MARKSİZM VE KUANTUM FİZİĞİ - 2
Kuantum
Mekaniği
Haziran
2010 tarihli Scientific American dergisi “Zaman gerçekten de var mı?”
başlıklı bir yazıyı ve daha önce sadece moleküler seviyede gözlenen
‘kuantum garipliği’nin bir başka örneği üzerine bir haberi; “eşzamanlı olarak
iki yerde birden bulunuyormuş gibi işlev gösteren” ve bir insanın saç teli
kalınlığında olan ‘Kuantum Mikrofon’u öne çıkardı.
Aynı
konudaki bir diğer haber başlığı, Oxford Üniversitesi’nde çalışan bir
kuramsal fizikçinin şu sözlerini alıntıladı:
“Uzayzaman
noktalarının birincil şeyler olduğu fikri uydurmadır.”
Albert
Einstein’ın görelilik kuramından ve “kuantum parçacıkları arasındaki kötü
şöhretli tuhaf etkileşimler”den ötürü “farklı konumlar (uzayda) ve
zamanlar düşüncesi çöküyor.”
Esasen
Kopenhag'daki Danimarkalı fizikçi Niels Bohr ile ilişkilendirildiğinden
kuantum mekaniğinin Kopenhag yorumu adı verilen, kuantum fenomenini
prensip olarak bilinemez ve başka hiçbir yorumun mümkün olmadığı bir alana
hapsetmiş eski felsefi ortodoksi bu gibi deneyler sayesinde çürütülmüştür.
Kuantum
dalgalarının normal ‘makroskopik’ dünyaya ‘çökmediği’ tek bir noktanın
bulunmadığını savunan yeni bir Kopenhag görüşü ortaya çıkmıştır.
Kuantum
dünyası normal dünyadır.
İnsanlar
kuantum mekaniği hakkında bildirilen şeylerin çoğunu oldukça tuhaf buluyor.
Bilim
insanlarının gerçeklikle olan bütün bağlarını yitirip yitirmediklerini merak
ediyorlar.
Çeşitli
Marksist akımlar kuantum mekaniğinin klasik yorumunun materyalist olmadığını
düşünmektedirler.
Einstein
bile, kuantum mekaniğinin, nesnellik ve nedensellik de dahil olmak üzere
‘gerçeklik unsurları’ dediği şeylerden yoksun olduğunu ileri sürmüştür.
Bilim
insanlarının uzay ve zaman hakkında Scientific American dergisinde
gündeme getirilen iddiaları nasıl yüksek sesle dile
getirmeye başladıklarına ilişkin bilgi vermeyi umuyorum.
Kuantum
‘tuhaflık’ gerçek araştırmaya dayanmaktadır.
Bilime
yönelik doğru Marksist yaklaşım çok önemlidir.
Kuantum
mekaniğini eleştiren Marksist akımların iddialarını reddederken, Marksistlerin
bu sorular üzerinde durdukları bir tartışma açmayı umuyorum.
Materyalizm
ve İdealizm
‘Materyalizm’in
felsefede muhtelif tanımlamaları bulunmaktadır.
Marksistlerin
tanımlaması kendine özgüdür.
Bu
bağlamda Marksistler bakımdan materyalizm, dış dünyanın insan aklından
bağımsız olarak var olduğu bir felsefe olarak tarif edilebilir.
En
nihayetinde maddi dünya birincil, düşünce ikincildir.
Engels
şöyle yazmıştır: “Doğanın önce geldiğini düşünenler materyalizmin çeşitli
okullarında yer alırlar”
Önde
gelen Fransız parçacık fizikçilerinden biri olan Bernard d'Espagnat kuantum
mekaniğini pek çok filozofa karşı savunurken, kendisinin ‘akıldan bağımsız
gerçeklik’ olarak adlandırdığı şeyden hareketle, düşünen varlıkların
varoluşundan önce ve ondan bağımsız bir gerçeklik fikrini savunur.
Bu
temel olarak materyalist bir bakış açısıdır.
Materyalist
bakış açısının bir diğer önemli örneği Einstein’ın kendisinden gelir:
Fiziksel
gerçeklik unsurları öncül felsefi değerlendirmelerle belirlenemez.
Bunlar
ancak deney ve ölçüm sonuçlarının yardımına başvurarak bulunmalıdırlar.
İdealizm
tam tersine, maddi dünyanın varoluşundan önce (veya onun yerine) düşünen
bir aklın –ister bir Tanrının isterse de insanoğlunun aklı olsun–
bulunabileceğini savunur.
Örneğin
Alman filozof Hegel evrenin düşünceden ibaret olduğunu belirtir.
Antik
İyonya filozofu Anaksogaras’ı tartışırken şunları yazmıştır: Anaksagoras
evrenin ilkesinin nous (düşünce) olduğunu, evrenin özünün düşünce olarak
tanımlanması gerektiğini söyleyen ilk kişi olarak övüldü.
Anaksagoras
böyle yaparak, pür hali mantık olmak durumunda olan akli bir evren görüşünün
temelini attı.
Milattan
önce 500 ila 428 yılları arasında yaşamış bir İyonya filozofu olan
Anaksagoras eski Yunanların tanrılarını reddetti ve ‘Nous’ veya ‘Akıl’ın
muhtelif devrimlerini, ‘küçük bir başlangıçtan’ yola çıkarak
gerçekleştirdikleri genişleyen bir evren kuramı geliştirdi.
Anaksagoras
ayrıca evrendeki her şeyin ‘tohumlar’dan meydana geldiğini savunan bir atom
kuramı ortaya attı.
Marksist
Akımlar
Marksist
bir kavrayış bilimi anlama noktasında kestirme bir yol sağlamaz.
Diyalektik
materyalizm, bilimin gizemlerini açığa çıkaran ve diyalektikçinin bilimsel
konularda yargıda bulunmasını ve eleştiri yapmasını sağlayan sihirli bir
felsefi anahtar değildir.
Aksine,
diyalektik daha önce gösterdiğimiz üzere çok belirli maddi koşullardan
kaynaklanmıştır.
Eski
Yunanların diyalektiği, Hegel başta olmak üzere Alman idealist filozoflar
tarafından 1789 Fransız Devrimi'nin davul seslerinin duyulduğu bir dönemde daha
ileriye götürülmüş, materyalist bir diyalektik ise Marx ve Engels tarafından
Avrupa çapındaki 1848 devrimlerinin hemen öncesinde geliştirilmiştir.
Bir
bilimi ona anlamlı eleştiriler getirebilecek düzeyde kavramak için, söz konusu
bilimin somut, eksiksiz ve kuşkusuz ayrıntılı bir şekilde anlaşılması
gerekmektedir.
Ne
var ki komünist partiler başta olmak üzere Marksist gelenek içindeki
çeşitli akımlar kuantum mekaniğine ve Einstein'ın materyalist olmadığını
düşündükleri görelilik kuramına saldıra geldiler.
Bu
saldırılar bugün de devam ediyor.
İngiliz
yazar ve gazeteci Manjit Kumar 2008 yılında kaleme aldığı ve geniş
kesimlerin dikkatini çektiği kitabında, gerçekliğin kuantum seviyesindeki
doğası üzerine Einstein, Niels Bohr ve Werner Heisenberg (kuantum mekaniğinin
temellerini attığından ötürü Nobel ödülünü kazandı) arasında yaşanmış
tartışmayı inceledi.
Kumar
söz konusu yazıda, kuantum mekaniğinin yaygın yorumlanış biçiminin
‘gerçekçilik’ olarak adlandığı şeyden yoksun olduğunu ve aksine ‘solipsizm’e
(tekbencilik) büründüğünü savundu.
Gerçekçilik,
dış dünyanın bizden bağımsız var olduğunu savunan bir felsefedir.
Bu
görüş Marksist materyalist felsefenin temel ön kabullerinden biridir.
Öte
yandan ‘solipsizm’, sadece kendi aklımızın varlığından emin olabileceğimizi,
geri kalan her şeyin hatta kendi bedenlerimizin bile bilinemez
olduğunu savunan bir görüştür.
Kumar
başka bir yerde ise kuantum mekaniğinin felsefesini tanımlamak için ‘öznel
idealizm’ terimini kullanır.
Öznel
idealizm nesnel bir gerçeklik olmadığını, sadece aklın ve akli nesnelerin var
olduğunu öne sürer.
Kuşkusuz
parçacık fizikçilerin çoğu bu suçlamaları reddetmektedirler.
Kumar’ın
en son iddialarına birazdan geleceğiz.
Ama
Kumar daha öncesinde –1995 yılında– şunları yazar:
Danimarka,
Kopenhag’dan New Jersey, Princeton'a kadar kuantum mekaniği üzerine
yapılan yorum özneldi ve öznel kalmaya devam ediyor.
Gerçekten
de bu yorum sık sık doğrudan solipsizme bürünüyor.
Kumar,
tüm bunların 19. yüzyılın etkili fizikçi ve filozoflarından Avusturyalı Ernst
Mach'ın bakış açısıyla örtüştüğünü iddia eder.
Troçkist
gelenek içinde yer alan Uluslararası Marksist Eğilim (İngilizce
kısaltmasıyla IMT) de kuantum mekaniğine karşı benzer
suçlamalar yöneltmiş ve aynı şekilde Ernst Mach’a çatmıştır.
IMT
liderleri Ted Grant ve Alan Woods 1995 yılında şu iddialarda bulunurlar:
“Heisenberg’ün yönteminin öznel idealist doğası oldukça barizdir.”
“Ernst
Mach’ın etkisi altındaki Einstein zamanı öznel bir şey olarak ele aldı.”
Woods,
Lenin’in Materyalizm ve Ampiriyokritisizm adlı kitabında kuantum
mekaniğinin öznel idealizmine kapsamlı bir şekilde cevap verdiğini savunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder