir.

 

Sonra Restorasyon Dönemi (Anayasal Monarşi/Burjuva Monarşi: 1815-30) ve Temmuz Monarşisi (Anayasal Monarşi: 1830-48), ardından İkinci Cumhuriyet (24 Şubat 1848-1852 arası) geliyor.

 

 1852-1870 arası ise İkinci. İmparatorluk dönemidir.

 

1871-1940 arası III. Cumhuriyet, 1947-58 Dördüncü, 1958 sonrası da Beşinci Cumhuriyet dönemidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...