FOUCAULT VE LEFEBVRE - 1
Kent
içerisinde giderek artan bir biçimde kentlinin özgür kullanımının dışına itilen
mekanlarla karşılaşılmaktadır.
Bu
itiliş özgür kentsel kullanımın terkedilmeye zorlanması aynı zamanda iktidar
aygıtlarının kontrol edebildiği mekanlar ya da mekansal donatılar tarafından
işgal edilmiş gündelik hayat anlamına gelmektedir.
Bu
durum erkin, kent içinde bir tür türdeş, sıkıcı ve steril mekanlar oluşturma
girişimi olarak değerlendirilebilir.
Erk,
çeşitlilik-ten yalıtılmış, sayısal kontrol mekanizmaları ile fiziksel takibin
olası kılındığı ve her türlü sosyal etkileşim derinliğinin azaltıldığı, bu
mekanizmaların işletilemediği durumda fiziksel erişimin engellendiği bir
mekanlar dizisi (dizge değil) ya da kent düzlemi (örüntü değil) oluşturma
eğilimindedir.
“Heterotopik”
mekanların, erk tarafından sönümlendirilmesi girişimiyle karşı karşıya
kalındığı aşikardır.
Bu
bağlamda, Foucault’nun “Heterotopia” ve Lefebvre’in “Heterotopy” kavramları,
kentin özgür ve kamusal alanlarını yeniden okuyabilmek için ele alınabilir mi?
Farklılığın mekanını tarifleyen bu kavramlar sanki aynı durumu tarifliyor
gibi gözükseler de aralarında net ayrımların olduğu belirlenmiştir.
Bu
makale farklılığın mekanının ayrımını bütüncül bir bakışla ortaya çıkarma
girişimidir.
Bu
metin, farklılığın mekanlarının yeniden okunabilmesi ve kentsel yaşantının
kaybolan özgür yanının yeniden görülmesi gereğinin dillendirilmesi için
yazılmıştır.
Farklılığın
Mekanı için Tanı
Kent
içerisinde, giderek artan bir biçimde, kentlinin özgür kullanımının dışına
itilen mekanlarla karşılaşmaktayız.
Özgür
kentsel kullanımın terkedilmeye zorlanması anlamını taşıyan bu itiliş, aynı zamanda
iktidar aygıtlarının kontrolü altındaki mekanlar ya da mekansal donatılar
tarafın-dan işgal edilen gündelik hayattır.
Bu
durum erkin, kent içinde bir tür tür-deş ve sıkıcı mekanlar oluşturma girişimi
olarak değerlendirilebilir.
Erk,
çeşitlilikten arındırılmış, sayısal kontrol mekanizmaları ile fiziksel takibin
olası kılındığı ve her türlü sosyal etkileşim derinliğinin azaltıldığı,
doğru-dan fiziksel erişimin engellendiği bir mekanlar dizisi ya da kent düzlemi
oluşturma eğilimindedir.
Erk
tarafından kurgulanan bu türdeş mekanlar farklılıkların indirgenmesi kamusallık
düzeyinin azaltılması sonucunu doğurmaktadır.
Farklılığın
mekanı olarak da bilinen “Heterotopik” mekanların, erk tarafından
sönümlendirilmesi girişimiyle karşı karşıya kalındığı aşikardır.
Heterotopik
mekanların erkin eliyle silinmesi girişimi bağlamında, Foucault’nun
“Heterotopya” ve Lefebvre’in “Heterotopi ” kavramları, kentlinin özgür
kullanımına açık kamusal alanları yeniden okuyabilmek için bir değerlendirme
aracı olarak ele alınabilir mi?
Foucault
ve Lefebvre’in aralarında derin ayrılıklar içerecek biçimde kullandıkları
“Heterotopya” Fransızca da “hétérotopie” kavramı farklılığın mekanını tarifler
ve erkin düzen koyucu, sterilize eden ve türdeşleştiren yaklaşımlarına karşı
duran mekanlar olarak belirirler.
Bu
makale, temelde, iki düşünürün Foucault ve Lefebvre- Fransızca’daki
“hétérotopie” terimine karşılık gelecek biçimde geliştirdikleri içerikleri
tanımlayıp karşılaştırarak, bugünün kent siyaseti için bir değerlendirme
çerçevesi önermektedir.
Farklılığın
mekanı üzerindeki tanımsal farklılıkların irdelenmesi günümüz kentselliğini
kavramsallaştırabilmek açısından önem arz eder.
Bu
makale, günümüzde yaşanan kentsel direnişleri anlamlandırabilmek ve doğru
okuyabilmek için Lefebvregil “Hetero-topi” kavramının Foucaultgil “Heterotopya”
içeriğinden daha fazla geçerli olduğunu savlar.
Savın
doğrulanabilmesi için iki kavram arasındaki ayrımlar “Heterotopya ve
Heterotopi” altbaşlığında ele alınacaktır.
Karşılaştırılan
kavramların kent üzerindeki görünürlükleri ise “Farklılığın Mekansal
Örüntüleri” alt başlığında irdelenmiştir.
Heterotopya
ve Heterotopi ikiliğine dikkat çeken, daha doğrusu heterotopya kavramının
Foucault ve Lefebvre’de ayrıştığını savlayan düşünürlerden biri David Harvey’dir.
David
Harvey, Lefebvre’deki Heterotopya kullanımının Foucault’daki Heterotopya’dan
farklı olduğu iddiasındadır.
“Lefebvre’in
heterotopya kavramı ile tarif ettiği liminal toplumsal mekanlar “farklı bir
şey”i olanaklı kılmanın öte-sinde, devrimci bir güzergahın tanımlanmasında bu
farklılığa temel önem atfeder.
Bu
“farklı şey”in bilinçli bir plandan doğmuş olması şart değildir; insanla-rın
salt yapıp ettikleri, hissettikleri, duyumsadıkları ve gündelik yaşamlarındaki
anlam arayışının parçası olarak ifade ettikleri şeylerden doğar.
Bu
tür pratikler her yanda heterotopik mekanlar üretir”
Bu
iddia derin bir irdeleme sürecini gerektirmektedir ki nasıl olup da Heterotopya
terimi her iki düşünür için de “öteki mekanı”, farklılığın mekanını
tariflemektedir.
Lefebvre’in
“Kentsel Devrim” kitabının İngilizce çevirisinde, çevirmen Robert Bononno,
“farklılığın mekanı”nı anlatırken “Heterotopya” terimi yerine “Heterotopi”
terimini kullanmayı tercih etmiştir.
Bu
seçimin gerisindeki nedensellik iki düşünürün kavramsal farklılığının ayırt
edilmesini sağlamak olabilir mi?
Fou-cault
ve Lefebvre arasında “farklılığın mekanı” tanımı üzerinde nasıl bir farklılık
bulunmaktadır?
Makalede,
öncelikli olarak “Heterotopya” ve “Heterotopi” arasındaki ayrımın ne olduğu
irdelenecektir, ardından bu iki mekanın kentsel örüntü içerisinde nasıl yer
aldıkları ortaya konulacaktır.
Buradaki
asıl sav mevcut iktidarın, “farklılığın mekanlarını” kentten kopararak bireysel
özgürlüklere nasıl müdahale edebildiği ya da edebileceğidir.
Kent
içerisinde özgür kullanıma sahip olunan meydan, sokak gibi kentsel mekanların,
geçici olduğu iddiasıyla iktidar aygıtları tarafından erişime kapatıldığı
gözlenmektedir.
Bu
durum giderek artan bir biçimde kentlinin kullanımı dışına alınan alanlara
işaret etmektedir.
Bu
alanlar, sonrasında kamusal kullanımın da dışına alınıp bir mutenalaştırma
sürecine dahil edilmektedirler.
Sonuçta,
kent içinde kamuya ait bir takım mekanların kentliden çalınmasıyla yüz yüze
gelindiği görülür.
Kentlinin
kendisine ait olan kamusal mekanları yeniden kendi gündelik hayatına katma
girişimi heterotopik bir eylemselliği ya da mekansallığı öngörür.
Kamusal
mekanların daraltılması/kentsel kullanımdan çalınması sürecini kırabilecek iki
“farklılık” türü olduğu iddia edilebilir; biri Foucaultgil “Heterotopya”lar (ki
daha mekansaldır), diğeri ise Lefebvre’in Heterotopi” (ki daha olaysaldır)
kavramıdır.
Öteki
olanın eylemselliği ve mekanı kuşatması/işgal etmesi aracılığıyla erk
tarafından kamusallık dışına taşınmak istenen mekanlar yeniden kensel mekana
dahil edilebilir.
Baskın
olanın planlayıcı, düzen kurucu ve hatta yalıtıcı gücü, alternatif olanın/öteki
olanın kendini göstermesi ile bir çatışma alanı olarak heterotopik ortamları
doğurur.
Anımsatmak
gerekirse, her iki düşünür de Fransızca’daki tek bir sözcüğe gönderme
yapmaktadırlar;
“Hétérotopie”.
İkisinin yaklaşımı arasındaki kökten ayrım nedeniyle, kavramsal farklılıkların
iki ayrı sözcük ile ifade edilmesinin doğru bir yöntem olabileceği kanısından
hareketle metnin devamında Foucault’nın yaklaşımı için “heterotopya” terimi
kullanılacaktır, Lefebvre’in kavramsal içeriği için ise Bononno’nun İngilizce
çevi-ride kullandığı “Heterotopy” kavramının Türkçe karşılığı olan “heterotopi”
sözcüğü kullanılacaktır.
Heterotopya
ve Heterotopi
Öncelikle
Foucault’nun tanımı değerlendirilip, ardından da karşılaştırmalı olarak
Lefebvre’in tanımına ulaşılmaya çalışılacaktır.
Foucault,
temelde altı ilke üzerinden ötekiliğin mekanı, Heterotopya’yı tanımlar.
Bu
altı ilkede ele alınan farklı nitelikler ve örneklemeler, heterotopyanın ne
olduğunu ortaya koyar.
Birinci
ilke, heterotopyanın her insan grubu için sabit/ değişmez bir özellik
olduğudur.
Bunun
anlamı dünyada hiç bir kültür yoktur ki heterotopya barındırmasın.
Her
kültürde heterotopya ile karşılaşılabilir, çünkü heterotopya, ütopyadan farklı
olarak bir gerçek mekan tanımlar.
Birinci
ilke kapsamında, Foucault iki tip heterotopya resmeder;
Birincisi
“krizin heterotopya”sı ikincisi ise “sapmanın heterotopya”sıdır.
Kriz
heteropyalarının daha ilkel toplumlarda görüldüğünden, günümüzde ise sapmanın
heterotopyasının kriz heterotopyalarının yerini aldığından bahseder.
İkinci
ilke, heterotopyanın, bir toplumda farklı zamansallıklarda değişim
göstermesidir.
Öyle
ki bir toplumun tarihi açılımlandığında, tarihsel süreçte aynı heterotopyanın
farklı işlevlendiği izlenebilir.
Bu
ilke, mezarlık örneği üzerinden aktarılmıştır;
Mezarlık
19yy. sonrasında ölümsüzlüğün mekanı olmaktan çıkmış ve kutsal olmayanın mekanı
haline gelip “öteki kenti” temsil eder bir duruma bürünmüştür.
Üçüncü
ilkede, Foucault, heterotopyanın, birbirleriyle bağdaşmayan çok çeşitli alan ve
mekanların örtüştürülmesiyle, tek ve gerçek bir mekan oluşturma gücünden
bahseder.
Sinema,
tiyatro ve bahçe gibi mekanlar bu ilke çerçevesinde değerlendirilir.
Dördüncü
ilke “Heterochronism”dir;
Heterotopyalar,
zamanın sınırsızca ve sonsuz biriktiği/yığıldığı hareketsiz(immobile)
yerlerdir.
Müzeler
ve kütüphaneler, içinde zamanın biriktiği, modern hayatının heterotopyalarıdır.
Bu
ilke çerçevesinde, Foucault, festivalleri ve tatil köylerini de örneklendirir,
ancak burada sonsuz bir birikme yerine mutlak süreğen bir zamansal birikme söz
konusudur.
Beşinci
ilke ise heterotopyanın hem yalıtılmış hem de içine nüfuz edilebilir bir
açıklık/kapalılık sistemini varsaydığını açıklar.
Bu
ilke heterotopya’ya belirli bir güç ya da özel izinlerle girilebilir olmasını
tarifler; herkesin erişimine açık bir kamusal mekan değildir.
Heterotopyanın
son özelliği ise aradalık işlevidir.
Bu
işlev iki kutup üzerinden açılımlanır;
Birincisi
yanılsamanın mekanları, ikincisi ise telafinin mekanlarıdır.
Tüm
bu ilkeleri sıraladıktan sonra, Foucault , “gemi”yi, yersizliğin yeri,
"heteretopia par excellence" olarak tanımlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder