DEVRİMLER TARİHİ - 4
Paris Komünü
1852-1870
dönemi Fransız tarihinde İkinci İmparatorluk olarak adlandırılır.
1848-52
arasındaki İkinci Cumhuriyet döneminde seçimle işbaşına gelerek devlet
başkanlığı yapan Louis Bonapart, 1852-70 arasında da imparator sıfatıyla
yönetti.
İkinci
Bonapart, amcasının dönemi olan Birinci İmparatorluğun (1804-14) tüm
topraklarını geri almak, eski sınırları yeniden kurmak için ilhakçı ve
yayılmacı bir dış politika izledi.
En
başta Ren’in sol Alman kıyısına göz dikmişti.
1866
Prusya-Avusturya savaşını Prusya kazanınca ve 1815’te 30’dan çok Alman
devletinin birleştirilmesiyle kurulmuş olan Alman Konfederasyonu’nun
yerini 1866 zaferinden sonra Avusturya haricindeki Alman devletlerini Prusya
egemenliği altında birleştiren Kuzey Alman Konfederasyonu alınca,
Bismark’tan istediği toprak ödününü koparamayan Bonapart, 19 Temmuz 1870’te
Almanya’ya savaş açtı.
6
Ağustos’ta başlayan bu savaş 2 Eylül’de Sedan’da Fransa’nın yenilgisiyle
sonuçlandı.
Bu
yenilgi İkinci İmparatorluğun çöküşüne ve “4 Eylül 1870 Paris Devrimi”ne
götürdü.
Bu
devrim yeniden Cumhuriyet ilan etti.
Bu
cumhuriyeti Prusya dahil tüm devletler tanıdı.
Thiers’in
alelacele oluşturduğu hükümet sözde bu devrimin adına davranıyordu.
Alman
ordusu Fransa’da ortaya çıkan değişikliğe ve cumhuriyet ilanına aldırmadan
Paris kapılarına dayanınca Thiers’in öncülüğündeki bir grup avukat salt
burjuvalardan bileşen “ulusal savunma hükümeti” oluşturdular.
Paris
halkı sadece “ulusal savunma” amacıyla var olması koşuluyla bu hükümet gaspına
göz yumdu ve oldu bittiyle oluşturulan bu hükümeti tanımak zorunda kaldı.
Eli
silah tutan tüm Parisliler “ulusal muhafız”a katıldılar.
İşçi
sınıfı silahlandırılmadan Paris savunulamazdı.
Böylece
işçiler silahlanmış oldu.
Ama
Fransa’da İç Savaş’ta Marks’ın dediği gibi “Silahlandırılmış Paris
demek silahlı devrim demekti”.
Bu
nedenle çok geçmeden burjuvalardan bileşen “ulusal savunma hükümeti” ile
“silahlı proletarya” arasında çatışmalar patlak verdi.
31
Ekim 1870’de işçi taburları hükümet merkezi olan Belediye Sarayı’na saldırıp
bazı hükümet üyelerini tutukladılar.
Ama
yabancı bir ordu tarafından kuşatma altında tutulan bir kentte iç-savaşa yol
açmamak için bunları tekrar serbest bıraktılar ve aynı hükümetin iş başında
kalmasına katlandılar.
Blanki’nin
girişimiyle 22 Ocak 1871’de ulusal muhafız ve Paris işçi sınıfı “ulusal savunma
hükümetinin” çekilmesini ve Komün kurulmasını isteyen bir gösteri yaptılar.
Burjuva
hükümet gösteriyi terörle bastırdı.
Bu
sırada Prusya ordusu Paris’in bir bölümünü işgal etmişti, ama Paris’e “zafer
girişi” yapmaya ulusal muhafızın ateş kesse de silah bırakmamış olması
nedeniyle cesaret edemedi.
(bütün imparatorluk birlikleri çoktan esir
edilmişlerdi veya silahlarını Almanlara teslim etmişlerdi).
Prusya
ordusu Paris’i tam 131 gündür kuşatma altında ve göz hapsinde tutuyordu.
Hükümet
başkanı Thiers işçiler silahlı kaldıkça burjuvazinin ve hükümetinin
egemenliğinin güvencede olmayacağını bildiğinden işçileri silahsızlandırmaya
girişti.
Aslında
bu hükümet daha cumhuriyet ilan ettiği günün akşamı Paris’i Prusya ordusuna
teslim etmeyi kararlaştırmıştı ve şimdi de “ulusal görev ile sınıf çıkarı”
arasındaki bu çatışmada bir “ulusal ihanet hükümeti”ne dönüşüyordu.
Çünkü
28 Ocak 1871 günü bu hükümetin Dışişleri Bakanı Jules Favre hükümet adına
Paris’i ve tüm Fransa’yı Almanlara teslim anlaşması anlamına gelen bir ateşkes
yapmıştı ve Prusya’nın yardımıyla Paris’e ve cumhuriyete karşı bir iç-savaş
başlatıyordu.
Bismark’la yapılan anlaşmaya göre sekiz gün
içinde bir Ulusal Meclis seçilip hükümetin yaptığı barış anlaşması
onaylanacaktı.
Öyle oldu.
Toprak
sahipleri ile doldurulan bir meclis oluşturulup hükümetin yaptığı anlaşma
onaylandı.
Ama
“Ulusal Savunma Hükümeti”nin Paris’i silahsızlandırma girişimleri boşa
çıkarıldı.
18
Mart 1871 günü Paris, “kendini savunmak için tek bir adam gibi ayaklandı”.
18
Mart sabahı “Yaşasın Komün!” gürültüsüyle uyandı Paris.
Ulusal
Savunma Hükümeti Versailles’e kaçtı .
Engels,
Marks’ın Fransa’da İç Savaş kitabına yazdığı 1891 tarihli Giriş’te
4 Eylül 1870 Devrimi’nden 18 Mart 1871’e kadar Paris devriminin önde gelen
niteliği “ulusal” olması, yani yabancı işgale karşı direniş olmasıydı
demektedir.
Bu
dönemde mücadelenin “sınıf niteliği” geri plana itilmişti.
Fakat
18 Mart 1871 Devrimi’nden hemen sonra devrimin “sınıf niteliği” keskin ve açık
bir biçimde öne çıktı.
Marks’ın
deyişiyle “İşçi devrimi” Paris’te egemenlik kurdu.
Ulusal
Muhafız’ın Blankiciler’in etkinliğindeki Merkez Komitesi Geçici Hükümet
görevini üstlendi.
Bu
hükümette çoğunluk Blankiciler’di.
Komün
(18 Mart 1871 Devrimi)’ün önderleri bizzat Blanki ve izleyicileri idiler.
Paris
Komünü’ne Blankistler, 1917 Rus Ekim Devrimi’ne de Leninistler önderlik
ettiler.
Bugüne
kadar tarihin tanık olduğu iki başarılı işçi devrimine önderlik edenler
Blankisler’le Leninistler oldular.
Blanki,
görüşleri ne olursa olsun iyi çalışılması gereken yaman bir devrimciydi.
Örgüt
ve ayaklanma konusundaki görüşleri nedeniyle Lenin’in kendisinin de sık sık
Blankicilikle suçlandığına tanık olmaktayız.
Şimdi
Fransa’da biri Versailles’te, diğeri Paris’te iki hükümet oluşmuştu.
İki
başkent, iki iktidar vardı.
Fransa’da
biri burjuva, diğeri işçi olan ikili bir iktidar doğmuştu.
İkisi
arasında savaş başladı.
Thiers, Paris İşçi Devrimi’nin önderi Blanki
ve diğer işçi önderleri hakkında ölüm kararı aldırdı.
22
Mart 1871’de barışçıl bir gösteri görünümü altında Versailles hükümeti
yandaşları Ulusal Muhafız’ın merkezini baskınla ele geçirmeye çalıştılar, ama
başaramadılar.
