21 Ocak 2023 Cumartesi

 AĞ TOPLUMU VE SİYASAL HAREKETLİLİK

 

 

 Bu çalışmada Manuel Castells’in özellikle yeryüzündeki kültürlerin ve kurumların çeşitliliğine bağlı olarak                             ortaya çıkan ve çok farklı biçimlerde tezahür eden                          yeni toplumsal yapının oluşumunu inceleyen                            ‘Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür’ adlı                          üç ciltlik eseri ile iktidar ile iletişimin çift yönlü ilişkisini inceleyerek hem iletişimin iktidar yaratmadaki hem de iktidarların iletişimi biçimlendirmedeki rollerini ortaya çıkarmaya çalışan ‘İletişimin Gücü’ adlı eserlerinden hareketle iktidar oluşturmada ağ toplumunun rolü ve iletişimin gücü üzerinde bir değerlendirme yapılmıştır.

 

Bilişim ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen                               hızlı değişim ve gelişimler, değişimlerin meydana                     geldiği toplumları da dönüştürerek, yeni toplumsal yapıların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

 

Bu gelişim toplumların yapısını değiştirmekle birlikte iletişim şeklimizi ve iletişimin iktidar oluşturmadaki                  gücüne de yansımıştır.

 

Günümüzde iktidarlara gelebilmek ya da iktidar da kalabilmek için siyasi otoritelerin bu yeni ağlar                   etrafından örgütlendiği görülmektedir.

 

Bu toplumsal hareketlenmeler gerçekleşirken                               iktidarlar da kitle iletişim araçlarını kullanmaktadır.

 

Bu kapsamda çalışmada iktidar oluşturma mekanizmaları üzerinde durulurken toplumsal ağları yönetmede etkili olan kitle iletişim araçlarının rolü tespit edilmeye çalışılmıştır.

Gündelik yaşamımızın her alanına nüfuz eden kitle                         iletişim araçları, halkın sosyalleşmesinde, siyasal ve         sosyal kararlara varmasında, günlük bilgi ihtiyacını karşılamasında önemli rol oynamaktadır.

 

Kitle iletişim araçlarının, toplumun siyasal yönden olgunlaşmasında, demokratik davranışı ve temel                     hakları içselleştirerek karar verme sürecinde,                               doğru etkilenmesinde büyük bir önemi vardır.

 

 Kitle iletişim araçlarının ülke ve dünya sorunları                     hakkında kamuoyuna bilgi vermesi ve bu konulardan hangisinin kamuoyunda önceliğe sahip olması gerektiği konusunda etkili olduğu görüşü kabul edilmektedir.

 

 Toplumda, kitle iletişim araçlarının gündemine aldığı, büyük ağırlık ve yer verdiği konular önemli olarak algılanmaktadır.

 

Bu çalışma; toplumu yönlendirme ve yönetmede                        önemli bir güce sahip olan kitle iletişim araçları                                 göz önünde bulundurularak ve Manuel Castells’in                                Ağ Toplumu saptamasından hareket edilerek yapılmıştır.

 

 Çalışmada toplumsal hareketler ve                                                         bu toplumsal hareketlerin oluşumunda sosyal ağların etkisinden bahsedilerek siyasal aktörlerin değişen             konumu belirlenmeye çalışılmıştır.

 

Yatay iletişim ağlarının yayılması ve yerel/küresel iletişim sistemine çok sayıda giriş noktası olması birkaç toplumsal ve kurumsal boyutta iktidar pratiğini derinden değiştirmiş, sivil toplum ile kurumsal olmayan sosyo-politik aktörlerin iktidar ilişkilerinin biçimi ve dinamiği üzerinde etkisini artırmıştır.

 

 İktidar ilişkilerinin en doğrudan ifadesi devleti çevreleyen siyasal dinamikler çerçevesinde, internete dayalı özerk iletişimin etkilerinin günümüzde belirleyici önemde olduğu gösterilmiştir.

 

 

Manuel Castells ve Ağ Toplumu

 

Kitle iletişim araçlarının hızlı gelişimi ve yayma etkisi küreselleşme olgusunun ortaya çıkmasında önemli                             bir işlev üstlenmiş aynı zamanda küreselleşmenin yayılmasında da itici bir güç olmuştur.

 

Küreselleşmenin getirdiği sonuçlar Manuel Castells’in çalışmalarında da önemli bir role sahiptir.

 

Çünkü kitle iletişim araçlarının gelişimiyle ortaya çıkan zaman ve mekanın yeniden düzenlenmesi, aslında modern dünyayı değiştirmiş ve hala da değiştirmekte olan oldukça geniş süreçler kümesinin bir parçası olmaktadır.

 

Ağ kavramı sosyolojik anlamıyla bir veya                                              birden fazla toplumsal ilişkiyle birbirine bağlanmış,                                    dolayısıyla toplumsal bir bağ oluşturan bireylere gönderme yapmaktadır.

 

 Bu açıdan bakıldığında toplumsal ilişkilerin var olduğu günden bugüne kadar ağ olgusu sosyal hayatın                                   bir parçası olarak değerlendirilebilir.

 

Ancak, günümüzde özellikle de enformasyon teknolojilerinin gelişme göstermesiyle birlikte                                           yeni bir sosyal organizasyon türü ortaya çıkmıştır.

 

 Ağlarla örülü bu organizasyonun adı ‘Ağ Toplumu’dur.

 

Bu toplumun ağ kavramı ile özdeşleştirilmesi ya da                           birlikte anılması, onun ağ temeli üzerine kurulmuş ilişkileri, yoğun bir şekilde kullanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

 

Ağ toplumu en genel anlamıyla; iş, iletişim ve yönetime yönelik amaçlarla küresel ağları düzenli olarak kullanan bir toplumu ifade etmektedir.

 

 Günümüzde toplumsal formasyonu tanımlamada                                sıklıkla kullanılan enformasyon toplumu, iletişim toplumu gibi kavramların yerine yeni iletişim teknolojilerinin                             sarıp sarmaladığı yer küreyi tanımlamak için bu gün                            ağ toplumu kavramı kullanılmaktadır.

 

Ağ toplumuna ilişkin sosyal bilimler içerisinde                              birbirinden farklı birçok yaklaşım bulunmaktadır.

 

Manuel Castells‘Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum                        ve Kültür’ adlı üç ciltlik eserinde ağ toplumunu                                  detaylı bir şekilde açıklamıştır.

 

 Castells’e göre, yeni enformasyon teknolojileri,                                 küresel araçsal ağlarla dünyayı birleştirebilmektedir.

 

Bilgisayar aracılığıyla iletişim, geniş bir                                                   sanal cemaatler yelpazesi oluşturmaktadır.

 

Ancak 1990’ların ayırt edici toplumsal ve siyasi eğilimi, toplumsal eylemin, toplumsal siyasetin ister atfedilmiş, tarihe ya da coğrafyaya kök salmış olsun,                                                   ister bunalımlı mana, maneviyat arayışı içinde                                   yeniden inşa edilmiş olsun, ilksel kimlikler                                  etrafından örgütlenmekteydi

 

Castells’in ağ toplumu kuramı, onun yaklaşımı içindeki                         en popüler alan olarak kabul edilmektedir.

 

 Bir paradigma değişikliği anlamına da gelen                                        ağ toplumunda bütün kurumlar hem kendi aralarında    hem de kendi içlerinde bir ağ biçiminde örgütlenmektedir.

 

Castells’in yaklaşımında ağ toplumunun                                                yeni bir paradigma olduğu dört temel değişkene bağlı olarak açıklanmaktadır.

 

Bu paradigmanın ilk özelliği,                                                hammaddesinin enformasyon olmasıdır.

 

 İkinci özellik, yeni teknolojilerin yayılımı ile ilgilidir.

 

Üçüncü özellik ise, bu yeni enformasyon teknolojilerini kullanan sistemin ya da ilişkiler kümesinin                                             ağ kurma mantığıyla hareket etmesidir.

 

Son özellik ise, teknolojik paradigmanın                                                    yeniliği üretmeyi temel almasıdır.

 

 Bu anlamda ağ toplumuna ilişkin olarak söylenebilecek ilk şey, bütünleşmiş bir sistem olduğudur.

 

Sayıca çok fazla olan düğümlerden oluşan                                           ağ toplumunun mekânsal ve uzamsal yayılımı                                    açık uçlu olarak hareket etmektedir.

 

Çağımız toplumu artık herkesin her yerde ve                                             her zaman istediği yere bağlanabildiği çağdır                                      ve “ağ toplumu” olarak tanımlanır.

 

Ağ toplumunu etkin kılan en önemli özellik, iki yönlü iletişim, bir başka deyişle etkileşim dir.

 

Manuel Castells Ağ toplumunu, ağa dayalı bir                               toplumsal yapı, dengesini bozmaksızın yeniliklere gidebilecek, son derecede dinamik, açık bir sistem                olarak tanımlamaktadır.

 

 Castells’in tezinde ağ toplumunu açıklarken savunduğu; “Ağ toplumunda kişisel kimlik daha açık bir                                   mesele haline gelir.

 

 Artık kimliklerimizi geçmişimizden almıyoruz;              kimliklerimizi başkaları ile etkileşime girerek yaratmak zorundayız.” savı bireylerin sosyal ağlarda kimlik yaratmalarında etkileşimin ne kadar önemli olduğunu açıkça vurgulamaktadır.

 

Artık modern çağda bir köşede oturup                                                 kitap okumamız yeterli değildir.

 

 Çevremiz bizden kolektif bir mantık çerçevesinde etrafımızdaki etkilerle etkileşime geçmemizi beklemektedir.

 

Gazete, kitap ve dergilerden, yeni iletişim ortamları olarak adlandırdığımız telefonlara ve internete geçiş yaptık.

 

Bahsedilen geçiş “dönüşüm” olarak tanımlanmaktadır.

 

Ortamlardaki bu dönüşüm, toplumda da                                               bir dönüşüme yol açmıştır.

 

 

III. Ağlara Dayalı Toplumsal Hareketler ve Siyasal Değişim

 

Mevcut toplumsal/siyasi yapılar içinde karşılanmayan veya göz ardı edilen birtakım toplumsal talepler doğrultusunda çeşitli ‘toplumsal’ grupların mobilize olmasıyla doğan ve bu nedenle ‘toplumsal hareket’ olarak adlandırılan siyasi mücadelelerin anlaşılmasına yönelik çalışmalar son birkaç on yılda belirgin bir ivme kazanmıştır.

 

1960’lardan bu yana çevre, insan hakları ve barış gibi           yeni temalar ve cinsel kimlik, etnisite, milliyet                                            ve din gibi görece eski temalar ekseninde doğan hareketleri anlamaya yönelik bu çalışmaların oldukça önemli bir bölümü Amerika Birleşik Devletleri’nde geliştirilen ‘rasyonalist’ yaklaşımlar çerçevesinde şekillenmiştir.

 

Yalnızca ABD’de değil, diğer ülkelerde de doğan pek çok hareketin analizinde sıklıkla kullanılagelen bu yaklaşımlardır.

 

Toplumsal hareketlerin nasıl doğdukları, nasıl örgütlendikleri, ne tür dayanışma ağları veya kısa süreli koalisyonlar ve ittifaklar kurdukları, ne tür taktikler ve stratejiler geliştirdikleri ve kamu siyasallarını ne derece ve nasıl etkileyebildikleri gibi konularda çeşitli kavramsal araçlar sunarak, toplumsal hareketler yazınına oldukça önemli katkılar sağlamaktadırlar.

 

Ancak bütün bu katkılarına karşın,                                              rasyonalist yaklaşımların toplumsal hareketlerle ilgili                           çok temel bir, belki de en temel, soruyu tatmin edici                                bir biçimde yanıtlayamadığını görmekteyiz:

 

Toplumsal hareketler hegemonik toplumsal yapılarda nasıl değişime yol açarlar?”

 

Bu yaklaşımlar, şaşırtıcı bir şekilde, bir yandan                            toplumsal hareketleri kolektif bir değişim ajanı olarak nitelendirirken, diğer yandan toplumsal hareketlerin hegemonik yapılara nasıl meydan okuyabileceği ve yeniden inşa edebileceği konusunda neredeyse tamamen ilgisiz ve sessiz kalmışlardır.

 

Manuel Castells toplumsal hareketleri gözlemleyen                         çoğu kişinin üzerinde hemfikir olduğu şeyin,                                 nihayetinde toplumsal değişim hayallerinin sulandırılması ya reformlar ya devrim yoluyla siyasal kurumlara                            kanalize edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.

 

 Devrim yoluyla siyasal kurumlara kanalize edilmesi halinde bile devrimci ideallerin iktidardaki yeni güçlere ve onların yeni anayasal düzenince yeniden yorumlanması gerektiğine işaret eder Castells.

 

Bu çoğu örnekte mevcut siyasal kuramlara güvenmeyen ve önceden belirlenmiş siyasal temsil kanallarına katılımlarının alabilirliğine inanmayan hareketlerin                          siyasal verimliliğini değerlendirirken hem analitik                                 hem de pratik bir ikilem yaracağını savunmaktadır.

 

Toplumsal hareketlerin siyasete ve politikalara etkisinin büyük ölçüde siyasal aktörlerin önceden belirlenmiş gündemlerine olası katkılarına bağlı olduğunu göstermiştir.

Castells’in incelemesinde, ağlara dayalı                                     toplumsal hareketlerin başlıca eleştirisine                                             yani siyasal sınıfın temsil gücünden yoksun olması,               zira seçimlerin para ve medyanın gücüne bağlı olması, siyasal sınıfın kendi yararına sağladığı yanlı                                   seçim yasalarıyla sınırlanması eleştirilerine                                       taban tabana zıt düştüğünü göstermektedir.

 

Ancak siyasal elitlerin protesto hareketlerine                                        verdiği olağan cevap önceki seçimde ifade edildiği biçimiyle halkın iradesinden ve siyaseti sonraki seçim sonuçlarına göre değiştirme fırsatından dem vurmaktadır.

 

Castells: “Çoğu hareketin, dünyanın her yerinde yurttaşların ciddi bölümünün de paylaştığı bir itirazla                           karşı çıktığı şey de budur zaten” diyerek konunun                                  özetini vermeye çalışmıştır.

 

Hareketler temsile dayalı demokrasi ilkesine                                          itiraz etmez ama bugün olduğu biçimiyle                                           böyle bir demokrasi pratiğini kınar ve                                                    bu pratiğin meşruiyetini tanımamaktadır.

 

Bu koşullarda hareketler ile siyasal sınıf arasında                          siyasal reform, siyasal katılım kanallarını genişletecek, çoğu toplumsal hareketin temel şikâyeti olan lobiler                            ve baskı gruplarının siyasal sistemdeki etkisini sınırlayarak bir reform için baskı yaratacak olumlu bir doğrudan etkileşimin gerçekleşmesi şansı oldukça azdır.

 

Hareketin siyaset üzerindeki en olumlu etkisi, bazı                      siyasal partiler ya da liderlerin, hareketin özellikle                           geniş yurttaş kesimlerinin beğendiği bazı temaları ve taleplerini üstlenmesiyle dolaylı olarak gerçekleşmektedir.

 

Örneğin yüzde 99 ile yüzde 1 arasındaki                                        toplumsal uçuruma atıfta bulunulmasının eşitsizlik ölçüsünü temsil eder hale geldiği ABD’de böyle olmuştur.

 

Politika değişimine giden yol, siyasal değişimden geçtiğinden siyasal değişim görevdeki siyasetçilerin çıkarlarıyla şekillendirildiğinden hareketin                                     siyaset üzerindeki etkisi genellikle en azından                                     kısa vadede sistemin tamamının tepe taklak edilmesini gerektiren büyük bir krizin olmadığı durumlarda kısıtlıdır.

 

Yine de toplumsal hareketlerde toplumsal değişimi başlatabilecek olan siyasal reformlar arasında                                    çok daha derin bir bağlantı bulunmaktadır.

 

Bu değişim insanların zihinlerinde gerçekleşmektedir.

 

Kendilerini kurumsal sistemin dışına yerleştiren ve                                sivil itaatsizlik eylemlerine girişen hareketlerden bahsederken bu durum özellikle dikkat çekmektedir.

 

ABD’de Occupy Wall Street hareketinin taktikleri hakkındaki kamuoyu yoklamasında yurttaşların                          ancak azınlıkta kalan bir bölümünün hareketini destekledikleri belirtilmiş ama yaklaşık yüzde 25-30’luk                               bir kesimin hareketini yıkıcı eylemlerini onaylaması, yurttaşların güvenini yitiren kurumlara meydan okuyanlara dipten gelen bir destek olduğunu göstermektedir.

 

Öyle görünüyor ki haritası çizilmemiş bir siyasal değişim sürecinin belirsizliği, hâlihazırda iktidardaki güçlerin gayrimeşruluğunu gözler önüne sermiş hareketlerin        aşması gereken başlıca engel olmaktadır.

 

Bu hareketlerin fiili amacı genel olarak yurttaşlar arasında farkındalığı artırmak, onları hayatları ve ülkeleri hakkında geniş çaplı bir düşünüp taşınma sürecine ve harekete katılımları sayesinde güçlendirmelerini sağlamaktır.

 

Harekette yer almış birçok kişiye göre başarıyı                                     kısa vadeli somut kazanımlarla ölçmek, kapitalizmin üretkenlik mantığına yenik düşmek anlamına gelir.

 

Onlara göre hareketin ürünü, nihayetinde insanların bilincinin dönüştüğü süreç kadar önemli olmamaktadır.

 

 

Manuel Castells’in İktidar ve Toplumsal Değişime İlişkin İletişim Kuramı

 

Ağlara dayalı toplumsal hareketler özellikle                                     2010-2013 yılları arasında ortaya çıkmıştır.

 

Manuel Castells’in iletişimin gücü kuramı çerçevesinde ağlara dayalı toplumsal hareketleri anlamak                                    daha kolay olacaktır.

 

Esasen okura iktidar ilişkilerinin iktidar ile karşıt iktidar arasındaki başka bir deyişle kurumlara ilişkin iktidarın yeniden üretilmesiyle kendi çıkarlarının ve değerlerinin                         bu kurumlarda yeterince temsil edilmediğini düşünen toplumsal aktörlerin bu iktidara karşı meydan okuması arasındaki dinamiklerin damgasını taşıdığını ileri süren Castells, hem iktidar hem karşıt iktidar büyük ölçüde,                           çok biçimli iletişim ağları alanında gerçekleşen insan zihinlerinin şekillendirilmesi uğruna verilen savaşa dayanmaktadır.

 

İktidar kurumlarla icra edilmektedir.

 

Karşıt iktidar çoğu kez toplumsal hareketlerin                             yükselişiyle ortaya konmaktadır.

 

Aslına bakarsanız tarih boyunca toplumsal hareketler toplumsal değişimin kaldıracı olmuştur                                                  ve hala da devam etmektedir.

 

Genellikle gündelik hayatı çoğu insan için                                    dayanılmaz kılan bir hayat koşulları krizinden kaynaklanmaktadır.

 

Onları harekete geçiren şey toplumu yöneten                                   siyasal kurumlara duyulan derin güvensizlikler olmuştur.

 

Maddi hayat koşullarının bozulmasıyla birlikte kamusal işlerden sorumlu yöneticilerin meşruluğunun krize girmesidir.

 

İnsanları, dizginleri kendi ellerine almaya, önceden                        belirli kurumsal kanallar dışında toplu eylemlere girişmeye, taleplerini savunmaya, nihayetinde yöneticilerini değiştirmeye, hatta hayatlarını                              şekillendiren kuralları değiştirmeye götürmektedir.

 

Ne var ki bu riskli bir davranış olmaktadır.

 

Çünkü toplumsal bir düzenin kurulması ve                                        siyasal kurumların istikrarı gerekirse yıldırmayla ve                                son çare olarak kuvvete başvurarak yürürlükte                                               tutulan iktidar ilişkilerini ifade etmektedir.

 

Dolayısıyla ağ hareketlerine ilişkin gözlemlere göre toplumsal hareketlerin tetiğini çeken şey                                  protestocuların eylemlerine ilişkin tehlikelere rağmen protestocuların korkularını aşmalarını ve iktidardaki güçlere meydan okumalarını sağlayan anlamlı bir olaydan kaynaklanan duygular olduğu söylenebilmektedir.

 

Aslında toplumsal değişim sosyal nöroloji alanında yapılan son araştırmalardan birine göre kökeni itibariyle                             bütün insan davranışları gibi duygusal gerekçelere dayanan bireysel veya toplu bir eylem gerektirmektedir. 

                                                                                          Deneysel psikolojiye dayanan, siyasal iletişimde                          duygusal zeka kuramı tetiği çeken duygunun öfke, bastıran duygununsa korku olduğu savunulmaktadır.                                       

 

Öfke gayri adil bir eylemin algılanmasıyla ve                                         bu eylemden sorumlu amilin tanımlanmasıyla artmaktadır.

 

Korku tedirginliği tetikler, tedirginlik tehlikeden kaçınmayla ilişkilidir.

 

Korku iletişime dayalı bir eylem sürecinde başkalarıyla paylaşarak ve onlarla özdeşleşerek aşılmaktadır.                                

 

İletişime dayalı eylem süreci toplum eylemi başlattığında, değişimi harekete geçirdiğinde en güçlü olumlu                         duygu baskın çıkar.                                                                                        

 

Amaçlı toplumsal seferberliğe güç veren şevk olmaktadır.

 

Ağlar oluşturmuş şevkli bireyler korkuyu aştıktan sonra, bilinçli kolektif bir aktöre dönüşmektedir.                                                       

 

Bu nedenle, toplumsal değişimin, bir iletişim ortamından iletişim ağlarıyla gelen sinyaller sayesinde                                  harekete geçen insan beyinlerinin oluşturduğu                                  nöral ağların ağları arasında bağlantı kurulmasını söyleyebilmektedir.

 

Bu iletişim ağlarının teknolojisi ve morfolojisi                                 harekete geçme sürecini, dolayısıyla toplumsal                          değişim sürecini hem bir süreç hem bir sonuç                               olarak şekillendirmektedir.

 

 Bir iletim ortamına dayalı insan iletişimin baskın biçimi olarak dijital ağların yükselmesi, yeni bir toplumsal yapı olarak ağ toplumunun kalbinde yatan, içinde 21. yüzyılın toplumsal hareketlerinin oluşturduğu yeni bağlamı sunmaktadır.

 

 

Siyasal Değişimlerde Zapatistalar

 

Zapatistalar 90’lı yılların yeni toplumsal hareketleri içinde en tanınmış ve ses getiren örneklerinden birisi olarak literatüre geçmiştir.

 

Meksika hükümetinin Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) hazırlanma sürecinde                              mısır ithalatı üzerindeki kısıtlamaları kaldırması ve                               yine kahve fiyatı üzerindeki koruyucu politikaları                               terk etmesi, ülkenin mısır ve kahve üretimine dayalı                                               yerel ekonomisini çökme noktasına getirmiştir.

 

 Bu durum karşısında Meksika hükümetine                                     protesto gösterileri ile seslerini duyurmayı başaramayan ve zapatistalar olarak anılan bir grup silahlı çiftçi, Meksika'nın güneyindeki Chiapas eyaletinde bulunan Lacandon Ormanı'nın yakınındaki yerel yönetimlere                       el koymuştur.

 

Bu hareketler zapasitaların siyasal aktörler üzerinde                            etkili olduklarının bir göstergesi olmuştur.

 

Bu süreçlerde interneti etkin kullanan zapatistalar,                            hedef kitleye iletmek istedikleri mesajlarını tüm dünyaya ileterek kendilerine destek sağlamayı başarmışlardır.

 

 Meksika hükümeti ise davanın uluslararası                                    düzeye taşınması ile birlikte zapatistalara karşı giriştiği                       her saldırı da büyük tepki görmüştür.

 

1995’te Meksika hükümetinin Zapatista lideri Marcos’u yakalamak için başlattığı operasyon karşısında verilen mücadelenin gerillalar tarafından internette duyurulmasıyla birlikte dünya çapında isyancılara                        destek olmak amacıyla birçok gösteri yapılmış,                               hem Meksika hem ABD hükümetleri isyancılarla                    görüşme masasına oturmaları için elektronik mesaj bombardımanına tutulmuştur.

 

 Bu mücadele karşısında Meksika devleti, muhalif grupları bastırmak yerine 1998 sonbaharı itibarıyla isyancılarla görüşme masasına oturmak zorunda kalmıştır.

 

İlerleyen yıllarda yayınlanan bildirileri ile Zapatistalar hareketlerinin amacının belli bir grubun ya da sınıfın hegemonyasını dayatmak olmadığını, özgürlük ve demokratik alan yaratmak olduğunu vurgulamışlardır.

 

Zapatistaların mücadelesi 90’lı yılların sonunda Seattle’da, Prag’da, Brüksel’de, Cenova’ da neo-liberal politikaları protesto eden birçok hareketin ilham kaynağı olmuş, 2001’de on binlerin katıldığı Dünya Sosyal Forumunun "Başka bir dünya mümkün!" sloganı, tüm dünyanın hafızasına kazınmıştır.

 

 

Ağ Toplumunda İktidarın Konumu

 

Bu çalışmanın bu bölümünde küresel ağ toplumu içerisinde iktidarın nerede olduğu sorusu üzerine tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır.

 

Castells, iktidar sahiplerinin kimler olduğunu,                                nerede bulunduklarını bilmezsek onların gizli,                                  ama belirleyici hakimiyetine meydan okuyamayacağımızı belirtmektedir.

 

 Castells onların nerede bulunacağına yönelik                               sorular sorarak tespitleri sonrasında bazı cevaplar alınabileceğini belirtmektedir.

 

 Bunları şirketlerin iletişim ağları, finansal ağlar,                                       kültür enstitüsü ağları, teknoloji ağları ve siyasal ağlar arasındaki bağlantılarda aramamız gerektiğini savunan Castells, bu şirketlerin küresel çapta oluşturdukları ağlar ve yerel işleyişin oldukça önemli olduğunu anlatmaktadır.

 

Zihinleri çevreleyen ağlardaki çerçevelerin                              tanınmasını gerektiğinin üzerinede duran Castells, bedenimizi kimyasal çevremizin zehirlerinden                              arındırmak için egzersiz yaptığımız gibi,                                         kültürel olarak kirlenmiş dünyamızda zihnimizi                              çalıştırmak için her gün eleştirel düşünce pratiği                       yapılması gerektiğini anlatmaktadır

 

Castells “İletişimin Gücü” kitabında                                                     küresel ağ toplumunda iktidar nerededir? sorusunu ele almak için gerekli analitik unsurları bir araya getirmiştir.

 

Bu soruya yaklaşırken, öncelikle                                                            dört iktidar biçimini birbirinden ayırmaktadır.

 

•Ağlar oluşturan iktidar,

 

•Ağ iktidarı

 

•Ağa dayalı iktidar

 

•Ağ oluşturan iktidar.

 

Castells’e göre; “Ağlar oluşturan iktidar” ağlarda yer alan, küresel ağ toplumunun çekirdeğini oluşturan aktörler                           ve örgütlerin, bu küresel ağlarda yer almayan                                  insan toplulukları ya da bireyler üzerindeki                                iktidarlarını ifade etmektedir.

 

Ağ iktidarı, en iyi Grewal’in ağ analizi bakış açısıyla küreselleşmeyi kuramlaştırmak için önerdiği kavramlaştırma çerçevesinde anlaşılabilmektedir.

 

Bu bakış açısına göre, küreselleşme ağ bağlantılı                              çok sayıda aktör arasında sosyal koordinasyon gerektirmektedir.

 

 Bu koordinasyonun standartları vardır: 

 

 Küresel koordinasyonu sağlayan standartlar                                     benim ağ iktidarı dediğim şeyi sergiler.

 

Ağ iktidarı kavramı iki fikrin birleşmesinde oluşur:

 

Birincisi, koordine edici standartlar daha fazla sayıda             insan tarafından kullanıldıklarında daha fazla değerlidir,

 

 ikincisi (bir iktidar biçimi olarak tanımladığım)                                           bu dinamik aksi taktirde serbest olacak tercihin                               kolektif olarak icra edilebileceği alternatiflerin                            giderek bertaraf edilmesine yol açabilir…

 

 Doğmakta olan küresel standartlar…

 

Farklı katılımcılar arasındaki küresel koordinasyon sorununa çözüm sunar ama bunu bir çözüm diğerinin üstüne çıkararak aynı sorunun alternatif çözümlerinin bertaraf edilmesi tehdidinde bulunarak yapar”.

 

Bu örnekten hareket eden Castells, standartlar ya da kendi söylemiyle iletişim protokolleri ağa girdiğinde                          kabul edilmesi gereken kurallar belirlenmektedir.

 

Yukarıdaki örnekte iktidar ağlardan dışlayarak değil, ağlara dahil olmanın kurallarını dayatarak işlemektedir.

 

Elbette ki ağın açıklık düzeyine bağlı olarak bu kurallar                    ağ bileşenleri arasında müzakere edilebilmektedir.

 

Ama kuralar konduğunda ağdaki bütün düğümler için zorunlu hale gelir çünkü bir iletişim yapısı olarak                                ağın varlığını mümkün kılan şey bu kurallara                                 saygı göstermesidir.

 

 Castells ağ iktidarının, ağ standartlarının ağ bileşenleri üzerindeki iktidarı olduğunu anlatarak nihayetinde bu                       ağ iktidarının, ağ oluşumunun ve standartların (iletişim protokolleri) tesis edilmesinin kökeninde yer alan belli bir grubun toplumsal aktörün çıkarlarına uygun düştüğünü savunmaktadır.

 

Peki baskın ağlarda iktidar sahibi olan kimdir?

 

Ağlara dayalı iktidar nasıl iş görür?

 

Yukarıda Castells’in ileri sürdüğü, iktidarın                                        toplum kurumlarına ilişkin yapısal hakimiyet yetisine dayanarak bir aktörün iradesini diğer aktörün iradesine dayatma konusundaki ilişki becerisidir.

 

Bu tanıma göre de ağ toplumunun ağlarında                                   iktidarın kimde olduğu sorusunu cevaplamak                                        ya çok kolay ya da imkansızdır.

 

Castells, bu soruya baskın ağların her birinin işleyişini       ayrı ayrı analiz edersek cevaplamanın basit olacağını anlatır.

 

Her ağın kendisine programlı hedeflere dayanarak kendi iktidar ilişkilerini tanımlayabileceğini ifade etmektedir.

 

Dolayısıyla küresel kapitalizmde, son söz                                            küresel finans piyasasınındır.

 

İktidar ilişkilerinin ileri sürülebilmesi için toplumdaki                         baskın ağların programlarının bu ağlar arasında              uyumlu hedefler koyabilmesi gerekmektedir.

 

Ayrıca bu iktidar ilişkilerinin, aktör-ağların başlattığı anahtarlama süreçleri sayesinde birbirleriyle                                    iletişim kurabilmeleri, sinerji başlatıp çelişkileri sınırlandırabilmeleri gerekmektedir.

 

 Castells, Berlusconi örneğinde olduğu gibi medya patronlarının siyasal liderler haline gelmemeleri ve hükümetlerin medyanın topyekün denetimini ele geçirmemelerini bu nedenle önemli olduğunu belirtmektedir.

 

 

Sonuç

 

Kitle iletişim araçlarının hızlı gelişimi ve değişimi                           toplumsal yapıların durumunu ve gelişimini etkilemektedir.

 

Özellikle 1990’lı yıllardan sora hızlı bir gelişim gösteren              kitle iletişim araçları, toplumsal yapının şekillenmesinde       ve toplumsal hareketlerin yaygınlaşmasında daha fazla etkili olmaya başlamıştır.

 

 Bu etki siyasal aktörlerinde dikkatini çekmiş olup                           siyasal aktörlerin bu teknoloji ile yakından                           ilgilenmelerini sağlamıştır.

 

İktidarda olsun ya da olmasın her siyasal aktör                                  kitle iletişim araçlarının oluşturduğu sosyal ağlarla yakından ilgilenmektedir.

 

Çünkü günümüzde iktidarda olan ya da olmayan                        siyasal aktörün iktidarda kalabilmesi ve siyasal güçlerini sürdürebilmesi için siyasal propagandasını yapabileceği ve daha fazla insana ulaşabileceği bir mecra bulması gerekmektedir.

 

 Güç dendiğinde bir insanın diğer insanların düşünce                           ve eylemlerini yönlendirme etkisi kastedilmektedir.

 

Siyasal güç dendiğinde ise kamusal erki ellerinde bulunduranlar arasında karşılıklı denetleme ilişkisiyle                         ve yine bunlarla kamu arasındaki denetleme ilişkisi kastedilmektedir.

 

Toplumsal ilişkilerin var olduğu günden bugüne kadar                        ağ olgusu sosyal hayatın bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

 

Ancak gelişen teknoloji bu ağ olgusunu                                           daha da ortaya çıkarmıştır.

 

 Ağlarla örülü bu organizasyonun adı da                                           ‘Ağ Toplumu’ olarak tanımlanmıştır.

 

 Günümüzde toplumsal formasyonu tanımlamada                       sıklıkla kullanılan enformasyon toplumu, iletişim toplumu gibi kavramların yerine yeni iletişim teknolojilerinin                   sarıp sarmaladığı yer küreyi tanımlamak için bugün                           ağ toplumu kavramı kullanılmaktadır.

 

Medyanın kitleleri etkileme gücünü bilen yöneticiler                           ya da yönetici adayları tarihin her döneminde                             iktidara gelmek, daha sonra da iktidarlarını sürdürebilmek amacıyla iletişim kanallarını denetimlerinde tutmuşlardır.

 

Tüm iletişim ortamları ilk ortaya çıktıkları yıllardan itibaren iktidar odaklarının bu kontrol çabalarından kurtulamamışlardır.

 

Savunuculuk talep eden iktidarlar, basını denetlemek için lisans (ön izin) ve sansür (ön denetim) gibi mekanizmalara başvurarak yandaş yaratmanın ve yandaşlarını örgütlemenin yollarını aramışlardır.

 

 İletişim teknolojilerinin gelişimi ve kamuoyu oluşturma gücünün artmasıyla birlikte bu ilişki daha da artarak biçimlenmiştir.

 

 

Castells, toplumdaki temel iktidar mücadelesinin, insanların zihinlerinde anlam yaratma savaşı olduğunu, savaşı kazanan egemenlerin kendi çıkar ve değerleri suretinde toplumsal yapıları inşa ettiğini,                                               bu nedenle iktidar ilişkilerinin aslında                                            toplumu oluşturduğunu savunmaktadır.

 

 İnsanların zihinlerinde anlam yaratma mücadelesinde, her bireysel zihin karşı karşıya kaldığı iletileri bir noktaya kadar öznel bir şekilde yorumlayarak alımlamaktadır.

Ancak mesajın üretiminden, kodlanmasına ve nihayet alımlanmasına kadar geçen bu süreç tamamen iradi olarak işlememekte, iletişim ortamı tarafından koşullandırılmaktadır.

 

Dolayısıyla bu iletişim ortamının dönüşümü,                                       iktidar ilişkilerini de etkilemektedir

 

Sosyal ağlar iktidarlar ya da iktidar oluşturmak isteyenler için çok önemli bir mecra haline gelmiştir.

 

Günümüzde iktidar, dönüşen iletişim ortamı sayesinde ağlar etrafında örgütlenmektedir.

 

 Küresel finans ağları, siyasi ağlar, medya ağları,                            kültürel üretim ağları, askeri/güvenlik ağı,                                     küresel suç ağı, bilim/teknoloji ağı gibi                                             çeşitli örgütlenmeler, kimi zaman işbirliği,                                               kimi zaman ise rekabet içine girerek                                           işlevlerini devam ettirmektedirler.

 

Hepsinin ortak bir amacı vardır:

 

 Toplumun kuralları ve normlarını esasen                                                 kendi çıkarları ve değerlerine cevap veren                                               bir siyasi sistem üzerinden tanımlama yetisini denetlemek”.

 

 Castells'e göre, her iktidar karşı-iktidarın varlığını koşullar.

 

Eski tür hiyerarşik iktidar kurumlarının karşısında konumlanan merkezi karşı-iktidar örgütlenmeleri                        bugün yerlerini tıpkı iktidar gibi ağlar etrafında örgütlenen, esnek, yatay ve gayri-merkezi örgütsel yapılara bırakmıştır

 

Ağ toplumunda siyaset, medya siyasetidir.

 

Siyaset sadece seçim dönemlerinde medyaya                               önem vermez, medya her zaman siyasi mücadelelerin zeminidir ve algıların yönetilmeye çalışıldığı                                         bir kamusal alandır

 

Ağ toplumunu etkin kılan en önemli özellik                                              iki yönlü iletişim, bir başka deyişle etkileşimdir.

 

Bu durum siyasal iktidarları ve aktörleri etkilemiştir.

 

Dikey iletişimin yataylaşması ve iletilerin daha fazla                  kitleye ulaşması siyasal aktörlerin ağ toplumu ile                      yakından ilgilenmesini sağlamıştır.

 

Siyasal aktörler yataylaşan iletim sayesinde                                   daha fazla geri bildirim almaktadır.

 

Bu geri bildirimler siyasal aktörlerin                                                       siyasal politikalarını gözden geçirmelerine                                   neden olmaktadır.

 

Bu durum ile ilgili en iyi örnek Manuel Castells’in                                 “İsyan ve Umut Ağları” adlı kitabında görülmektedir.

 

 Castells İsyan ve Umut Ağları adlı kitabında;

 

17 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan,                                                    daha sonra İzlanda’da büyüyen ve Mısır’da                                       devam eden toplumsal hareketlerin oluşumunda                              sosyal ağların etkisinin oldukça                                                        büyük olduğunu belirtmektedir.

 

Bu eylemler sonucunda, Tunus Devlet Başkanı                             Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçmak zorunda kalmış, Mısır’da örgütlenen “6 Haziran Gençlik Hareketi”                            Hüsnü Mübarek’i iktidardan indirecek isyan dalgasını ve İzlanda’daki hareketler iktidar değişimine neden olmuştur.

 

 Castells tüm bu gelişmelerin siyaset ve yeni medya ilişkisi açısından heyecan verici olduğunu belirtmektedir

 

Castells'in incelediği son iki ülke İspanya ve ABD'dir.

 

2008 ekonomik krizinin doğum yeri denilebilecek                             ABD ile bu krizden en şiddetli şekilde etkilenen ülkelerin başında gelen İspanya'da siyasi dengeleri                                          alt-üst edecek hareketler ortaya çıkmıştır.

 

 İspanya'da Democracia Real Ya! (Gerçek Demokrasi Şimdi) isimli Facebook grubunun, ABD'de ise bağımsız                     bir dergi olan Adbusters'ın internetten yaptıkları eylem çağrıları kitlesel bir şekilde yanıt bulur ve Tahrir'in ürettiği bir eylem şekli olan meydan işgalleri bu ülkelerde de çeşitli şehirlere yayılır.

 

İspanya'daki hareket kendisini Fransız yazar Stephene Hessel'in Öfkelenin 4! isimli kitabına atıfla Öfkeliler (Indignadas), ABD’deki hareket ise ‘Biz Yüzde 99’uz’ başlıklı bir Tumblr sayfasının etkisiyle % 99 olarak adlandırmıştır.

 

Democracia Real Ya!’nın“Medyadan nefret etmeyin medya olun” çağrısı, yurttaş gazeteciliğinin yaygın olarak kullanılmasıyla karşılığını bulmaktadır.

 

Ülkenin her yanından video ve fotoğraflar eşliğinde haberler paylaşılmaktadır.

 

Öfkeliler ve Occupy hareketleri siberuzamı etkili şekilde kullanacak eylemler bu uzamda planlanıp alternatif medya kanalları yine bu uzamda hayata geçirilecektir

 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayıp, Avrupa ve ABD’de devam eden, 2013 yılında Türkiye ve Brezilya’daki büyük eylemlerde etkisini gösteren isyan dalgası, bundan sonraki siyaset yapma pratiği ve sokak eylemlerinin profilini çizmiş gibi görünmektedir.

 

 Önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek tartışmaların ve ortaya konulacak siyasi projelerin hatırı sayılır bir kısmı Castells’in özerklik uzamı olarak adlandırdığı ortamda gerçekleşecektir.

 

Özetle ağ toplumu, günümüzde özellikle de iletişim teknolojilerinin gelişme göstermesiyle birlikte yeni bir sosyal organizasyon türü olarak ortaya çıkmıştır.

 

Bu toplumun ağ kavramı ile özdeşleştirilmesi ya da                             birlikte anılması, onun ağ temeli üzerine kurulmuş ilişkileri yoğun bir şekilde kullanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

 

Sonuç olarak; teknolojik gelişmişliğimiz ile toplumsal azgelişmişliğimiz olağanüstü bir uçurum olduğunu belirten Castells, ekonomilerin, toplumların ve kültürün,                           büyük ölçüde kolektif yaratıcılığı sınırlayan,                           enformasyon teknolojilerinin ürünlerine el koyan insanoğlunun, enerjisini öz yıkım getiren çatışmalara saptıran çıkarlar, değerler, kurumlar ve temsil sistemleri etrafında inşa edilmiş durumda olduğunu belirtmektedir.

 

Bununla birlikte enformasyonun beslediği,                               meşruiyetin desteklediği bilinçli ve amaçlı toplumsal eylemle değişmeyecek hiçbir şey olmadığını ifade eden Castells, çözümü de yine kendisi ortaya koymaktadır.

 

 Tüm dünyada insanlar bilgili, etkin ve iletişim içinde olursa ve girişimlerin toplumsal sorumluluklarını üstlenirse medya mesaj değil de ulak haline gelirse siyasi aktörler demokrasiye olan inancını onarırsa; kültür deneyimle birlikte yeniden inşa edilirse, doğayla uyum içerisinde yaşayarak kuşaklararası dayanışma ortaya konursa                                                 ve insanoğlu kendi içinde barışı sağlayıp iç benliğin keşfine çıkarsa sorunların çözümüne doğru                                                                        yol alınacağına işaret etmektedir.

                                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...