3 Aralık 2022 Cumartesi

 AKIŞKAN MODERNİTE - 3

 

Post-modern dünya ile birlikte artık üretici bazlı değil, tüketici bazlı bireyler yetiştirilmeye çalışılmaktadır.

Tüketmek bir ihtiyaç hali değil, arzu nesnesine dönüşmüştür.

 Hatta alınan ürünler bireylere prestij kattığı düşünülerek alınmaya başlanmıştır.

 Birey sırf kimlik oluşturabilmek adına tüketici dünyasının bir parçası olmuştur.

 Bauman, akışkan modernite döneminde yer alan tüketicileri şöyle tanımlamaktadır: “Tüketicinin sefaleti, seçeneklerin azlığından değil, gereğinden fazla oluşundandır.

 ‘Seçeneklerimi en iyi şekilde kullandım mı?’ sorusu, tüketicinin kafasındaki en rahatsız edici, gece uykusuz bırakan sorudur.”

Bauman günümüzdeki tüketicileri Albert Camus’un sözü ile aktararak aslında bireylerin alışveriş yaparken yaşadığı psikolojiyi de ortaya koyar.

 “Günümüz insanları, der, Albert Camus, dünyanın tamamına sahip olamamanın acısını çekerler.”

 Bireyler artık sahip olduklarından çok, sahip olamadıklarını düşünmektedir.

 Yapmış olduğu seçimlerde, “diğerini alsaydım keşke” sözü hep var olacaktır.

 Ancak bu diğerleri hiç sona ermez.

 Sürekli alınamayan bir diğer seçenek vardır.

 Akışkan modernite, tatminsiz tüketim modelini daimi olarak bireylere sunmaktadır.

 Akışkan modernite içerisinde tüketim için bir diğer önemli unsur da <zaman>dır.

 Bauman, “Anındalık bir şeyin orada ve o anda gerçekleştiği, fakat aynı zamanda tüketimin de anında olacağı ve ilginin hemen kaybolacağı anlamına gelir.” diyerek tüketim gerçekleştiren bireyin, ürünü aldığı andan itibaren değerini kaybedip hemen yeni bir ürün almayı arzular hale getirdiği bir ortam yaratmaktadır.

 Bu noktada akışkan modernite içerisinde tüketim için sürekliliğin hakim olması gerekmektedir.

Akışkan modernite çağını belirsizlik, güvencesizlik ve güvensizlik üçgeni üzerinden tanımlayan Bauman, aileden tutun da arkadaşlara kadar  her şeyin akışkanlaştığından bahsetmektedir.

Buradaki akışkanlığın özünde belirsizlik yatar.

 Bu belirsizlik de güvencesizlik ve güvensizliği doğurur.

Bireyleşmenin en üst safhada olduğu dünyada Bauman, ilişkileri iki ucu keskin kılıca benzetmektedir.

Güzel düşlerin, kabusa ne zaman dönüşüp dönüşmeyeceği belli değildir.

 Akışkan bir modern yaşamda ilişkiler, en yaygın müphemlikten tezahürdür.

 Bu bağlamda ilişkiler de müphemlik üzerine kuruludur.

Nasıl ki rüyaların kabusa dönüp dönmeyeceğinin belli olmadığı gibi, en yakınların en uzak olup olmayacağı da belli değildir.

Kesin olan tek şey belirsizliktir.

 Bauman, ilişkilerin akışkan modernite ile birlikte sanallaştığından da bahsetmektedir.

 Sanal ilişkiler, akışkan modern dünyaya son derece uygundur.

 Gerçek ilişkilerin aksine, sanal ilişkiden kurtulmak daha kolaydır.

 Sanal ilişkide silme tuşuna basarak bir anda görüşmek istemediğiniz kişiden kurtulabilirsiniz.

 Bu durum da ilişkilerin giderek akışkan bir hal almasına neden olmuştur.

  Yüz yüzeyken veda etmenin zorluğu, sanal dünya ile birlikte ortadan kalkmış bu da ilişkileri belirsiz bir hale sürüklemiştir.

Bauman, akışkan korkuların da akışkan modernite için daimi eşik bekçiliği yaptığını vurgulamıştır.

Küresel dünyada bireylerin kafasına yerleştirilen korkular, dünyanın neresine gidilirse gidilsin aynıdır.

 Bu küresel korkular da güvencesizlik ve güvensizliği doğurmaktadır.

 Bauman, Anthony Giddens’ın ifadesiyle belirsizliği şöyle aktarmaktadır:

  “Günümüzün belirsizlikleri imal edilmiş oldukları gittikçe bariz bir hal almakta ve böylece belirsizlik içinde yaşamak bir yaşam biçimi, eldeki tek yaşamın tek biçimi olarak ortaya çıkmaktadır.”

Bir diğer ifade ile günümüzde belirsizlik halinden kaçmak imkansızdır.

 Akışkan toplumun sunmuş olduğu belirsizlik hali artık bireylerin yaşam biçimidir.

Güvensizlik, belirsizlik ve güvencesizliğin bireyleri daha da güvenli olmaya bağımlı hale getirdiğini dile getiren Bauman, bu durumun da gözetime olan bağımlılığı daha da artırdığını belirtmiştir.

 Artık gözetim ve görünürlük olmaksızın bireyler, güvenli kalamayacağını düşünmekte bu nedenle de gözetlenmeyi arzular hale gelmektedir.

 Totaliter rejimlerde, bireylerin gözetlenmesi baskı ile yapılırken, daha sonra yerini iknaya bırakmış, günümüzde de arzu edilir bir duruma dönüşmüştür.

Öyle ki bireyler, kameralar olmaksızın güvenlik sağlanamayacağını,  görünür olmazlarsa da suçlu ya da öteki olarak addedileceklerini düşünmektedirler.

Yapmış olduğu sosyolojik tahlillerle 20. ve 21. yüzyılın toplumsal kırılmalarına ışık tutan Zygmunt Bauman, akışkan modernite kuramsallaştırması ile bugünün ve geleceğin belirsizliklerini ortaya koymuştur.

Zamanın ve mekânın sıvı bir hal aldığı günümüzde bireyler, geleceklerine dair en ufak bir tahminde bulunamamaktadır.

Bauman’ın akışkan modernite kuramsallaştırması ile anlatmaya çalıştığı  tam da bu durumu yansıtmaktadır.

Özellikle emek ve sermaye piyasası içerisinde ne olacağını bilemeyen bireyler güvencesizliği her an hissetmektedir.

Akışkan modernite kuramsallaştırmasına tüketim bağlamında bakıldığında, artık her şey bireyin elinin altındadır.

Ancak tüketim nesnelerinin bu kadar fazla olması kafa karışıklığına neden olmakta ve her daim yenilenen tüketim piyasasına, ayak uyduramamanın mutsuzluğunu yaşatmaktadır.

Alınan ürünler, alındığı andan itibaren cazibesini yitirmektedir.

Bu durum da tüketim nesnesinin akışkan olduğunun bir göstergesidir.

Akışkan modernite kuramsallaştırması bağlamında ilişkiler de son derece yüzeyseldir.

Özellikle internet teknolojilerindeki gelişim ve değişim arttıkça bireyler birbirlerinin hayatlarına çok hızlı bir şekilde dahil olmakta,  aynı hızla da çıkmaktadır.

 

Bauman’ın ön görmüş olduğu akışkan dünyada her şey hız temellidir.

İlişkileri konu aldığı pek çok çalışmasında internet üzerinden yapılan arkadaşlığın basit olduğunu vurgulayan Bauman, bu basitliği, arkadaş olarak görülen kişileri hayatımızdan çıkarmanın son derece kolay olması üzerinden anlatmaktadır.

Yüz yüze arkadaşlığı bitirmenin zorluğu, internet teknolojileri sayesinde tuzla buz olmuştur.

Tek bir tuşla hiçbir açıklama yapmaksızın, bireyler hayatlarındaki insanları çıkarmakta bu da ilişkileri akışkan bir hale sokmaktadır.

 Akışkan bir hale gelen ilişkiler dünyası, belirsizlik, güvensizlik ve güvencesizliği daha da perçinlemektedir.

Bireyler korkularla yaşadığı için, sürekli bir güvenlik arayışı içine girmiş, bu durum da gözetime rıza gösterilmesini sağlamıştır.

Hatta günümüzde görülmek ve gözetlemek arzu haline dönüşmektedir.

 Bauman, bu durumu da akışkan gözetim ile ifade etmiştir.

  Eskiden kapalı bir yerden gözetlenen bireyler, artık her yere konulan kameralar, internet teknolojileri, kredi kartları gibi araçlarla gözetlenmekte, hatta gözetimden kaçamamaktadır.

Çalışma boyunca görüldüğü gibi artık bireyler akışkan bir dünyada yaşamaktadır.

Akışkanlıktan kaçış da mümkün değildir.

Zamanın ve mekânın yitimi ile nesnelerden tutun da bireylere kadar her şey sıvı bir hale gelmiştir.

Bu akışkan durum da iktidarların, toplumu istediği şekle sokarak totaliter ya da yumuşak totaliter bir devlet yapısını rahatlıkla sürdürebilmelerini sağlamıştır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...