DEVRİMLER TARİHİ - 2
1789 Fransız Devrimi (1789’dan
1794’e)
Marx’ın
Fransa’da Sınıf Savaşları, Onsekizinci Brumaire ve Fransa’da
İç Savaş adını taşıyan yazı ve kitapları 1789 Devrimi ile 1871 Paris Komünü
arasındaki Fransız tarihinin materyalist tarih anlayışı ile yazımıdır.
Kendi
tarih anlayışını Komünist Manifesto’da modern tarihin genel bir taslağını
vermek için kullanan Marx, yukarıda andığım yazı ve kitaplarında ise aynı tarih
anlayışını Fransa’da sınıf savaşları ve devrimler tarihini açıklamakta
kullandı.
Böylece
Marx, bu yazı ve eserlerinde 1789-1871 arasındaki yaklaşık yüz yıllık Fransız
tarihinin en kritik momentlerinin bir analizini verir bize.
Alman
burjuva devrimini ise aynı tarih görüşüyle Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim’de
Engels anlatmaktadır.
Marks-Engels,
yaşadıkları dönemin tüm devrimlerinin tarihini materyalist bir görüşle tahlil
ederek onlardan gelecek için dersler çıkardılar ve bu deneyimlerin ışığında
kendi teorilerini daha da yetkinleştirdiler.
1789’dan
önce Fransız devleti bir monarşiydi.
Nüfusun
ezici çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu bir tarım ülkesiydi.
Ama
kentler doğmuş ve bu kentlerde yaşayan yeni bir kent toplumu oluşmuştu.
1789
burjuva devriminin esas kaynağı ve üssü bu kentlerdi.
Devrimden
önce “Aydınlanma” adı verilen düşünsel bir devrim yaşanmış ve bu dönemin
akılcılık, milliyetçilik ve bireycilik gibi fikirleri öncelikle kentlerde
tutunarak devrime katkıda bulunmuşlardı.
Toplumun
okur-yazar kesimlerinde bu dönemde bir fikirsel dönüşüm görülür.
Fransız
Devrimi’nin temel sloganı haline gelen “Liberty, Equality, Fraternity”
(Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) kavramlarını Aydınlanma düşünürleri koymuşlardı.
Ulusçuluk
olgusu da Aydınlanma döneminde gerçeklik kazandı.
Fransa’da Aydınlanma denen evrenin en önde
gelen düşünürleri Jan Jak Rouseau, Montesque ve Voltaire
idiler.
Amerikan
Bağımsızlık Savaşı’nın etkisiyle 26 Ağustos 1789’da ilan edilen Fransız
Devrimi’nin on yedi maddelik İnsan Hakları Deklarasyonu ilhamını
demokrasi fikrinin babası olarak görülen Rouseau’nun fikirlerinden aldı.
“İnsan
hakları” kavramı Fransız Devrimi’nin buluşu olarak kabul edilir.
ABD’de
daha önce orta çıkmış olsa da bu kavramı evrensel bir sorun olarak gündeme
sokan Fransız Devrimi olmuştur.
Bu
anlamda onu Fransız Devrimi’nin buluşu saymak yanlış değildir.
13. Yüzyıl İngiltere’sindeki “Magna Carta”nın
“insan hakları” ile bir ilişkisi yoktur.
Modern
demokrasi anlayışını ve modern demokrasiyi doğuran Fransız Devrimi oldu.
Devrim
14 Temmuz 1789’da başladı.
Fransız
tarihinde buna Birinci Devrim denmektedir.
Bu
tarih ulusal bayram ilan edildi.
Devrimin
bu ilk aşamasına reform yanlıları öncülük etti.
Daha
17 Haziran’da (1789) burjuvazi kendisini Ulusal Meclis olarak ilan etmişti.
Bu
tarih devrimin başlangıcı olarak alınabilir.
Onun
kazanacağını farkeden soyluluk ve klerjinin reform yanlısı üyeleri de
burjuvaziye katıldılar.
1789
Devrimi ilkin bir Kurucu Meclis ilan etmiş, İnsan ve Vatandaş Hakları
Deklerasyonu (1789)’nu yayınlamıştı.
1791
Anayasası ise “Ulusal Egemenlik” ve kuvvetler ayrımını getirdi.
Bu
aşamada oy hakkı henüz sadece belli miktarda mülkü olanlara tanınıyordu.
Yani
genel oy hakkı henüz tanınmıyordu.
1789-91
arasında Kurucu Meclis’te çeşitli burjuva fraksiyonlar mevcuttu.
Adları
kısmen farklı verilen bu politik klüpler/partiler İngiliz Devrimi örneği
izlenerek 1789 Fransız Devrimi’nden hemen sonra Paris’te kuruldular.
1789
Devrimi’nin ve Kurucu Meclis’in başta gelen üç partisi Jirondenler, Jakobenler/Radikaller
(Robespierre, St. Just, Danton, Marat, vd) ve Anayasacılar (Ilımlılar:
Bailly, Lafayette) idiler.
Meclis
salonunun düz kısmındaki sandalyelerde oturduklarından Jirondenler’e The Plain
(ova), salonun daha yüksekteki sandalyelerinde oturan Jakobenler’e The
Maountain (dağ) deniliyordu.
Marks’ın
deyişiyle bu üç partinin her biri sırasıyla devrimi kendisinin artık arkasından
gidemeyeceği yere kadar götürdü, bu noktadan sonra ise nöbeti o zamana kadar
onu izleyen en gözü pek müttefik devraldı.
Anayasacılar’ın
egemenliği yerini Jirondenlere, Jironden egemenliği de yerini Jakobenlere
bıraktı.
Böylece
1789 Devrimi bu şekilde “yükselen bir çizgi” izleyerek gelişti.
(Marks,
1848 Devrimi’ndeki 16 Nisan, 15 Mayıs ve 22 Haziran olaylarında bunun tersi bir
durum görüldüğüne işaret eder, çünkü 1848 devrimindeki üç parti olan Proletarya
Partisi/Blankistler, Montagne/küçük-burjuva parti ve Düzen Partisi ile National
Parti de denen cumhuriyetçi burjuva partiden oluşan burjuva partiler şöyle
davrandı: Her parti kendisini ileri itmek isteyeni geri tepti, kendini geri
itmek isteyene ise ileri doğru abandı, böylece 1789’un aksine 1848 devrimi
geriye doğru bir hareket, yani “inen bir çizgi” izledi).
1789-91
Kurucu Meclis’indeki fraksiyonlardan biri amacı devrimi sona erdirmek olduğu
için aristokrasi ile bir anlaşma yapıp Anayasal Monarşi’de uzlaşma girişimi
yaptıysa da bu politika çöktü.
1791’de
Kurucu Meclis yerini Yasama Meclisi’ne bıraktı.
1791-92
arası yıllarda Fransa’da Devrimci Hükümet Jirondenler ’in elindeydi.
Jirondenler
kentlerin özerkliğini ve bir tür federal birliği savunuyorlardı.
1789
Fransız devrimi sırasında oluşan büyük sanayi, ticaret ve toprak burjuvazisinin
partisi olan Jirondenler, adlarını mecliste bu partinin birçok lideri
tarafından temsil edilen Gironde adlı kentten alıyorlardı.
Birinci
Cumhuriyet döneminde iktidarı ele geçiren
Jakobenler ise bu adı Aziz Jacob’un adını taşıyan bir Jakoben manastırında
toplanmaktan dolayı almışlardı.
Bunlar
federalizme karşı merkezi bir yönetime taraflardı.
Bir
görüşe göre sosyalizmin kökeninde Jacobenizm yatmaktadır.
1840’ların
başında Marx’ın bile bir Jacoben olduğunu öne sürenler vardır.
Yasama
Meclisi’ndeki Sol Kanat, Jirondenler ile Jakobenler’den oluşuyordu.
