SOKAĞI BÜYÜLEMEK - 7
İslamcılık
ve Gündelik Hayat
Gündelik
hayatın seküler temelleri, seküler/gündelik ile dini/uhrevi arasındaki gerilimde
kendisini gösterir.
“Gündelik ve uhrevi olan arasında hüküm
süren bu mücadele alanı ve yeniden tanımlayarak dönüştürme operasyonu yalnızca
İslamcı ideolojiyi değil, büyük ideoloji ve anlatıların hüküm sürdüğü her
sosyal bağlamı kapsamaktadır.
Sekülerleşme ve ona dair ritüeller de bu
gerilimin su yüzüne çıktığı önemli alanlar olarak kavranabilir”..
Bu
gerilimin sonuçları arasında, gündelik hayatın siyasal niteliğinin artması,
ideolojilerin seküler ve dini olanın aşınan sınırları arasında kavramsal bir
zeminden yoksun kalması, gerilimin doğal sonucu olarak seküler ile dinsel
olanın söylem ve tarz düzeyinde birbirine eklemlenmesi sayılabilir.
Bu
durum, mesela İslamcılık ile sekülarizm geriliminde şartların eşitlendiği
anlamına gelir mi?
Sekülerleşme
tezinin yanlışlanması (çöküşü değil daha baştan yanlış kurgulanmış olması) ve
seküler ve dinselin soy kütüğüne ilişkin çalışmalar olmasaydı bu durum
eşitlikten öte İslamcılığın kazanımı olarak bile nitelendirilebilirdi.
Fakat sekülarizm için bu gerilimde sonuçlar
(kayıp ya da kazanç) yalnızca nicelikle ifade edilirken, İslamcılık açısından
sonuç tamamen öze ilişkindir.
İslamcılığın
sekülerliği, varlığının temel koşullarını seküler politik ilkelerin zemin
teşkil ettiği bir süreçte ortaya çıkan yeni siyaset, iktisat ve hukuk yapma
–bunları ahlaktan ayrışmış olarak yapma- tarzlarına bağlaması anlamına
gelmektedir.
Sorunu
karmaşık hale getiren şey ise sekülarizmin kavramsal çerçevesine gösterilen
sadakatle, İslamcı tutumların kendisini her düzeyde Batı’ya özgü olanın karşıt
ucunda konumlandırması arasındaki çelişkidir.
Göle’ye
göre, Müslüman olmanın aksine İslamcı olmak, düşünümsel bir performans
gerektirir, farklılığı işaret etmek üzere simgesel malzemelerin kullanımını
beraberinde getirir.
“İslamcıların
Meclis, üniversitedeki derslikler, televizyon programları, plajlar, opera
salonları ve kafeler gibi aynı modernlik mekânlarını paylaşmaya başlaması, ama
karşıt bir İslamcı benlik oluşturmaları bakımından bir tanıma sorunu ortaya
çıkmaktadır” .
Söz konusu gerilimin seküler ve dinî kategorileri
bağlamında farklı parametreler açısından inanç, ibadet, ekonomi, siyaset gibi
alanların yalnızca İslamcılık bazında değil bireysel düzeyde de ampirik olarak
değerlendirmesi önemli ve güncel veriler sağlayacaktır.
İnanç ve ibadet konusundaki ampirik verilerin
değerlendirildiği iki pasajı örnekleyelim: “Gündelik yaşamda kendisini
‘inançlı’ olarak tanımlayan pek çok bireyin, gündelik hayatın akışı ve temposu
içinde dinî vecibelerini yerine getirememesi bir gerginlik nedenidir” .
“Her ne kadar
bazı kişiler bu ayrıştırmanın (seküler/dünyevi ve kutsal/dini) doktriner
düzlemde yapılamayacağını söylese de günlük hayat pratikte bu ayrışmayı dikte
etmektedir” .
Bu sorun, kamusal mekânın kurgulanışı ile ilgilidir.
Taylor’a göre
kamusal alan, kapitalizm ve demokrasinin yanında, Batılı toplumsal tahayyülün
temel bileşenlerinden biri olarak modernliğin de merkezinde bulunan sekülarizm
tarafından biçimlendirilmiştir.
Toplumsal
tahayyül olarak işleyen sekülarizm, ideolojik çıplaklığıyla değil, kültürel
olarak görünürlük kazanır.
Bu durumda
sekülarizmin farklı yorumları aracılığıyla tesis edilen bir kamusallık söz
konusu olduğunda bile, farklı bir ideolojinin simgeler dolayımıyla görünürlük
kazanma çabası, ilgili yorumun tahammül eşiğine bağlı olarak, bir noktadan
sonra tehdit olarak algılanacaktır.
Çünkü kamusal
alanda hegemonik seçilim söz konusudur ve kelimenin ilk anlamıyla sekülarizmin
onayından geçmiş her temsil, seçkinlik olarak algılanacaktır.
Sonuçta İslamcılık, Göle’nin ifade ettiği tanıma
sorununu, –iktisadi, siyasi ve hukuki süreçlere kurumsal müdahaleler yoluyla-
stra-taktik uygulama biçiminde çözmek zorunda kalmaktadır.
Çünkü “seçkin
sınıfın bir üyesi olmak, niyetlerinden bağımsız olarak, giderek iki alanın
(kutsal ve din dışı) ayrışmasına neden olan bir laikleşme sürecini harekete
geçirir”.
Tartışmanın diğer boyutu ise kamusal alanda simgesel
temsil çabasının meşruiyetinin sorgulanmasıdır.
Gerçekte gündelik hayatın seküler temellerini altüst
edecek failliğin, prematüre nüveleri bile seküler olanın ayrıştırılmasına
katkı sağlayacak bir eğilimi temsil etme niyeti taşır, en azından taşımalıdır.
Oysa İslamcılık, -kamusal alanda simgesel temsil de
dâhil olmak üzere- söylem ve projelerini modernitenin temel varsayımları
üzerine inşa ettiğinden, böyle bir imkândan yoksun görünmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder