10 Ekim 2022 Pazartesi

FOUCAULT VE LEFEBVRE - 1

 

Kent içerisinde giderek artan bir biçimde kentlinin özgür kullanımının dışına itilen mekanlarla karşılaşılmaktadır.

Bu itiliş özgür kentsel kullanımın terkedilmeye zorlanması aynı zamanda iktidar aygıtlarının kontrol edebildiği mekanlar ya da mekansal donatılar tarafından işgal edilmiş gündelik hayat anlamına gelmektedir.

Bu durum erkin, kent içinde bir tür türdeş, sıkıcı ve steril mekanlar oluşturma girişimi olarak değerlendirilebilir.

Erk, çeşitlilik-ten yalıtılmış, sayısal kontrol mekanizmaları ile fiziksel takibin olası kılındığı ve her türlü sosyal etkileşim derinliğinin azaltıldığı, bu mekanizmaların işletilemediği durumda fiziksel erişimin engellendiği bir mekanlar dizisi (dizge değil) ya da kent düzlemi (örüntü değil) oluşturma eğilimindedir.

“Heterotopik” mekanların, erk tarafından sönümlendirilmesi girişimiyle karşı karşıya kalındığı aşikardır.

Bu bağlamda, Foucault’nun “Heterotopia” ve Lefebvre’in “Heterotopy” kavramları, kentin özgür ve kamusal alanlarını yeniden okuyabilmek için ele alınabilir mi? Farklılığın mekanını tarifleyen bu kavramlar sanki aynı durumu tarifliyor gibi gözükseler de aralarında net ayrımların olduğu belirlenmiştir.

Bu makale farklılığın mekanının ayrımını bütüncül bir bakışla ortaya çıkarma girişimidir.

Bu metin, farklılığın mekanlarının yeniden okunabilmesi ve kentsel yaşantının kaybolan özgür yanının yeniden görülmesi gereğinin dillendirilmesi için yazılmıştır.

 

Farklılığın Mekanı için Tanı

Kent içerisinde, giderek artan bir biçimde, kentlinin özgür kullanımının dışına itilen mekanlarla karşılaşmaktayız.

Özgür kentsel kullanımın terkedilmeye zorlanması anlamını taşıyan bu itiliş, aynı zamanda iktidar aygıtlarının kontrolü altındaki mekanlar ya da mekansal donatılar tarafın-dan işgal edilen gündelik hayattır.

Bu durum erkin, kent içinde bir tür tür-deş ve sıkıcı mekanlar oluşturma girişimi olarak değerlendirilebilir.

Erk, çeşitlilikten arındırılmış, sayısal kontrol mekanizmaları ile fiziksel takibin olası kılındığı ve her türlü sosyal etkileşim derinliğinin azaltıldığı, doğru-dan fiziksel erişimin engellendiği bir mekanlar dizisi ya da kent düzlemi oluşturma eğilimindedir.

Erk tarafından kurgulanan bu türdeş mekanlar farklılıkların indirgenmesi kamusallık düzeyinin azaltılması sonucunu doğurmaktadır.

Farklılığın mekanı olarak da bilinen “Heterotopik” mekanların, erk tarafından sönümlendirilmesi girişimiyle karşı karşıya kalındığı aşikardır.

Heterotopik mekanların erkin eliyle silinmesi girişimi bağlamında, Foucault’nun “Heterotopya” ve Lefebvre’in “Heterotopi ” kavramları, kentlinin özgür kullanımına açık kamusal alanları yeniden okuyabilmek için bir değerlendirme aracı olarak ele alınabilir mi?

Foucault ve Lefebvre’in aralarında derin ayrılıklar içerecek biçimde kullandıkları “Heterotopya” Fransızca da “hétérotopie” kavramı farklılığın mekanını tarifler ve erkin düzen koyucu, sterilize eden ve türdeşleştiren yaklaşımlarına karşı duran mekanlar olarak belirirler.

Bu makale, temelde, iki düşünürün Foucault ve Lefebvre- Fransızca’daki “hétérotopie” terimine karşılık gelecek biçimde geliştirdikleri içerikleri tanımlayıp karşılaştırarak, bugünün kent siyaseti için bir değerlendirme çerçevesi önermektedir.