Devrik
Fransız kralı bir karşı-devrim girişiminde bulundu ve iktidardan edilmiş olan
soyluluk eski rejimi restore etmek için Prusya ve Avusturya gibi Avrupa
monarşilerinden yardım talep etti.
Bu ülkeler 24 Ağustos 1791’de Avrupa’nın “devrimci
ulusu” Fransa’ya silahlı müdahale, yani savaş tehdidinde bulundular.
Yabancılarla
işbirliği yaptığı için “hain” olarak suçlanan kral Louis kaçmaya çalışırken
yakalandı.
Fransız
Meclisi Jirondist burjuvazinin ısrarıyla 1792’de Avusturya’ya savaş açtı, ama
bu savaş 1792’de Fransa’nın askeri yenilgisiyle sonuçlandı.
Dışarda
savaşa girmeden evvel Fransa’daki aristokrasiyi imha etmeyi önermiş olan
Jakobenler’in lideri Robespierre (1758-1794) olaylar tarafından doğrulandı.
Ulusal krizin etkisiyle 1792’de halk yığınları
arasında ulusçuluk ve devrimci coşku giderek kabardı.
Çok
geçmeden burjuvazi içinde Jirondenler’den daha radikal olan Montagnardlar
ortaya çıktı.
Bu
arada 11 Temmuz 1792’de Avrupa monarşilerinin birleşik orduları Fransa’ya
girdiler.
Avrupa
monarşileri arasında böyle bir ittifak ilk kez monarşiyi devirmiş bulunan
devrimci Fransa’ya karşı oluştu.
Yasama
Meclisi’nin “Anavatan tehlikede” çağrısı yaptığı böyle bir dönemde halk
ayaklanmasından korkan Jirondenler dış düşmanla işbirliği yapmakla suçladıkları
kral ve soylulukla uzlaşma girişimlerinde bulundular.
Tam
bu sıralarda nihayet Jirondenlerin korktuğu başlarına geldi.
10
Ağustos 1792’de “İkinci Devrim” adı verilen bir halk ayaklanması patlak
verdi.
Fransa
topraklarının yabancı orduların işgalinde bulunduğu bir sırada patlak vermiş
olan bu sosyal ayaklanma aynı zamanda ulusal idi.
Aşağı
sınıflara dayanan bu devrim oy hakkını mülk sahipleriyle sınırlayan 1791
Anayasası’nı da Anayasal Monarşi’yi de devirdi ve bu devrimle birlikte oy
hakkına konulan sınırlama kaldırılarak genel oy hakkı ilan edildi.
Bu
gelişmeleri protesto eden soyluluk ve kralla uzlaşma taraftarları bu sırada devrimi terk ettiler.
Eylül
1792’de Fransa’nın bir cumhuriyet olduğu ilan edildi.
(19.
Yüzyılın tüm burjuva anayasalarına devrimden sonra yapılan Fransa anayasası ve
cumhuriyeti model teşkil etti).
1792
yılı Meclis’te yeni partilerin de oluştuğu bir yıl oldu.
Devrimin
radikalleşmesiyle birlikte burjuvazi içinde halk ile ittifakı savunan
Montagnardlar ile halkı tehdit olarak gören Jirondenler birbirlerinden iyice
kopuştular.
Bu
kriz ortamındadır ki 1791 Anayasası askıya alındı ve Ulusal Konvansiyon için
seçimler yapıldı.
Yeni
meclis devrimci ordunun Paris’in kuzeyinde Prusya birliklerini yenilgiye
uğrattığı aynı gün toplandı.
Bu
savaşa tanık olan ünlü Alman şairi Geothe, “Bugün ve burada dünya tarihinde
yeni bir çağ başlıyor” demiştir.
Robespierre,
Louis de Saint-Just (1767-1794) ve Camille Desmoulins (1760-94) gibi isimlerin
liderliğindeki Jakobenler giderek aşağı sınıflardan yana daha radikal tutumlar
aldılar.
Jirondenler’in
karşı çıkmasına rağmen Konvansiyon kral Louis XVI’in yargılanmasını ve ölüm
cezasının infazını kararlaştırdı.
Kralın
giyotine gönderilmesi krizi derinleştirdi.
Monarşiyi
geri getirme ya da anayasal monarşi düşüncesi kesin bir darbe yedi ve
Cumhuriyet seçeneği güç kazandı.
Ulus
ve Cumhuriyet kavramları özdeşleşti.
Bu
gelişmeler Jirondenler’in de yenilgisi demekti.
1
Şubat 1793’te Konvansiyon İngiltere ve Hollanda’ya, 7 Mart’ta ise İspanya’ya
savaş ilan etti.
Başını
İngiltere’nin çektiği “Birinci Koalisyon” diye bilinen bu ülkelerin ittifakı
“devrimci ulus” Fransa’ya karşı bir dış reaksiyondu.
Jakobenler ile Montagnardlar’ın teşvik ettiği
Jironden karşıtı 31 Mayıs-2 Haziran 1793 isyanı devrimin yeni bir aşamasını
başlattı.
Temmuz
1793 tarihi, Jakobenlerin Jirondenleri iktidardan devirdiği ve Robespierre’nin
bir diktatörlük kurduğu tarih olarak verilir bazı kaynaklarda.
Jirondenler
Konvansiyon’dan tasfiye edildiler.
Çok
geçmeden Ulusal/Kamu Güvenlik Komitesi hükümetin baş organı haline geldi.
Bu
komitenin üyelerinden biri de Montagnardlar (sağ kanat Jacobenlerden)’dan
Parisli lider Danton (1759-1794)’du.
Dokuz
kişiden oluşan Kamu Güvenliği Komitesi’nin geçici olarak kesin otorite/iktidar
yapılması Danton’un önerisiyle gerçekleşmişti.
Danton,
savaş/kavga yerine görüşmeler yapıyordu.
Ulusal Güvenlik Komitesi’nin ve bu komitenin
üyelerinden Robespierre’nin otoritesi giderek artmış ve muhalefete karşı artan
ölçüde şiddete başvurulur olmuştu.
1793
Ekim’inde bir seri politik yargılamalar başlamış, 3 Ekim günü Devrimci Mahkeme
önüne çıkarılan 22 Jironden 31 Ekim’de giyotine verilmişlerdi.
1793
sonlarında politik tutukluların sayısı binleri bulmuş, yüzlerce kişi giyotine
yollanmıştı.
Temmuz
1794’te 1251 devrim-karşıtı kralcı giyotinde öldürülmüştü.
1794’te tüm Fransız sömürgelerinde kölelik
kaldırıldı
(Robespierre asıldıktan sonra kölelik tekrar
geri getirildi).
Ateizm
gelişti.
Bu
dönem boyunca Devrimci Hükümet’in kontrolünde terör süreklilik kazanmış, bir
aralık kiliselerin de kapatıldığı, dine karşı bir tutum alındığı oldu.
Ama
Konvansiyon 6 Aralık 1793’te inanç ve ibadet özgürlüğü prensibini tasdik etti.
Bir
savaş hükümeti olan Devrimci Hükümet’in otoritesinin giderek güçlendiği bu
süreçte Fransa’da yönetim aygıtı da giderek merkezileşti.
Bu,
yürütmenin merkezinde bulunan Ulusal Güvenlik Komitesi’nin başarısı için
zorunlu bir koşuldu.
Aralık
1793’ten Temmuz 1794’e kadarki sürede başında Robespierre’nin bulunduğu
“Devrimci Hükümetin Diktatörlüğü” istikrar kazanmış, devrimci terör yöntemine
başvurularak devrim düşmanları sindirilmiş, karşı-devrimci isyan odakları
bastırılmıştı.
Devrim, özgürlük/kurtuluş için devrim
düşmanlarına karşı açılmış bir savaş olarak değerlendiriliyor ve devrimci
hükümetin işlevleri de buna göre tanımlanıyordu.
Özel
mülkiyetin tasfiyesinden sözedilmese de, Saint-Just “Ne zengin ne de fakir
olmalı” diyordu.
Ama
Devrimci Hükümet uzun yaşamadı.
Elinde
bir gazete bulunan ve 1789 Devrimi’nin önderlerinden biri olan Danton, kendi
gazetesinde ve Meclis’te devrimin hızını kesmek, terörü azaltmak gerektiğini
savunuyordu.
Hatta
onun Robespierre’nin yönetimine karşı bir darbe hazırlığı yapmakta olduğu
söylentileri çıkar.
Danton
ve çevresindeki grup hükümete muhalefete, ona saldırmaya başlamışlardı.
Nihayet
29-30 Mart gecesi “komplo” ve “ihanet”le suçlanan Danton, Camille ve diğerleri
tutuklanıp Devrimci Mahkeme önüne çıkarıldılar ve 5 Nisan 1794’te
giyotine gönderildiler.
Nisan
1794’ten Thermidor (Nisan 1794 ile Temmuz 1794 arasındaki döneme Termidor
deniyor ki, bu Danton ile Robespierre’in asılışları arasındaki süre ile
örtüşür)’a kadar merkezileşme arttı, terör yoğunlaşarak devam etti.
Ama
bu süreçte devrimci hükümet halk desteğini yitirdi.
Mayıs
1794’te Hristiyanlığın tasfiyesi kararının ve Jakoben terörünün ardından bir
hükümet krizi patlak verdi ve bu olay devrimci hükümetin düşüşünü hızlandırdı.
Hükümetin
kendisi içinde de anlaşmazlıklar patlak vermişti.
Ulusal
Güvenlik Komitesi’nde Robespierre’nin grubu tecrit edilmişti.
Bu anlaşmazlıklar sonunda Konvansiyon önüne
getirildi.
8
Thermidor günü Robespierrre adlarını vermeden Konvansiyon önünde hasımlarına
saldırınca onlar da karşı atağa geçtiler.
9
Thermidor günü ulusal Meclis’te muhalefet birleşmiş, içinde rüşvetle satın
alınmış temsilcilerin de bulunduğu ilkesiz bir koalisyon kurulmuş ve
Konvansiyon’dan Robespierre’nin tutuklanması emri çıkartılmıştı.
27-28
Temmuz 1794’te Robespierre düşürüldü.
Bu
sırada Paris Komünü tarafından yapılan bir isyan girişimi başarısızlığa uğradı.
10
Thermidor günü Robespierre ve yoldaşları mahkeme bile edilmeden giyotine
verildiler (1794).
Bu
olay “devrimin sonu” oldu.
Böylece
1789’da başlayan devrim yaklaşık beş yıl sonra 1794’te Robespierre ve
yoldaşlarının giyotinde öldürülmeleriyle bitmişti.
Eylül
1794’te karşı-devrimci terör dönemi başladı.
Politik partiler/klüpler ve devrimci
mahkemeler yasaklandı.
1795
Nisan ve Mayıs aylarında Paris halkı tekrar ayaklandı.
Bu
isyanlarda bir parti örgütü yoktu.
1796’da
ise Gracchus Babeuf yeni hükümeti devirmek için bir komploya başvurdu,
ama başarısız kaldı.
Aşağı
sınıflar artık politik sistemden dışlanmıştı.
Babeuf’un
komplosundan sonra hükümet, anti-Jakoben bir baskı kampanyası yürüttü ve daha
da sağa kaydı.
Birinci
Direktory altında halkı dışlayan çok sınırlı bir Cumhuriyet mevcuttu.
Bu
dönemde dışardaki savaşlarda 1796-97’deki başarılarıyla özellikle fetihçi
general Napoleon Bonaparte prestij kazandı ve giderek bağımsız bir güce
ve faktöre dönüştü.
Directory,
bir zaman sonra Bonapart’ın ve ordunun elinde bir rehine dönüştü.
İkinci
Direktory denen 1797-99 döneminde Fransa’nın dışarıdaki fetihlerine tepki
olarak Fransa’ya karşı aralarında Britanya, Rusya, Avusturya ve İsveç’in de
bulundukları bir “ikinci koalisyon” oluştu.
İtalya
ve İsviçre’yi kaybeden Fransa giderek kendi doğal sınırlarına çekilmek zorunda
kaldı.
Dışardaki
yenilgi ve ekonomik çöküntünün yol açtığı içteki hoşnutsuzluk Jacobinleri
güçlendirdiyse de Termidorcu burjuvazi iktidarı korudu.
Ama
Jacobinler’den duyulan korku da giderek artıyordu.
1799’da
Napolyon Bonapart’ı iktidara getiren “Onsekizinci Brumaire Darbesi”
oldu.
1799’dan
1815’e kadar artarak güçlenen ve kıtada egemenlik için savaşlar yapan Bonapart,
1804’te kendisini imparator ilan etmiş ve kendi öz monarşisini yaratmıştı.
1813-14’te
Napolyon’un egemenliğine karşı Alman ulusal kurtuluş/bağımsızlık savaşı
başladı.
Fransa’ya
karşı başını Britanya’nın çektiği bir “Üçüncü Koalisyon” oluştu.
21
Ekim 1805’te Trafalgar’da Britanya Fransa’yı yenilgiye uğrattı.
1812-15 arasında Napolyonik sistem çöktü.
1815
Haziaran’ında Fransa Waterloo’da bir kez daha Britanya’ya yenildi.
Bu
savaşta esir düşen Bonapart sürgün edildiği uzak bir adada 1821’de öldü.
Böylece
1799-1815 arasını kapsayan ve Avrupa tarihinde Napolyonik Çağ
olarak bilinen çağ sona ermişti.
Bu
çağ boyunca Fransa kendisini feodal ve mutlakiyetçi rejimlere karşı mücadelenin
öncüsü olarak görmüş, 1792’de Avusturya’ya karşı savaşla birlikte kıtasal bir
savaş yoluyla kendi fikirlerini, devrimini ve rejimini bütün Avrupa kıtasına ve
dünyaya yaymak için savaşmıştı.
Fransa’nın
yürüttüğü bu kıtasal savaş Avrupa’da monarşileri korumak ve devrimleri ezmek
amacıyla Fransa’ya karşı 1815’te o dönemin belli başlı monarşileri olan Prusya,
Avusturya ve Rusya arasında “Kutsal ittifak” olarak bilinen gerici
ittifakın oluşmasına götürdü.
(Buna
karşın 1815’ten 1914’e kadarki dönem Avrupa’da Fransa’nın başlattığı bir çağ,
yani “Ulusal devletler çağı” oldu).
1815
sonrasında Fransa’da bir restorasyon yaşandı.
Buna
Restorasyon Dönemi (1815-30) deniliyor.
Meşrutiyetçiler
adı da verilen Bourbon Sülalesi yandaşlarının egemenliği dönemidir bu.
İktidar
bu aralıkta burjuvazinin bir kesimini oluşturan büyük toprak sahiplerinin
elindedir.
Bu
dönemin devlet biçimi Marks’ın burjuva devletin bir biçimi olarak gördüğü ve bu
nedenle “Burjuva monarşi” olarak tanımladığı Anayasal Monarşi’dir.
Sürgünden
dönen Louis XVIII (1815-24) altında bir Anayasal Monarşi kuruldu.
Yönetim
burjuvazinin kralcı hizbinin elindeydi.
1789
Devrimi’nin alaşağı ettiği kralcı güçler ve monarşi geri gelmiş, eski günlerin
intikamını almak için Beyaz Terör estirmişti.
Bu
döneme, 1830 Devrimi’yle son verildi.
1830’da
halk Bourbon hanedanını Kurucu meclis, Cumhuriyet, Genel Oy Hakkı talepleriyle
bir ayaklanmayla devirmiş, ama devrimi halk yapsa da iktidara bu kez de daha
örgütlü olduğu için halkın zaferinde yararlanan burjuvazinin bir kesimi
gelmişti.
Bu
kesim burjuvazinin özellikle mali kanadını temsil eden Orleans
sülalesinden/hanedanından L. Philippe adında birini kral olarak tahta
oturtmuştu.
1830
Devrimi bir burjuva devrimdi, bu devrim iktidarı toprak sahiplerinden
kapitalistlere geçirdi.
1830-48
arası Temmuz Monarşisi diye tanımlanır.
Bu
dönemde de iktidar burjuvazinin tümünün değil yalnızca bir kesiminin, ama bu
kez mali aristokrasinin/sermayenin elindedir.
Bu
sırada muhalefette bulunan sanayi burjuvazisi kralcı burjuvaziye karşı
Cumhuriyet talep ediyordu, yani cumhuriyetçiydi.
Temmuz
Monarşisi adı verilen bu dönemde Fransa’da 1832, 1834 ve 1839 işçi
ayaklanmalarına tanık olundu.
Hepsi
de kanlı şekilde bastırılan bu ayaklanmalardan sonuncusu Blanki ve Barbes liderliğindeki Mevsimler
Derneği tarafından örgütlenmişti.
1789
Fransız Devrimi’nin hemen her yıldönümünde “Devrim ve Terör” konulu açık
oturumlar yapılır, Fransız Devrimi’ni konu alan filmler gösterilir.
Lenin
ve Robespierre paralelliği kurulur.
Fransız
devrimi’nde Robespierre, Rus Ekim devriminde Lenin kilit isimlerdir.
İngiliz
burjuva ideologları şiddet kullandıkları için Fransız ve Rus devrimlerini hep
eleştirir.
Bugünkü
Fransız burjuvazisi de Fransız Devrimi’nin 1789-92 arasındaki birinci evresini
kabul eder, ama totaliter bulduğu Robespierre’nin liderliğindeki 1792-95
evresine sahip çıkmaz.
Her
ne kadar şiddet her durumda kaçınılmaz değilse de, tanımları ve tabiatları
gereği bütün devrimler şiddet içerirler.
Aslında
devrime sepep olan şeyler, bir de devrimin kendisinin sepep oldukları, yani
sonuçları vardır.
Terörü
yaratan veya başlatan Fransız devrimi olmadı.
Terör
1793’te doğmadı.
O
zaten vardı.
Devrimin
devirdikleri halka terör uyguluyor, devrildikten sonra da yabancı ordularla
işbirliği içinde eskiyi geri getirmek için teröre başvuruyorlardı.
Fransız
Devrimi de tıpkı Ekim Devrimi gibi kuşatılmıştı.
1792’de
hepsi de birer monarşi olan Britanya, Çarlık Rusyası ve Avusurya-Macaristan
imparatorlukları Fransa’ya karşı ittifak yapmış, bu ülkeyi işgale
kalkışmışlardır.
Bunun
üzerinedir ki Fransa kendisini savunmak zorunda kalır, totaliter bir kimliğe
bürünür.
Kısacası
Fransız Devrimi’ne karşı tutumun o gün olduğu gibi 200 yıldan çok sonra buğün
de Fransız toplumunu böldüğüne tanık oluyoruz.
Tarihe
herkes andaki duruşu ve güncel çatışmalar içindeki tavrı bağlamında
yaklaşıyor.
Fransa’da
cumhuriyet ilk kez 1789 devrimini takiben 1792’de ilan edildi.
1789-1804
arasına Birinci Cumhuriyet deniliyor.
1804-14
arası Birinci İmparatorluk diye bilinir.
Sonra
Restorasyon Dönemi (Anayasal Monarşi/Burjuva Monarşi: 1815-30) ve Temmuz
Monarşisi (Anayasal Monarşi: 1830-48), ardından İkinci Cumhuriyet
(24 Şubat 1848-1852 arası) geliyor.
1852-1870 arası ise İkinci. İmparatorluk dönemidir.
1871-1940
arası III. Cumhuriyet, 1947-58 Dördüncü, 1958 sonrası da Beşinci
Cumhuriyet dönemidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder