3 Aralık 2022 Cumartesi

 MARKSİZM VE KUANTUM FİZİĞİ - 2

 

Kuantum Mekaniği

Haziran 2010 tarihli Scientific American dergisi “Zaman gerçekten de var mı?” başlıklı bir yazıyı ve daha önce sadece moleküler seviyede gözlenen ‘kuantum garipliği’nin bir başka örneği üzerine bir haberi; “eşzamanlı olarak iki yerde birden bulunuyormuş gibi işlev gösteren” ve bir insanın saç teli kalınlığında olan ‘Kuantum Mikrofon’u öne çıkardı.

Aynı konudaki bir diğer haber başlığı, Oxford Üniversitesi’nde çalışan bir kuramsal fizikçinin şu sözlerini alıntıladı:

“Uzayzaman noktalarının birincil şeyler olduğu fikri uydurmadır.”

 Albert Einstein’ın görelilik kuramından ve “kuantum parçacıkları arasındaki kötü şöhretli tuhaf etkileşimler”den ötürü “farklı konumlar (uzayda) ve zamanlar düşüncesi çöküyor.”

Esasen Kopenhag'daki Danimarkalı fizikçi Niels Bohr ile ilişkilendirildiğinden kuantum mekaniğinin Kopenhag yorumu adı verilen, kuantum fenomenini prensip olarak bilinemez ve başka hiçbir yorumun mümkün olmadığı bir alana hapsetmiş eski felsefi ortodoksi bu gibi deneyler sayesinde çürütülmüştür.

Kuantum dalgalarının normal ‘makroskopik’ dünyaya ‘çökmediği’ tek bir noktanın bulunmadığını savunan yeni bir Kopenhag görüşü ortaya çıkmıştır.

 Kuantum dünyası normal dünyadır.

İnsanlar kuantum mekaniği hakkında bildirilen şeylerin çoğunu oldukça tuhaf buluyor.

 Bilim insanlarının gerçeklikle olan bütün bağlarını yitirip yitirmediklerini merak ediyorlar.

 Çeşitli Marksist akımlar kuantum mekaniğinin klasik yorumunun materyalist olmadığını düşünmektedirler.

 Einstein bile, kuantum mekaniğinin, nesnellik ve nedensellik de dahil olmak üzere ‘gerçeklik unsurları’ dediği şeylerden yoksun olduğunu ileri sürmüştür.

 Bilim insanlarının uzay ve zaman hakkında Scientific American dergisinde gündeme getirilen iddiaları nasıl yüksek sesle dile getirmeye başladıklarına ilişkin bilgi vermeyi umuyorum.

Kuantum ‘tuhaflık’ gerçek araştırmaya dayanmaktadır.

Bilime yönelik doğru Marksist yaklaşım çok önemlidir.

 Kuantum mekaniğini eleştiren Marksist akımların iddialarını reddederken, Marksistlerin bu sorular üzerinde durdukları bir tartışma açmayı umuyorum.

 

Materyalizm ve İdealizm

‘Materyalizm’in felsefede muhtelif tanımlamaları bulunmaktadır.

 Marksistlerin tanımlaması kendine özgüdür.

 Bu bağlamda Marksistler bakımdan materyalizm, dış dünyanın insan aklından bağımsız olarak var olduğu bir felsefe olarak tarif edilebilir.

En nihayetinde maddi dünya birincil, düşünce ikincildir.

 Engels şöyle yazmıştır: “Doğanın önce geldiğini düşünenler materyalizmin çeşitli okullarında yer alırlar”

 Önde gelen Fransız parçacık fizikçilerinden biri olan Bernard d'Espagnat kuantum mekaniğini pek çok filozofa karşı savunurken, kendisinin ‘akıldan bağımsız gerçeklik’ olarak adlandırdığı şeyden hareketle, düşünen varlıkların varoluşundan önce ve ondan bağımsız bir gerçeklik fikrini savunur.

 Bu temel olarak materyalist bir bakış açısıdır.

 Materyalist bakış açısının bir diğer önemli örneği Einstein’ın kendisinden gelir:

 Fiziksel gerçeklik unsurları öncül felsefi değerlendirmelerle belirlenemez.

 Bunlar ancak deney ve ölçüm sonuçlarının yardımına başvurarak bulunmalıdırlar.

 İdealizm tam tersine, maddi dünyanın varoluşundan önce (veya onun yerine) düşünen bir aklın –ister bir Tanrının isterse de insanoğlunun aklı olsun– bulunabileceğini savunur.

 Örneğin Alman filozof Hegel evrenin düşünceden ibaret olduğunu belirtir.

 Antik İyonya filozofu Anaksogaras’ı tartışırken şunları yazmıştır: Anaksagoras evrenin ilkesinin nous (düşünce) olduğunu, evrenin özünün düşünce olarak tanımlanması gerektiğini söyleyen ilk kişi olarak övüldü.

