3 Aralık 2022 Cumartesi

 AKIŞKAN MODERNİTE - 2

 

Modern devlet için rasyonel tasarımın ön gördüğü yeniden üretim mekanizmaları gerekmekteyken, bir diğer önemli nokta da güvenlik meselesidir.

 Bauman, modern toplumun güvenliği sağlamak için bilinçli önlemler alınmadan güvenli kalabileceğine inanmadığını belirtirken, bu önlemlerin bireylerin davranışının yönlendirmesi ve kontrol edilmesi yani toplumsal kontrolü barındırdığını vurgulamaktadır.

 Aslında yapılan güvenlik adı altında özgürlüğün yitiminden başka bir şey değildir.

Modern toplumlar akılcı düzenin gerekliliğini savunurken, “güvenlik sizler için gerekli, bu denetimleri sizler için yapıyoruz”  diyerek de faaliyetlerini meşrulaştırmaktadır.

Güvenli bir toplum için özgürlüğün yitimini Bauman, şu sözlerle aktarmaktadır: “Güvenlik adına özgürlüğü kısıtlamayı seçen bir uygarlık çatısı altında, daha fazla düzen, daha fazla hoşnutsuzluk anlamına gelmekteydi.”

Bir diğer deyişle, modernitenin bireylere sunmuş olduğu güvenlik, özgürlüğün yitiminin yanı sıra Bauman’ın deyimi ile zararlı ot olarak görülen ötekiler için memnuniyetsizliklerin artması demekti.

 Modernite ile ulaşılması beklenen hedef, uygar toplumlar yaratmaktı.

 Uygar toplumlar hoşgörülü, nazik, şiddetten uzak toplumlar demekti.

 Bauman bu durumu tümüyle reddeder.

 Bauman, uygarlığın şiddet içermediğinin düşünülmesini yanılsama olarak görmektedir.

 Uygarlığın şiddetinin, onun insanlık dışı, alçaltıcı ve ahlakdışı niteliğinden dolayı ortadan kaldırdığının doğru olmadığını, aslında uygarlaşma ile  yapılan şeyin, şiddetin düzenlenmesi ve şiddete yeni alanlar açması olduğunu savunmaktadır.

Bu noktada şiddetin aslında iktidarların kontrolünde olduğu, tümüyle toplumdan yok edilmediğini söylemek mümkündür.

 Modernite ile şiddet iç içe geçmiş ve iktidarların düzenlemiş olduğu bir alan haline gelmiştir.

Yani modernite, beklenilen hoşgörülü ve nazik ortamı yaratmak bir yana dursun, Holocaust gibi ırkçı eylemleri beraberinde getirmiştir.

Bauman, “uygarlık” kelimesine yapmış olduğu tanımlamada da güvenlik adı altında yapılan kısıtlamaları ortaya koymuştur.

 “Sadece Batılı varoluş tipi kendine ‘uygarlık’ adını verirdi.” diyen Bauman, uygarlığın sunmuş olduğu armağanın güvenlik olduğunu belirtmiştir.

Başka bir deyişle uygarlık korkudan kurtulmayı sunar; ancak bireysel özgürlük üzerine baskıcı ve sert uygulamalar koymaktadır.

 Modern toplum ile sunulan her ne kadar daha refah bir yaşam ise de aslında uygarlık adı altında, bireylere baskı yapılıp iktidarın tahakkümü altına girmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

 Bauman’a göre katı modernite, totaliter bir rejimi doğurmaya müsait bir moderniteydi.

 Homojen yapısıyla totaliter bir toplum modeli, bireysel özgürlük ve özyönetimin yıkımı demekti.

Modernite ile tahakküm altına giren bireyler, tahakküm altına girdiklerinin farkına bile varamadan birbirlerine benzemektedirler.

Katı modernite döneminde iş yaşamını Bauman şöyle özetlemektedir: “Rutinleştirilmiş zaman çalışanı olduğu yere çivilerken, fabrika binalarının muazzam hacimleri, makinelerin ağırlığı ve en önemlisi, olduğu yere zincirlenmiş emek, sermayeyi bir arada tutan harçtı.”

 Modernite döneminde iş yaşamındaki ilerleme makinelerin büyüklüğüne göre belirlenirdi.

Aslında iş yaşamında da bir totaliterliğin hakim olduğunu söylemek mümkündür.

 Küreselleşme ile birlikte mekan ve zaman önemini yitirip akışkanlaşmıştır.

 Bauman, modernitenin de akışkanlaştığını belirtip aslında postmodernitenin eleştirisini yapmış ve akışkan modernite kuramsallaştırması ile birlikte tüketimden iş eleştirel düşünceden gözetime kadar geniş bir perpesktifte çalışmalara imza atmıştır.

 Bauman, akışkan moderniteyi açıklarken işe akışkanlık teriminden başlamıştır.

  “Britannica’nın belirttiği gibi sıvıların ve gazların durağan durumdayken içlerinden geçtiği hayal edilen bir düzleme etki eden güçlere direnememesi ve bu nedenle üzerlerine bir güç uygulandığında şekillerinin sürekli olarak değişmesidir.”

Tanımdan da anlaşılacağı üzere, akışkanlık içerisinde durağanlık yoktur, sürekli bir şekil değiştirme ve güçlere direnememesi söz konusudur.

 Bauman akışkanlığı şöyle özetler: “ Sıvıların katılar gibi belli bir şekli yoktur.

 Deyim yerindeyse ne mekansal ne zamansal olarak sabit bir konumları vardır.

 Akışkanlar belli bir şekli uzun süre koruyamazlar; her an şekil değiştirmeye hazırdırlar”.

Akışkanlığın şekli koruyamaması da belirsizlik düzeyini artırmış bu da bireyleri güvencesizlik ve güvensizlik durumlarına sürüklemiştir.

Her şeyin hızlı bir şekilde değiştiği akışkan dünyada, bireylerin de sabit kalması beklenemez.

“Zamansal/mekansal mesafelerin teknoloji vasıtasıyla sıfırlanması insanlık durumunu homojenleştirmekten çok kutuplaştırma eğiliminde”  olduğunu belirten Bauman, katı modernite döneminde öteki olarak görülen bireylerin toplumdan koparılıp atılması gereken bireyler olduğunu belirtirken, küreselleşme ve teknolojik gelişmelerdeki artışlarla durumun değişmediğini ifade etmektedir.

Bauman, postmoderniteyi ele aldığı pek çok eserinde akışkan toplum ile birlikte belirsizliğin, güvensizliğin ve güvencesizliğin artık toplumda hakim olduğunu belirtmiştir.

Postmoderniteyi kendi imkansızlığıyla uzlaşan modernlik olarak tanımlayan Bauman, modern pratiklerin sona ermediğini belirtmiş ve çağdaş dünyayı, ümitsizce dışarı çıkacak bir yol arayan yüzer gezer korku ve hayal kırıklıklarıyla ağzına kadar dolu bir kaba benzetmiştir.

Hayatın, belirsizlikleri, bulanık hatları ve gizli kökleri yüzünden iyice korkutucu bir hal alan karanlık ve masum önsezilere aşırı doymuş durumda olduğunu söyler.

 Bir diğer deyişle bugün bireylerin yaşamış olduğu korkular, belirsizlikten kaynaklanmaktadır.

 Nereye savrulacağını bilmeyen bireyler korku yaşamakta ve bu durumda hayal kırıklıklarını doğurmaktadır.

 Bu belirsizlik de her yere dağılan akışkan moderniteye çıkmaktadır.

 Bauman’ın akışkan modernite içerisinde eleştirel düşünceye olan bakışı ele alınacak olursa, toplumun şu anki durumunu şöyle aktarmaktadır:

 “Kampingler, bir karavanı olan ve konaklama ücretini karşılayacak parası olan herkese açıktır.

Yolcular gelir, yolcular gider. ...

 Bütün sürücüler kamping yöneticilerinden, kendilerini rahat bırakmalarından ve ortalıkta fazla dolaşmamalarından fazla bir şey istemezler ama bu onlar için çok önemlidir. …

 Madem para ödüyorlar istekleri de olacaktır. …

 Karavan sahipleri paranın karşılığını alamadıklarını veya vaatlerin tutulmadığını düşünürlerse şikâyet edebilir ve paranın iadesini talep edebilirler- fakat hiçbirinin aklına kamping işletmesinin felsefesini sorgulamak ve bir çözüm yolu bulmaya çalışmak gelmediği gibi kimse yönetimi üstlenmek istemez.

 En fazla, bir daha oraya gitmemeye ve orayı kimseye tavsiye etmemeye karar verirler.

Zamanı gelip oradan ayrıldıklarında kamp yeri onlar gelmeden önceki haline döner; giden gitmiştir; yeni gelecek kampçılar beklenmektedir.”

Bauman’ın vermiş olduğu kamping örneğinden anlaşılmaktadır ki artık herkes tüketici tarzı eleştiri yapmaktadır.

Üretici tarzda eleştiri yapmak akışkan modernite ile sona ermiştir.

 Akışkan modernite içerisinde iş yaşamına bakıldığında; artık cep telefonu, küçük bilgisayar ve evrak dosyasından başka bir şey olmayan küçük bir çanta ile bireyler dünyanın her yerine seyahat edebilmektedir.

Birey, işi bittikten sonra hiçbir yerde konaklamadan geri dönebilir.

 Diğer yandan hareket kabiliyetinden yoksun işler de devam etmektedir ancak iş yeri eski katılığını yitirmiş durumdadır.

 Bu noktada modernite dönemindeki devasa makinelerin bulunduğu fabrikalar, yerini her yerde dolaştırabilecek mini bilgisayarlara bırakmıştır.

 Hatta öyle ki iş yürütebilmek için, bir iş yerine bile gerek kalmamıştır.

Bauman akışkan modernite içerisindeki iş yaşamını Daniel Cohen’in örneğiyle şöyle anlatıyor: “Kariyerine Microsoft’ta başlayan birinin, yolun onu nereye götüreceği konusunda hiçbir fikri yoktur.

 Ford’da ya da Renault’da işe başlayan biri ise başladığı yerden fazla ileri gidemeyeceğini bilir.”

Bu noktada özellikle yazılım çağı ile birlikte belirsizliğin hakim olduğu görülmektedir.

 Bauman, akışkan modernite ile artık her şeyin belirsiz olduğunu her alanda vurgulamaktadır.

İş yaşamındaki belirsizliği Guy Standing, yeni tehlikeli sınıf olarak adlandırdığı “Prekarya” üzerinden anlatmıştır.

 Bauman, Standing’in prekarya terimi için “Kullanım süresi geçen proleterya  ve orta sınıf terimlerinin yerine prekaryayı koyarak hedefi tam on ikiden vuruyor.” yorumunda bulunmuş hatta bu yorum “Prekarya Yeni Tehlikeli Sınıf” kitabının arka kapağında yer almıştır.

 Standing, esnekliğin iş yaşamında çalışma saatlerini ve işten çıkarmaları artırdığını, maaşları azalttığını dile getirmiş, bu durumun da güvencesizliği beraberinde getirdiğini vurgulamıştır.

 Aslında Bauman’ın bahsetmiş olduğu güvencesizlik ortamının tam bir yansıması olarak görmek mümkündür.

 İş yaşamındaki akışkanlık esnek bir emek piyasasını ortaya koymakta, böylece belirsiz ve güvencesizliğe bir adım daha yaklaşılmaktadır.

Her ne kadar mekanlar üzerinden akışkanlık söz konusu olsa da bu akışkanlık, bireylerin iş yaşamında sonlarını görememesi, her an işinden olacağı korkusu ile baş başa kalmasına neden olmuştur.

Böylece herkes, güvencesiz ortamın bir parçası haline gelmiştir.

Akışkan modernitede iş yaşamında mekanların yitimi görülürken özellikle tüketim anlamında da zamanın yitimi görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...