Farklılığın mekanı üzerindeki tanımsal farklılıkların irdelenmesi günümüz kentselliğini kavramsallaştırabilmek açısından önem arz eder.

Bu makale, günümüzde yaşanan kentsel direnişleri anlamlandırabilmek ve doğru okuyabilmek için Lefebvregil “Hetero-topi” kavramının Foucaultgil “Heterotopya” içeriğinden daha fazla geçerli olduğunu savlar.

Savın doğrulanabilmesi için iki kavram arasındaki ayrımlar “Heterotopya ve Heterotopi” altbaşlığında ele alınacaktır.

Karşılaştırılan kavramların kent üzerindeki görünürlükleri ise “Farklılığın Mekansal Örüntüleri” alt başlığında irdelenmiştir.

Heterotopya ve Heterotopi ikiliğine dikkat çeken, daha doğrusu heterotopya kavramının Foucault ve Lefebvre’de ayrıştığını savlayan düşünürlerden biri David Harvey’dir.

David Harvey, Lefebvre’deki Heterotopya kullanımının Foucault’daki Heterotopya’dan farklı olduğu iddiasındadır.

“Lefebvre’in heterotopya kavramı ile tarif ettiği liminal toplumsal mekanlar “farklı bir şey”i olanaklı kılmanın öte-sinde, devrimci bir güzergahın tanımlanmasında bu farklılığa temel önem atfeder.

Bu “farklı şey”in bilinçli bir plandan doğmuş olması şart değildir; insanla-rın salt yapıp ettikleri, hissettikleri, duyumsadıkları ve gündelik yaşamlarındaki anlam arayışının parçası olarak ifade ettikleri şeylerden doğar.

Bu tür pratikler her yanda heterotopik mekanlar üretir”

Bu iddia derin bir irdeleme sürecini gerektirmektedir ki nasıl olup da Heterotopya terimi her iki düşünür için de “öteki mekanı”, farklılığın mekanını tariflemektedir.

Lefebvre’in “Kentsel Devrim” kitabının İngilizce çevirisinde, çevirmen Robert Bononno, “farklılığın mekanı”nı anlatırken “Heterotopya” terimi yerine “Heterotopi” terimini kullanmayı tercih etmiştir.

Bu seçimin gerisindeki nedensellik iki düşünürün kavramsal farklılığının ayırt edilmesini sağlamak olabilir mi?

Fou-cault ve Lefebvre arasında “farklılığın mekanı” tanımı üzerinde nasıl bir farklılık bulunmaktadır?

Makalede, öncelikli olarak “Heterotopya” ve “Heterotopi” arasındaki ayrımın ne olduğu irdelenecektir, ardından bu iki mekanın kentsel örüntü içerisinde nasıl yer aldıkları ortaya konulacaktır.

Buradaki asıl sav mevcut iktidarın, “farklılığın mekanlarını” kentten kopararak bireysel özgürlüklere nasıl müdahale edebildiği ya da edebileceğidir.

Kent içerisinde özgür kullanıma sahip olunan meydan, sokak gibi kentsel mekanların, geçici olduğu iddiasıyla iktidar aygıtları tarafından erişime kapatıldığı gözlenmektedir.

Bu durum giderek artan bir biçimde kentlinin kullanımı dışına alınan alanlara işaret etmektedir.

Bu alanlar, sonrasında kamusal kullanımın da dışına alınıp bir mutenalaştırma sürecine dahil edilmektedirler.

Sonuçta, kent içinde kamuya ait bir takım mekanların kentliden çalınmasıyla yüz yüze gelindiği görülür.

Kentlinin kendisine ait olan kamusal mekanları yeniden kendi gündelik hayatına katma girişimi heterotopik bir eylemselliği ya da mekansallığı öngörür.

Kamusal mekanların daraltılması/kentsel kullanımdan çalınması sürecini kırabilecek iki “farklılık” türü olduğu iddia edilebilir; biri Foucaultgil “Heterotopya”lar (ki daha mekansaldır), diğeri ise Lefebvre’in Heterotopi” (ki daha olaysaldır) kavramıdır.

Öteki olanın eylemselliği ve mekanı kuşatması/işgal etmesi aracılığıyla erk tarafından kamusallık dışına taşınmak istenen mekanlar yeniden kensel mekana dahil edilebilir.

Baskın olanın planlayıcı, düzen kurucu ve hatta yalıtıcı gücü, alternatif olanın/öteki olanın kendini göstermesi ile bir çatışma alanı olarak heterotopik ortamları doğurur.

Anımsatmak gerekirse, her iki düşünür de Fransızca’daki tek bir sözcüğe gönderme yapmaktadırlar;

“Hétérotopie”. İkisinin yaklaşımı arasındaki kökten ayrım nedeniyle, kavramsal farklılıkların iki ayrı sözcük ile ifade edilmesinin doğru bir yöntem olabileceği kanısından hareketle metnin devamında Foucault’nın yaklaşımı için “heterotopya” terimi kullanılacaktır, Lefebvre’in kavramsal içeriği için ise Bononno’nun İngilizce çevi-ride kullandığı “Heterotopy” kavramının Türkçe karşılığı olan “heterotopi” sözcüğü kullanılacaktır.

 

Heterotopya ve Heterotopi

Öncelikle Foucault’nun tanımı değerlendirilip, ardından da karşılaştırmalı olarak Lefebvre’in tanımına ulaşılmaya çalışılacaktır.

Foucault, temelde altı ilke üzerinden ötekiliğin mekanı, Heterotopya’yı tanımlar.

Bu altı ilkede ele alınan farklı nitelikler ve örneklemeler, heterotopyanın ne olduğunu ortaya koyar.

Birinci ilke, heterotopyanın her insan grubu için sabit/ değişmez bir özellik olduğudur.

Bunun anlamı dünyada hiç bir kültür yoktur ki heterotopya barındırmasın.

Her kültürde heterotopya ile karşılaşılabilir, çünkü heterotopya, ütopyadan farklı olarak bir gerçek mekan tanımlar.

Birinci ilke kapsamında, Foucault iki tip heterotopya resmeder;

Birincisi “krizin heterotopya”sı ikincisi ise “sapmanın heterotopya”sıdır.

Kriz heteropyalarının daha ilkel toplumlarda görüldüğünden, günümüzde ise sapmanın heterotopyasının kriz heterotopyalarının yerini aldığından bahseder.

İkinci ilke, heterotopyanın, bir toplumda farklı zamansallıklarda değişim göstermesidir.

Öyle ki bir toplumun tarihi açılımlandığında, tarihsel süreçte aynı heterotopyanın farklı işlevlendiği izlenebilir.

Bu ilke, mezarlık örneği üzerinden aktarılmıştır;

Mezarlık 19yy. sonrasında ölümsüzlüğün mekanı olmaktan çıkmış ve kutsal olmayanın mekanı haline gelip “öteki kenti” temsil eder bir duruma bürünmüştür.

Üçüncü ilkede, Foucault, heterotopyanın, birbirleriyle bağdaşmayan çok çeşitli alan ve mekanların örtüştürülmesiyle, tek ve gerçek bir mekan oluşturma gücünden bahseder.

Sinema, tiyatro ve bahçe gibi mekanlar bu ilke çerçevesinde değerlendirilir.

Dördüncü ilke “Heterochronism”dir;

Heterotopyalar, zamanın sınırsızca ve sonsuz biriktiği/yığıldığı hareketsiz(immobile) yerlerdir.

Müzeler ve kütüphaneler, içinde zamanın biriktiği, modern hayatının heterotopyalarıdır.

Bu ilke çerçevesinde, Foucault, festivalleri ve tatil köylerini de örneklendirir, ancak burada sonsuz bir birikme yerine mutlak süreğen bir zamansal birikme söz konusudur.

Beşinci ilke ise heterotopyanın hem yalıtılmış hem de içine nüfuz edilebilir bir açıklık/kapalılık sistemini varsaydığını açıklar.

Bu ilke heterotopya’ya belirli bir güç ya da özel izinlerle girilebilir olmasını tarifler; herkesin erişimine açık bir kamusal mekan değildir.

Heterotopyanın son özelliği ise aradalık işlevidir.

Bu işlev iki kutup üzerinden açılımlanır;

Birincisi yanılsamanın mekanları, ikincisi ise telafinin mekanlarıdır.

Tüm bu ilkeleri sıraladıktan sonra, Foucault , “gemi”yi, yersizliğin yeri, "heteretopia par excellence" olarak tanımlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...