3 Aralık 2022 Cumartesi

  FOUCAULT VE LEFEBVRE - 4

 

Farklılığın Mekansal Örüntüleri

“Heterotopya” ve “Heterotopi” ikiliği üzerine tekrar düşünmek, 2010’da Arap Baharı ile başlayan,  Avrupa’da bir çok kente sıçrayan ve Haziran 2013’te Gezi Parkı Olaylarına rastlayan “kent-devrimsel” süreçleri okumak için yeni bir ara yüz bu ikiliğin değerlendirilmesi anlamını taşımaktadır.

Kentlerimizin bugünkü durumu ele alındığında, özellikle polis barikatlarıyla çevrili girilemez sokak ve meydanlar düşünüldüğünde, özgürlük mekanı/farklılık mekanı olarak değerlendirilebilecek Heterotopi’nin potansiyel belirişlerini engelleyici kararlar net  biçimde izlemlenebilir.

Lefebvre’in “Heterotopi” kavramı bir kuramsal çerçeve olarak kullanılarak mevcut toplumsal ve kentsel örüntü “özgürlük” mekanları çerçevesinde yeniden değerlendirilmelidir.

Egemen erkin kentsel örüntüye fiziki müdahalesi, gündelik hayatın özgür erişim ve kullanım hakkı üzerinde doğrudan ve dolaylı baskı uygulamak biçiminde değerlendirilebilir.

Lefebvregil heterotopiler, bu tip ihlallerin yine gündelik hayat tarafından devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir.

“Heterotopi”nin gücü kentli ile kent arasındaki dolaysız bağdan kaynaklanmaktadır.

Egemen erkin kentsel örüntüye müdahalesi iki ayrı katmanda gerçekleşmektedir; birinci tip müdahale “planlı/düzenli”, ikinci tip müdahale “anlık/geçici” olarak tariflenebilir.

Bu iki tip müdahale biçimi Heterotopya/heterotopi ikiliğinde de karşılık bulmaktadır.

Foucaultgil Heterotopya, egemen erkin “planlı/düzenli” müdahalesinin sonucunda düzen dışı kalmış mekanları kapsar.

Toplumsal mekanın düzenini bozan, disiplin dışında kalan bu yerler, farklılığın mekanını, ötekinin alanını, yine erk tarafından belirlenen sınırlar içinde tanımlar.

Burada erkin, “planlı/düzenli” bir dışarıda bırakma girişimi olduğu açıktır.

Bu mekanların, düzeni bozan ama düzen tarafından   düzen dışı olacak biçimde tasarlandıkları iddiasında bulunulabilir.

Stavrides Foucaultgil heterotopyaların normal/anormal ayrımını koruyabilmek için yine disipliner güç tarafından sınıflandırma motoru olarak kurgulandıklarına vurgu yapar.

Buna karşın, Lefebvregil heterotopiler tersine işleyen bir mekanizmaya sahiptir.

Heterotopi, erke karşı direnişin mekanı olarak “anlık/geçici” ortaya çıkar ve yine erk tarafından “anlık/geçici” müdahale ile durdurulmaya çalışılır.

Heterotopiler yüzer-gezer mekanlardır, hareket halindedirler ve düzen dışı belirirler, bu yüzdendir ki, erkin öngörüsü dışında var olma ve gündelik hayat tarafından oluşturulma potansiyeline sahiptirler.

Heterotopi’nin gücü, yüzer-gezer düzen dışı niteliğinden gelmektedir, bu nedenle erk üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olduğu iddia edilebilir.

Her ne kadar Lefebvre’e referansla geliştirilmemiş bir yaklaşım olsa da Stavri-des’in bir yorumu buradaki tanımlama girişimi kapsamında değerlendirilebilir:

“Süreksizlik alanları olarak, yani mekan ve zamanın kalıba dökücü sınıflandırmalarındaki çatlaklar olarak, yeni doğan toplumsal iliş-kilere alan açan süreçlerde bir araya gelen intizamsız mekan ve zaman fragmanları olarak doğarlar.”

Stavrides, bu yorumu “Heterotopya” kavramı ile özdeş kullansa da aslında tam da Lefebvregil “Heterotopi”ye denk düştüğünü iddia etmek olasıdır.

Tanım, erk karşıtı direnişin yeni/alternatif düzen kurma umudundan izler taşır.

Heterotopi’nin “olaysal” karakteri kriz ya da devrim anlarına benzerlik gösterir, ya da onlara dönüşme potansiyelini barındırır.

2010 yılından beri bir çok ülkede toplumsal/kamusal alanlarda egemen gücün disipliner tutumlarına karşı geliştirilen işgaller birer Lefebvregil Heterotopi olarak okunabilir.

Erkin kontrolü dışında gelişen ve erk tarafından da tehditkar bulunan bu olaysallıklar alternatif olanın kendini gösterme girişimi/biçimi olarak değerlendirilmelidir.

Bu süreksiz/kalıp-sız/düzensiz fragmanlar aslında baskılanmış olan tüm ötekiliklerin gün yüzüne çıktığı aralıklardır.

Farklılığın zaman-mekansal görünümleri kendi iç dinamiklerini ve eytişimlerini de kendileri kurarak belirirler.

Görünürlüğün süresi ve şekli yine olaysallığın kendi iç dinamizmi ve anlık kurgulanışına bağlıdır.

Heterotopilerin devletin aygıtları aracılığıyla kontrol altına alınması işte bu içsel dinamizmden ötürü mümkün değildir.

Çünkü heterotopi belirli bir zaman ve mekanda erkin yer değiştirmesi olarak da nitelendirilebilir.

Gridal yerleşimli kent örüntülerinde, kamusal alanlar, öngörülemeyen karşılaşmaları, çekişmeli alanları en aza indirgeyecek, gözetleme ve kontrolü en üst düzeye çıkartacak şekilde kurgulanmışlardır.

Modernist kamusal alanların, erkin planlı/düzenli müdahalesinin pozitif mekanları olarak ele alındığı söylenebilir, buna karşın farklılığın/ötekiliğin mekanları negatif mekanlar olarak kentsel örüntü dışına itilirler.

Bu negatif mekanlar heterotopyalardır, Heterotopiler ise, kent içerisinde kamusal alanlarda belirir, görünürlük kazanırlar.

Stavrides erkin kamusal mekan anlayışının değiştiğini öne sürmektedir:

“Akılcılaştırma, bölgelere ayırma ve kentsel işlevlerin netliği gibi ilkelerin yerine artık övülen şey örgütlenmiş olumsallık, karma kullanımlar ve iletişim odaklı zengin bir kent peyzajıydı.”

Bu strateji değişikliği kamusal mekanların anlamının ve rolünün de yeniden tanımlanması durumunu ortaya çıkarmıştır.

Değişen roller kapsamında, Stavrides’e göre erk, kamusal mekanları kontrol altına almak için iki yeni yaklaşım geliştirmiştir; “mutenalaştırma” ve “paylaşılan mekan”.

Birinci yaklaşımla, “mutenalaştırma” girişimiyle, kentliye ait kamusal mekanlar kolektif tüketimin nesnesi haline getirilip “müşterek mekan suretlerine” dönüştürülmektedir.

“Mutenalaştırma, çeşitlilik ve çoğulluk retoriğiyle kamuya sunulabilir, ama esasında, kamusal mekan kullanımlarına yönelik katı kurallar koyan oldukça seçici bir müdahaleler dizisidir.”

Mutenalaştırma, aslında türdeş bir kentsel düzen önerisi ortaya koyar; farklılıkları yok sayma, görmezlikten gelme ve dışarıda bırakma girişimidir.

Bu müdahale biçimi, sürekli gözetim mekanizmaları ile “özgür” olmayan bir mekanın sanki kamusal bir mekanmış gibi öne sürülmesi işlemi olarak ele alınabilir.

Stavrides, mutenalaştırmanın kapalı kimlikler imal ettiğini savunur.

Mutenalaştırma müdahalesine genellikle “Heterotopya” mekanları maruz kalırlar ve sürekli olarak daha da çepere doğru itilirler.

Erkin kontrol aygıtları aracılığıyla da mutenalaştırılmış bir mekanda herhangi bir “Heterotopi” oluşumuna izin verilmez, ancak Hete-rotopi’nin kendiliğindenliği bu yapıyı çözme potansiyeline sahiptir.

Heterotopi iki zaman aralığında belirebilir, biri mutenalaştırma öncesi direnişin heterotopisi olabilir, diğeri mutenalaştırmaya maruz kalmış mekan içerisinde çözülme heterotopisi olabilir.

İlki erke karşı kökten bir duruşu içeren  daha örgütlü bir yapı olmasına karşın, ikincisi daha anlık tekil bir karşı duruşu barındırabilir.

İkinci oluşumun, mutenalaştırılmış mekan içerisindeki devlet aygıtlarını bertaraf etmesi, ilk oluşumun, kamusallığı, hukuki altyapıda haklı savunusundan daha zordur.

Mutenalaştırılmış mekan, kamusallık dışına alınmış olduğu için, sözde-kamusal niteliğinden dolayı bu mekanda gerçekleşen her türlü “özgür” yaklaşım, hukuksuz olarak nitelendirilmeyle karşı karşıyadır.

Bu noktada, Heterotopinin şekli, içeriği ve zaman mekansal niteliği, onu mutenalaştırılmış mekan içerisinde görünür/hukuki bir özgürlük mekanına çevirebilir.

Kamusal mekan üzerinde uygulanan ikinci yeni yaklaşım, “paylaşılan mekan” yaklaşımıdır.

Paylaşılan mekan, başlangıçta, şehrin sokaklarındaki trafikle bağlantılı sorunların çok katmanlı çözümü için kullanılmaktaydı, ancak daha sonra farklılaşan trafik hareketliliğinin bütünleştirilmesi olarak algılandı.

Stavrides’e göre, “paylaşılan mekan fikrinin arkasındaki asıl mantık, insanların yerlerini ve kentsel ortamdaki güzergahlarını müzakere etmeyi öğrenmiş oldukları, serbestçe etkileşime girmelerinin önü açıldığında kazalardan nasıl kaçınacaklarını ve sokağı kullananlar olarak bir arada nasıl var olacaklarını bilebilecekleri yönündedir.”

Bu çerçevede, paylaşılan mekan, kolektif olmaktan biraz uzak olsa da mekansal ortaklaşmanın, bir çeşit heterotopinin göstergesi haline gelir.

Erkin düzenleme gücü içine sızan, kendi iç kuralları olan ve öznelere çeşitli kamusal roller biçen bir uygulamadır.

Paylaşılan mekan fikrindeki müdahale mutenalaştırma sürecindeki müdahaleye oranla daha gevşek olup, mikro ölçekte topluluklar oluşmasına olanak vermektedir.

Farklılığın mekanlarının ve pratiklerinin ortaya çıkmasının desteklenmesi ortak mekanların inşasını da güçlendirecektir.

Farklılık mekanları ve pratikleri, mevcut kimliklerin kent içi görünürlülüklerini sağladığı kadar, yeni ve çeşitli kimliklerin heterojen bir örüntü içerisinde oluşumuna da katkı verirler.

Bu kentsel-aralıklar aslında potansiyel yeni düzenleri kendi içerisinde barındıran mekanlardır.

Ötekiliğin pratikleri ve mekanı ile örülü durumların “gündeliğin icatçı teatralliği” ile buluşması  farklılığın kentsel aralıklarını somutlaştıracaktır.

Farklılığın mekanını yeniden okuma girişimi olan bu makale, iki düşünürün 21. yüzyılın kentini değerlendirme süreçle-rinde nasıl etkin bir güzergah çizebileceklerinin ipuçlarını ortaya sermektedir.

Heterotopya, yalıtılmış alanlara yeniden bakma biçimlerini geliştirebileceğimiz bir yapı/ilkeler bütünü önerirken, Heterotopi, gündelik olanın erkin çerçevesini çizmeye çalıştığı kamusal alan üzerindeki etkinliğinin yadsınamazlığını kavramsallaştırır.

“Heterotopya” ve “Heterotopi” ikiliği,kentleri “öteki mekan”lar üzerinden yeniden kurgulama ve “özgürlük” düzlemi çerçevesinde değerlendirme olasılığını sağlamaktadır.

“Heterotopya” ve “Heterotopi” ikiliği, farklılıkları mekanlar ve pratikler olarak ele alıp, özgürlükler üzerinden kent örüntüsünü yeniden yapılandırabilme girişimidir.

Bu çerçevede, tekrar vurgulanması gereken önemli nokta, Lefebvregil heterotopik mekan(sallık)ların kent içi kamusallığı desteklediği, arttırdığı ve hatta erkin dayatıcı gücüne karşın yeniden özgür alanlar potansiyelini taşıdığıdır.

Gündeliğin icatçı karakteri, daraltılan kamusallığın yok edilmesini sağlayacak bir niteliktir ve bu nitelik heterotopi olarak kentsellik bağlamında belirir.

“Doğaçlama” ve “özgürlük”lere alan açarak, gündeliğin icatçı karakterinin şehrin biçimlenmesi üzerindeki rolünü gözardı etmeyerek, zaman mekansal farklılık fragmanlarının oluşumlarını yaşama dahil ederek, kentsel örüntüleri zenginleştirmek mümkün olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...