27 Ocak 2023 Cuma

 DEVRİMLER TARİHİ - 4

 

 

Paris Komünü

1852-1870 dönemi Fransız tarihinde İkinci İmparatorluk olarak adlandırılır.

 

1848-52 arasındaki İkinci Cumhuriyet döneminde seçimle işbaşına gelerek devlet başkanlığı yapan Louis Bonapart, 1852-70 arasında da imparator sıfatıyla yönetti.

İkinci Bonapart, amcasının dönemi olan Birinci İmparatorluğun (1804-14) tüm topraklarını geri almak, eski sınırları yeniden kurmak için ilhakçı ve yayılmacı bir dış politika izledi.

 

En başta Ren’in sol Alman kıyısına göz dikmişti.

 

1866 Prusya-Avusturya savaşını Prusya kazanınca ve 1815’te 30’dan çok Alman devletinin birleştirilmesiyle kurulmuş olan Alman Konfederasyonu’nun yerini 1866 zaferinden sonra Avusturya haricindeki Alman devletlerini Prusya egemenliği altında birleştiren Kuzey Alman Konfederasyonu alınca, Bismark’tan istediği toprak ödününü koparamayan Bonapart, 19 Temmuz 1870’te Almanya’ya savaş açtı.

6 Ağustos’ta başlayan bu savaş 2 Eylül’de Sedan’da Fransa’nın yenilgisiyle sonuçlandı.

Bu yenilgi İkinci İmparatorluğun çöküşüne ve “4 Eylül 1870 Paris Devrimi”ne götürdü.

 

Bu devrim yeniden Cumhuriyet ilan etti.

 

Bu cumhuriyeti Prusya dahil tüm devletler tanıdı.

 

Thiers’in alelacele oluşturduğu hükümet sözde bu devrimin adına davranıyordu.

 

Alman ordusu Fransa’da ortaya çıkan değişikliğe ve cumhuriyet ilanına aldırmadan Paris kapılarına dayanınca Thiers’in öncülüğündeki bir grup avukat salt burjuvalardan bileşen “ulusal savunma hükümeti” oluşturdular.

 

Paris halkı sadece “ulusal savunma” amacıyla var olması koşuluyla bu hükümet gaspına göz yumdu ve oldu bittiyle oluşturulan bu hükümeti tanımak zorunda kaldı.

 

Eli silah tutan tüm Parisliler “ulusal muhafız”a katıldılar.

 

İşçi sınıfı silahlandırılmadan Paris savunulamazdı.

 

Böylece işçiler silahlanmış oldu.

Ama Fransa’da İç Savaş’ta Marks’ın dediği gibi “Silahlandırılmış Paris demek silahlı devrim demekti”.

 

Bu nedenle çok geçmeden burjuvalardan bileşen “ulusal savunma hükümeti” ile “silahlı proletarya” arasında çatışmalar patlak verdi.

 

31 Ekim 1870’de işçi taburları hükümet merkezi olan Belediye Sarayı’na saldırıp bazı hükümet üyelerini tutukladılar.

 

Ama yabancı bir ordu tarafından kuşatma altında tutulan bir kentte iç-savaşa yol açmamak için bunları tekrar serbest bıraktılar ve aynı hükümetin iş başında kalmasına katlandılar.

Blanki’nin girişimiyle 22 Ocak 1871’de ulusal muhafız ve Paris işçi sınıfı “ulusal savunma hükümetinin” çekilmesini ve Komün kurulmasını isteyen bir gösteri yaptılar.

 

Burjuva hükümet gösteriyi terörle bastırdı.

 

Bu sırada Prusya ordusu Paris’in bir bölümünü işgal etmişti, ama Paris’e “zafer girişi” yapmaya ulusal muhafızın ateş kesse de silah bırakmamış olması nedeniyle cesaret edemedi.

 

 (bütün imparatorluk birlikleri çoktan esir edilmişlerdi veya silahlarını Almanlara teslim etmişlerdi).

Prusya ordusu Paris’i tam 131 gündür kuşatma altında ve göz hapsinde tutuyordu.

 

Hükümet başkanı Thiers işçiler silahlı kaldıkça burjuvazinin ve hükümetinin egemenliğinin güvencede olmayacağını bildiğinden işçileri silahsızlandırmaya girişti.

 

Aslında bu hükümet daha cumhuriyet ilan ettiği günün akşamı Paris’i Prusya ordusuna teslim etmeyi kararlaştırmıştı ve şimdi de “ulusal görev ile sınıf çıkarı” arasındaki bu çatışmada bir “ulusal ihanet hükümeti”ne dönüşüyordu.

 

Çünkü 28 Ocak 1871 günü bu hükümetin Dışişleri Bakanı Jules Favre hükümet adına Paris’i ve tüm Fransa’yı Almanlara teslim anlaşması anlamına gelen bir ateşkes yapmıştı ve Prusya’nın yardımıyla Paris’e ve cumhuriyete karşı bir iç-savaş başlatıyordu.

 

 Bismark’la yapılan anlaşmaya göre sekiz gün içinde bir Ulusal Meclis seçilip hükümetin yaptığı barış anlaşması onaylanacaktı.

 

 Öyle oldu.

 

Toprak sahipleri ile doldurulan bir meclis oluşturulup hükümetin yaptığı anlaşma onaylandı.

Ama “Ulusal Savunma Hükümeti”nin Paris’i silahsızlandırma girişimleri boşa çıkarıldı.

 

18 Mart 1871 günü Paris, “kendini savunmak için tek bir adam gibi ayaklandı”.

 

18 Mart sabahı “Yaşasın Komün!” gürültüsüyle uyandı Paris.

 

Ulusal Savunma Hükümeti Versailles’e kaçtı .

 

Engels, Marks’ın Fransa’da İç Savaş kitabına yazdığı 1891 tarihli Giriş’te 4 Eylül 1870 Devrimi’nden 18 Mart 1871’e kadar Paris devriminin önde gelen niteliği “ulusal” olması, yani yabancı işgale karşı direniş olmasıydı demektedir.

 

Bu dönemde mücadelenin “sınıf niteliği” geri plana itilmişti.

 

Fakat 18 Mart 1871 Devrimi’nden hemen sonra devrimin “sınıf niteliği” keskin ve açık bir biçimde öne çıktı.

Marks’ın deyişiyle “İşçi devrimi” Paris’te egemenlik kurdu.

 

Ulusal Muhafız’ın Blankiciler’in etkinliğindeki Merkez Komitesi Geçici Hükümet görevini üstlendi.

 

Bu hükümette çoğunluk Blankiciler’di.

 

Komün (18 Mart 1871 Devrimi)’ün önderleri bizzat Blanki ve izleyicileri idiler.

Paris Komünü’ne Blankistler, 1917 Rus Ekim Devrimi’ne de Leninistler önderlik ettiler.

 

Bugüne kadar tarihin tanık olduğu iki başarılı işçi devrimine önderlik edenler Blankisler’le Leninistler oldular.

 

Blanki, görüşleri ne olursa olsun iyi çalışılması gereken yaman bir devrimciydi.

 

Örgüt ve ayaklanma konusundaki görüşleri nedeniyle Lenin’in kendisinin de sık sık Blankicilikle suçlandığına tanık olmaktayız.

Şimdi Fransa’da biri Versailles’te, diğeri Paris’te iki hükümet oluşmuştu.

 

İki başkent, iki iktidar vardı.

 

Fransa’da biri burjuva, diğeri işçi olan ikili bir iktidar doğmuştu.

 

İkisi arasında savaş başladı.

 

 Thiers, Paris İşçi Devrimi’nin önderi Blanki ve diğer işçi önderleri hakkında ölüm kararı aldırdı.

 

22 Mart 1871’de barışçıl bir gösteri görünümü altında Versailles hükümeti yandaşları Ulusal Muhafız’ın merkezini baskınla ele geçirmeye çalıştılar, ama başaramadılar.

26 Mart günü Paris’te genel oyla Komün seçildi ve 28 Mart 1871’de de ilan edildi.

Bu tarihe kadar Geçici Hükümet işlevi üstlenmiş olan Ulusal Muhafız Merkez Komitesi yönetimi Komün’e bıraktı.

 

İki kez Komün’e seçilen Blanki bu tarihte Versay Hükümeti’nin elinde tutsaktı.

 

Komün üyeleri arasında çoğunlukta olanlar Blankiciler’di.

 

 Komün’de Birinci Enternasyonal üyelerinden bileşen bir azınlık da vardı, ama bunların çoğunluğu Prodoncu sosyalistlerdi.

Komün  12 Mayıs 1871’de Paris’e giren Versay birliklerine karşı 8 günlük kahramanca bir direnişin akabinden 28 mayıs 1871’de yenik düştü.

Kronolojik düzende bakacak olursak Komün’ün yaptığı işlerden ve aldığı kararlardan bir bölümü şunlardı: Sürekli orduyu kaldırdı ve memurları sorumlu ve her an görevden geri alınabilir kıldı, tüm sağlam yurttaşların katılacağı ulusal muhafızı tek silahlı güç ilan etti.

 

Komün üye ve görevlilerinin en yüksek maaşının yılda altı bin Frank’ı geçmemesini kararlaştırdı.

 

Kilise ile devletin ayrılmasını, din işleri bütçesinin kaldırılmasını, kilisenin tüm mülklerine el konulmasını kararlaştırdı.

 

Ulusal Muhafız’ın 137. Taburu halkın sevinç gösterileri arasında giyotini yaktı.

Tüm dinsel imge, simge, dua ve dogmaların okullardan uzaklaştırılmasını kararlaştırdı.

 

Sahipleri tarafından işletilmesi durdurulan fabrikaların yönetiminin o işletmelerde çalışan işçilere verilmesini emretti.

Yaklaşık 70 günlük iktidarı süresinde Komün’ün yaptıklarından bazıları bunlardı.

Komün “yeni bir tarih çağını açtı” diyen Marks’a göre Komün parlamenter değil, hem yürütme hem yasama işlevi gören hareketli bir gövdeydi.

 

 Sürekli ordu ve devlet memurluğu gibi iki büyük gider kaynağını kaldırarak ucuz hükümeti olanaklı kıldı.

 

Komün’ün geliştirmeye fırsat bulamadığı bir örgütlenme taslağına göre en küçük kırsal yerleşme merkezlerinde/birimlerine varana kadar “siyasal biçim” Komün olacaktı.

Marx, 1850’de yazdığı FSS adı verilen yazılarında özetle şöyle demektedir: Proletarya devrimi korkusu yüzünden Fransa’da normalde sanayi burjuvazisinin oynaması gereken rolü küçük-burjuvazi, normalde küçük-burjuvazinin oynaması gereken rolü işçi sınıfı  üstlenmişti.

 

İşçi sınıfının oynaması gereken rolü ise Fransa’da üstlenen yoktur, bunun sadece sözü edilir, ama yapanı yoktur.

 

Kaldı ki bu görev hiç bir yerde ulusal sınırlar içerisinde başarılamaz.

 

 Fransız toplumunun bağrında sınıf savaşı ulusları karşı karşıya getiren bir dünya savaşına dönüşmektedir.

 

Çözüm ancak dünya savaşı yoluyla, proletaryanın dünya pazarına egemen bulunan ulusun başına geçtiği anda başlar.

 

Burada örgütlenmesinin sonunda değil henüz başında bulunan devrim kısa soluklu bir devrim değildir.

 

Bugünün kuşağı Musa’nın çölden geçirdiği Yahudilere benzer.

 

Yani bu kuşak hem yeni bir dünyayı ele geçirmek, hem de o yeni dünyanın düzeyinde olacak insanlara yer açmak için yok olmak zorundadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...