  Anaksagoras böyle yaparak, pür hali mantık olmak durumunda olan akli bir evren görüşünün temelini attı.

 Milattan önce 500 ila 428 yılları arasında yaşamış bir İyonya filozofu olan Anaksagoras eski Yunanların tanrılarını reddetti ve ‘Nous’ veya ‘Akıl’ın muhtelif devrimlerini, ‘küçük bir başlangıçtan’ yola çıkarak gerçekleştirdikleri genişleyen bir evren kuramı geliştirdi.

Anaksagoras ayrıca evrendeki her şeyin ‘tohumlar’dan meydana geldiğini savunan bir atom kuramı ortaya attı.

  

Marksist Akımlar

Marksist bir kavrayış bilimi anlama noktasında kestirme bir yol sağlamaz.

Diyalektik materyalizm, bilimin gizemlerini açığa çıkaran ve diyalektikçinin bilimsel konularda yargıda bulunmasını ve eleştiri yapmasını sağlayan sihirli bir felsefi anahtar değildir.

Aksine, diyalektik daha önce gösterdiğimiz üzere çok belirli maddi koşullardan kaynaklanmıştır.

 Eski Yunanların diyalektiği, Hegel başta olmak üzere Alman idealist filozoflar tarafından 1789 Fransız Devrimi'nin davul seslerinin duyulduğu bir dönemde daha ileriye götürülmüş, materyalist bir diyalektik ise Marx ve Engels tarafından Avrupa çapındaki 1848 devrimlerinin hemen öncesinde geliştirilmiştir.

 Bir bilimi ona anlamlı eleştiriler getirebilecek düzeyde kavramak için, söz konusu bilimin somut, eksiksiz ve kuşkusuz ayrıntılı bir şekilde anlaşılması gerekmektedir.

 Ne var ki komünist partiler başta olmak üzere Marksist gelenek içindeki çeşitli akımlar kuantum mekaniğine ve Einstein'ın materyalist olmadığını düşündükleri görelilik kuramına saldıra geldiler.

 Bu saldırılar bugün de devam ediyor.

 İngiliz yazar ve gazeteci Manjit Kumar 2008 yılında   kaleme aldığı ve geniş kesimlerin dikkatini çektiği kitabında, gerçekliğin kuantum seviyesindeki doğası üzerine Einstein, Niels Bohr ve Werner Heisenberg (kuantum mekaniğinin temellerini attığından ötürü Nobel ödülünü kazandı) arasında yaşanmış tartışmayı inceledi.

 Kumar söz konusu yazıda, kuantum mekaniğinin yaygın yorumlanış biçiminin ‘gerçekçilik’ olarak adlandığı şeyden yoksun olduğunu ve aksine ‘solipsizm’e (tekbencilik) büründüğünü savundu.

 Gerçekçilik, dış dünyanın bizden bağımsız var olduğunu savunan bir felsefedir.

 Bu görüş Marksist materyalist felsefenin temel ön kabullerinden biridir.

Öte yandan ‘solipsizm’, sadece kendi aklımızın varlığından emin olabileceğimizi, geri kalan her şeyin hatta kendi bedenlerimizin bile bilinemez olduğunu savunan bir görüştür.

 Kumar başka bir yerde ise kuantum mekaniğinin felsefesini tanımlamak için ‘öznel idealizm’ terimini kullanır.

 Öznel idealizm nesnel bir gerçeklik olmadığını, sadece aklın ve akli nesnelerin var olduğunu öne sürer.

 Kuşkusuz parçacık fizikçilerin çoğu bu suçlamaları reddetmektedirler.

 Kumar’ın en son iddialarına birazdan geleceğiz.

 Ama Kumar daha öncesinde –1995 yılında– şunları yazar:

 Danimarka, Kopenhag’dan New Jersey, Princeton'a kadar kuantum mekaniği üzerine yapılan yorum özneldi ve öznel kalmaya devam ediyor.

 Gerçekten de bu yorum sık sık doğrudan solipsizme bürünüyor.

Kumar, tüm bunların 19. yüzyılın etkili fizikçi ve filozoflarından Avusturyalı Ernst Mach'ın bakış açısıyla örtüştüğünü iddia eder.

Troçkist gelenek içinde yer alan Uluslararası Marksist Eğilim (İngilizce kısaltmasıyla IMT) de kuantum mekaniğine karşı benzer suçlamalar yöneltmiş ve aynı şekilde Ernst Mach’a çatmıştır.

IMT liderleri Ted Grant ve Alan Woods 1995 yılında şu iddialarda bulunurlar: “Heisenberg’ün yönteminin öznel idealist doğası oldukça barizdir.”

 “Ernst Mach’ın etkisi altındaki Einstein zamanı öznel bir şey olarak ele aldı.”

Woods, Lenin’in Materyalizm ve Ampiriyokritisizm adlı kitabında kuantum mekaniğinin öznel idealizmine kapsamlı bir şekilde cevap verdiğini savunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...