26
Mart günü Paris’te genel oyla Komün seçildi ve 28 Mart 1871’de de ilan edildi.
Bu
tarihe kadar Geçici Hükümet işlevi üstlenmiş olan Ulusal Muhafız Merkez
Komitesi yönetimi Komün’e bıraktı.
İki
kez Komün’e seçilen Blanki bu tarihte Versay Hükümeti’nin elinde tutsaktı.
Komün
üyeleri arasında çoğunlukta olanlar Blankiciler’di.
Komün’de Birinci Enternasyonal üyelerinden
bileşen bir azınlık da vardı, ama bunların çoğunluğu Prodoncu sosyalistlerdi.
Komün
12 Mayıs 1871’de Paris’e giren Versay birliklerine karşı 8 günlük kahramanca
bir direnişin akabinden 28 mayıs 1871’de yenik düştü.
Kronolojik
düzende bakacak olursak Komün’ün yaptığı işlerden ve aldığı kararlardan bir
bölümü şunlardı: Sürekli orduyu kaldırdı ve memurları sorumlu ve her an görevden
geri alınabilir kıldı, tüm sağlam yurttaşların katılacağı ulusal muhafızı tek
silahlı güç ilan etti.
Komün
üye ve görevlilerinin en yüksek maaşının yılda altı bin Frank’ı geçmemesini
kararlaştırdı.
Kilise
ile devletin ayrılmasını, din işleri bütçesinin kaldırılmasını, kilisenin tüm
mülklerine el konulmasını kararlaştırdı.
Ulusal
Muhafız’ın 137. Taburu halkın sevinç gösterileri arasında giyotini yaktı.
Tüm
dinsel imge, simge, dua ve dogmaların okullardan uzaklaştırılmasını
kararlaştırdı.
Sahipleri
tarafından işletilmesi durdurulan fabrikaların yönetiminin o işletmelerde
çalışan işçilere verilmesini emretti.
Yaklaşık
70 günlük iktidarı süresinde Komün’ün yaptıklarından bazıları bunlardı.
Komün
“yeni bir tarih çağını açtı” diyen Marks’a göre Komün parlamenter değil, hem
yürütme hem yasama işlevi gören hareketli bir gövdeydi.
Sürekli ordu ve devlet memurluğu gibi iki
büyük gider kaynağını kaldırarak ucuz hükümeti olanaklı kıldı.
Komün’ün
geliştirmeye fırsat bulamadığı bir örgütlenme taslağına göre en küçük kırsal
yerleşme merkezlerinde/birimlerine varana kadar “siyasal biçim” Komün olacaktı.
Marx,
1850’de yazdığı FSS adı verilen yazılarında özetle şöyle demektedir: Proletarya
devrimi korkusu yüzünden Fransa’da normalde sanayi burjuvazisinin oynaması
gereken rolü küçük-burjuvazi, normalde küçük-burjuvazinin oynaması gereken rolü
işçi sınıfı üstlenmişti.
İşçi
sınıfının oynaması gereken rolü ise Fransa’da üstlenen yoktur, bunun sadece
sözü edilir, ama yapanı yoktur.
Kaldı
ki bu görev hiç bir yerde ulusal sınırlar içerisinde başarılamaz.
Fransız toplumunun bağrında sınıf savaşı
ulusları karşı karşıya getiren bir dünya savaşına dönüşmektedir.
Çözüm
ancak dünya savaşı yoluyla, proletaryanın dünya pazarına egemen bulunan ulusun
başına geçtiği anda başlar.
Burada
örgütlenmesinin sonunda değil henüz başında bulunan devrim kısa soluklu bir
devrim değildir.
Bugünün
kuşağı Musa’nın çölden geçirdiği Yahudilere benzer.
Yani
bu kuşak hem yeni bir dünyayı ele geçirmek, hem de o yeni dünyanın düzeyinde
olacak insanlara yer açmak için yok olmak zorundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder