AĞ TOPLUMU VE SİYASAL HAREKETLİLİK
Bu
çalışmada Manuel Castells’in özellikle yeryüzündeki kültürlerin ve kurumların
çeşitliliğine bağlı olarak ortaya çıkan ve
çok farklı biçimlerde tezahür eden yeni toplumsal
yapının oluşumunu inceleyen ‘Enformasyon Çağı:
Ekonomi, Toplum ve Kültür’ adlı üç ciltlik eseri ile
iktidar ile iletişimin çift yönlü ilişkisini inceleyerek hem iletişimin iktidar
yaratmadaki hem de iktidarların iletişimi biçimlendirmedeki rollerini ortaya
çıkarmaya çalışan ‘İletişimin Gücü’ adlı eserlerinden hareketle iktidar
oluşturmada ağ toplumunun rolü ve iletişimin gücü üzerinde bir değerlendirme
yapılmıştır.
Bilişim ve iletişim teknolojilerinde meydana
gelen hızlı
değişim ve gelişimler, değişimlerin meydana geldiği toplumları da
dönüştürerek, yeni toplumsal yapıların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Bu gelişim toplumların yapısını değiştirmekle
birlikte iletişim şeklimizi ve iletişimin iktidar oluşturmadaki gücüne de yansımıştır.
Günümüzde iktidarlara gelebilmek ya da
iktidar da kalabilmek için siyasi otoritelerin bu yeni ağlar etrafından örgütlendiği
görülmektedir.
Bu toplumsal hareketlenmeler
gerçekleşirken iktidarlar da kitle iletişim
araçlarını kullanmaktadır.
Bu kapsamda çalışmada iktidar oluşturma
mekanizmaları üzerinde durulurken toplumsal ağları yönetmede etkili olan kitle
iletişim araçlarının rolü tespit edilmeye çalışılmıştır.
Gündelik yaşamımızın her alanına nüfuz eden
kitle iletişim
araçları, halkın sosyalleşmesinde, siyasal ve sosyal kararlara varmasında, günlük
bilgi ihtiyacını karşılamasında önemli rol oynamaktadır.
Kitle iletişim araçlarının, toplumun siyasal
yönden olgunlaşmasında, demokratik davranışı ve temel hakları içselleştirerek
karar verme sürecinde, doğru
etkilenmesinde büyük bir önemi vardır.
Kitle
iletişim araçlarının ülke ve dünya sorunları hakkında kamuoyuna bilgi
vermesi ve bu konulardan hangisinin kamuoyunda önceliğe sahip olması gerektiği
konusunda etkili olduğu görüşü kabul edilmektedir.
Toplumda, kitle iletişim araçlarının gündemine
aldığı, büyük ağırlık ve yer verdiği konular önemli olarak algılanmaktadır.
Bu çalışma; toplumu yönlendirme ve
yönetmede önemli
bir güce sahip olan kitle iletişim araçları göz önünde bulundurularak
ve Manuel Castells’in Ağ Toplumu
saptamasından hareket edilerek yapılmıştır.
Çalışmada toplumsal hareketler ve
bu toplumsal hareketlerin oluşumunda sosyal ağların etkisinden
bahsedilerek siyasal aktörlerin değişen konumu belirlenmeye çalışılmıştır.
Yatay iletişim ağlarının yayılması ve
yerel/küresel iletişim sistemine çok sayıda giriş noktası olması birkaç toplumsal
ve kurumsal boyutta iktidar pratiğini derinden değiştirmiş, sivil toplum ile
kurumsal olmayan sosyo-politik aktörlerin iktidar ilişkilerinin biçimi ve
dinamiği üzerinde etkisini artırmıştır.
İktidar ilişkilerinin en doğrudan ifadesi
devleti çevreleyen siyasal dinamikler çerçevesinde, internete dayalı özerk
iletişimin etkilerinin günümüzde belirleyici önemde olduğu gösterilmiştir.
Manuel Castells ve Ağ Toplumu
Kitle iletişim araçlarının hızlı gelişimi ve
yayma etkisi küreselleşme olgusunun ortaya çıkmasında önemli bir işlev
üstlenmiş aynı zamanda küreselleşmenin yayılmasında da itici bir güç olmuştur.
Küreselleşmenin getirdiği sonuçlar Manuel
Castells’in çalışmalarında da önemli bir role sahiptir.
Çünkü kitle iletişim araçlarının gelişimiyle
ortaya çıkan zaman ve mekanın yeniden düzenlenmesi, aslında modern dünyayı
değiştirmiş ve hala da değiştirmekte olan oldukça geniş süreçler kümesinin bir
parçası olmaktadır.
Ağ kavramı sosyolojik anlamıyla bir veya birden fazla
toplumsal ilişkiyle birbirine bağlanmış, dolayısıyla
toplumsal bir bağ oluşturan bireylere gönderme yapmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında toplumsal
ilişkilerin var olduğu günden bugüne kadar ağ olgusu sosyal hayatın bir parçası
olarak değerlendirilebilir.
Ancak, günümüzde özellikle de enformasyon teknolojilerinin
gelişme göstermesiyle birlikte yeni
bir sosyal organizasyon türü ortaya çıkmıştır.
Ağlarla örülü bu
organizasyonun adı ‘Ağ Toplumu’dur.
Bu toplumun ağ kavramı ile özdeşleştirilmesi ya da birlikte anılması,
onun ağ temeli üzerine kurulmuş ilişkileri, yoğun bir şekilde kullanıyor
olmasından kaynaklanmaktadır.
Ağ toplumu en genel anlamıyla; iş, iletişim ve yönetime
yönelik amaçlarla küresel ağları düzenli olarak kullanan bir toplumu ifade
etmektedir.
Günümüzde toplumsal
formasyonu tanımlamada sıklıkla
kullanılan enformasyon toplumu, iletişim toplumu gibi kavramların yerine yeni
iletişim teknolojilerinin sarıp sarmaladığı
yer küreyi tanımlamak için bu gün ağ toplumu kavramı
kullanılmaktadır.
Ağ toplumuna ilişkin sosyal bilimler içerisinde birbirinden farklı
birçok yaklaşım bulunmaktadır.
Manuel Castells‘Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür’ adlı üç
ciltlik eserinde ağ toplumunu detaylı bir
şekilde açıklamıştır.
Castells’e göre, yeni enformasyon
teknolojileri,
küresel araçsal ağlarla dünyayı birleştirebilmektedir.
Bilgisayar aracılığıyla iletişim, geniş
bir
sanal cemaatler yelpazesi oluşturmaktadır.
Ancak 1990’ların ayırt edici toplumsal ve
siyasi eğilimi, toplumsal eylemin, toplumsal siyasetin ister atfedilmiş, tarihe
ya da coğrafyaya kök salmış olsun,
ister bunalımlı mana, maneviyat arayışı içinde yeniden inşa
edilmiş olsun, ilksel kimlikler etrafından
örgütlenmekteydi
Castells’in ağ toplumu kuramı, onun yaklaşımı
içindeki en
popüler alan olarak kabul edilmektedir.
Bir
paradigma değişikliği anlamına da gelen ağ
toplumunda bütün kurumlar hem kendi aralarında hem de kendi içlerinde bir ağ biçiminde
örgütlenmektedir.
Castells’in yaklaşımında ağ toplumunun yeni bir
paradigma olduğu dört temel değişkene bağlı olarak açıklanmaktadır.
Bu paradigmanın ilk özelliği,
hammaddesinin enformasyon olmasıdır.
İkinci
özellik, yeni teknolojilerin yayılımı ile ilgilidir.
Üçüncü özellik ise, bu yeni enformasyon
teknolojilerini kullanan sistemin ya da ilişkiler kümesinin ağ
kurma mantığıyla hareket etmesidir.
Son özellik ise, teknolojik paradigmanın
yeniliği üretmeyi temel almasıdır.
Bu
anlamda ağ toplumuna ilişkin olarak söylenebilecek ilk şey, bütünleşmiş bir
sistem olduğudur.
Sayıca çok fazla olan düğümlerden oluşan ağ
toplumunun mekânsal ve uzamsal yayılımı açık uçlu
olarak hareket etmektedir.
Çağımız toplumu artık herkesin her yerde
ve
her zaman istediği yere bağlanabildiği çağdır ve “ağ
toplumu” olarak tanımlanır.
Ağ toplumunu etkin kılan en önemli özellik,
iki yönlü iletişim, bir başka deyişle etkileşim dir.
Manuel Castells Ağ toplumunu, ağa dayalı
bir
toplumsal yapı, dengesini bozmaksızın yeniliklere gidebilecek, son
derecede dinamik, açık bir sistem
olarak tanımlamaktadır.
Castells’in tezinde ağ toplumunu açıklarken
savunduğu; “Ağ toplumunda kişisel kimlik daha açık bir mesele
haline gelir.
Artık
kimliklerimizi geçmişimizden almıyoruz; kimliklerimizi başkaları ile
etkileşime girerek yaratmak zorundayız.” savı bireylerin sosyal ağlarda kimlik
yaratmalarında etkileşimin ne kadar önemli olduğunu açıkça vurgulamaktadır.
Artık modern çağda bir köşede oturup
kitap okumamız yeterli değildir.
Çevremiz
bizden kolektif bir mantık çerçevesinde etrafımızdaki etkilerle etkileşime
geçmemizi beklemektedir.
Gazete, kitap ve dergilerden, yeni iletişim
ortamları olarak adlandırdığımız telefonlara ve internete geçiş yaptık.
Bahsedilen geçiş “dönüşüm” olarak
tanımlanmaktadır.
Ortamlardaki bu dönüşüm, toplumda da
bir dönüşüme yol açmıştır.
III. Ağlara Dayalı Toplumsal Hareketler ve Siyasal
Değişim
Mevcut toplumsal/siyasi yapılar içinde
karşılanmayan veya göz ardı edilen birtakım toplumsal talepler doğrultusunda
çeşitli ‘toplumsal’ grupların mobilize olmasıyla doğan ve bu nedenle ‘toplumsal
hareket’ olarak adlandırılan siyasi mücadelelerin anlaşılmasına yönelik
çalışmalar son birkaç on yılda belirgin bir ivme kazanmıştır.
1960’lardan bu yana çevre, insan hakları ve
barış gibi yeni temalar ve
cinsel kimlik, etnisite, milliyet ve
din gibi görece eski temalar ekseninde doğan hareketleri anlamaya yönelik bu
çalışmaların oldukça önemli bir bölümü Amerika Birleşik Devletleri’nde
geliştirilen ‘rasyonalist’ yaklaşımlar çerçevesinde şekillenmiştir.
Yalnızca ABD’de değil, diğer ülkelerde de
doğan pek çok hareketin analizinde sıklıkla kullanılagelen bu yaklaşımlardır.
Toplumsal hareketlerin nasıl doğdukları, nasıl
örgütlendikleri, ne tür dayanışma ağları veya kısa süreli koalisyonlar ve
ittifaklar kurdukları, ne tür taktikler ve stratejiler geliştirdikleri ve kamu
siyasallarını ne derece ve nasıl etkileyebildikleri gibi konularda çeşitli
kavramsal araçlar sunarak, toplumsal hareketler yazınına oldukça önemli katkılar
sağlamaktadırlar.
Ancak bütün bu katkılarına karşın,
rasyonalist yaklaşımların toplumsal hareketlerle ilgili çok temel bir, belki
de en temel, soruyu tatmin edici bir biçimde yanıtlayamadığını
görmekteyiz:
“Toplumsal
hareketler hegemonik toplumsal yapılarda nasıl değişime yol açarlar?”
Bu yaklaşımlar, şaşırtıcı bir şekilde, bir
yandan
toplumsal hareketleri kolektif bir değişim ajanı olarak nitelendirirken,
diğer yandan toplumsal hareketlerin hegemonik yapılara nasıl meydan
okuyabileceği ve yeniden inşa edebileceği konusunda neredeyse tamamen ilgisiz
ve sessiz kalmışlardır.
Manuel Castells toplumsal hareketleri
gözlemleyen çoğu kişinin üzerinde
hemfikir olduğu şeyin, nihayetinde
toplumsal değişim hayallerinin sulandırılması ya reformlar ya devrim yoluyla
siyasal kurumlara
kanalize edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.
Devrim
yoluyla siyasal kurumlara kanalize edilmesi halinde bile devrimci ideallerin
iktidardaki yeni güçlere ve onların yeni anayasal düzenince yeniden
yorumlanması gerektiğine işaret eder Castells.
Bu çoğu örnekte mevcut siyasal kuramlara
güvenmeyen ve önceden belirlenmiş siyasal temsil kanallarına katılımlarının
alabilirliğine inanmayan hareketlerin siyasal verimliliğini
değerlendirirken hem analitik hem de pratik
bir ikilem yaracağını savunmaktadır.
Toplumsal hareketlerin siyasete ve
politikalara etkisinin büyük ölçüde siyasal aktörlerin önceden belirlenmiş
gündemlerine olası katkılarına bağlı olduğunu göstermiştir.
Castells’in incelemesinde, ağlara dayalı toplumsal hareketlerin
başlıca eleştirisine
yani siyasal sınıfın temsil gücünden yoksun olması, zira seçimlerin para ve medyanın
gücüne bağlı olması, siyasal sınıfın kendi yararına sağladığı yanlı seçim
yasalarıyla sınırlanması eleştirilerine taban
tabana zıt düştüğünü göstermektedir.
Ancak siyasal elitlerin protesto
hareketlerine verdiği
olağan cevap önceki seçimde ifade edildiği biçimiyle halkın iradesinden ve
siyaseti sonraki seçim sonuçlarına göre değiştirme fırsatından dem vurmaktadır.
Castells: “Çoğu hareketin, dünyanın her
yerinde yurttaşların ciddi bölümünün de paylaştığı bir itirazla karşı çıktığı şey de
budur zaten” diyerek konunun
özetini vermeye çalışmıştır.
Hareketler temsile dayalı demokrasi
ilkesine
itiraz etmez ama bugün olduğu biçimiyle
böyle bir demokrasi pratiğini kınar ve
bu pratiğin meşruiyetini tanımamaktadır.
Bu koşullarda hareketler ile siyasal sınıf
arasında siyasal
reform, siyasal katılım kanallarını genişletecek, çoğu toplumsal hareketin
temel şikâyeti olan lobiler ve baskı gruplarının
siyasal sistemdeki etkisini sınırlayarak bir reform için baskı yaratacak olumlu
bir doğrudan etkileşimin gerçekleşmesi şansı oldukça azdır.
Hareketin siyaset üzerindeki en olumlu
etkisi, bazı siyasal
partiler ya da liderlerin, hareketin özellikle geniş yurttaş
kesimlerinin beğendiği bazı temaları ve taleplerini üstlenmesiyle dolaylı
olarak gerçekleşmektedir.
Örneğin yüzde 99 ile yüzde 1 arasındaki
toplumsal uçuruma atıfta bulunulmasının eşitsizlik ölçüsünü temsil eder
hale geldiği ABD’de böyle olmuştur.
Politika değişimine giden yol, siyasal
değişimden geçtiğinden siyasal değişim görevdeki siyasetçilerin çıkarlarıyla
şekillendirildiğinden hareketin siyaset üzerindeki
etkisi genellikle en azından kısa
vadede sistemin tamamının tepe taklak edilmesini gerektiren büyük bir krizin
olmadığı durumlarda kısıtlıdır.
Yine de toplumsal hareketlerde toplumsal
değişimi başlatabilecek olan siyasal reformlar arasında çok daha
derin bir bağlantı bulunmaktadır.
Bu değişim insanların zihinlerinde
gerçekleşmektedir.
Kendilerini kurumsal sistemin dışına
yerleştiren ve sivil itaatsizlik
eylemlerine girişen hareketlerden bahsederken bu durum özellikle dikkat
çekmektedir.
ABD’de Occupy Wall Street hareketinin
taktikleri hakkındaki kamuoyu yoklamasında yurttaşların ancak azınlıkta kalan
bir bölümünün hareketini destekledikleri belirtilmiş ama yaklaşık yüzde
25-30’luk
bir kesimin hareketini yıkıcı eylemlerini onaylaması, yurttaşların
güvenini yitiren kurumlara meydan okuyanlara dipten gelen bir destek olduğunu
göstermektedir.
Öyle görünüyor ki haritası çizilmemiş bir
siyasal değişim sürecinin belirsizliği, hâlihazırda iktidardaki güçlerin
gayrimeşruluğunu gözler önüne sermiş hareketlerin aşması gereken başlıca engel
olmaktadır.
Bu hareketlerin fiili amacı genel olarak
yurttaşlar arasında farkındalığı artırmak, onları hayatları ve ülkeleri
hakkında geniş çaplı bir düşünüp taşınma sürecine ve harekete katılımları
sayesinde güçlendirmelerini sağlamaktır.
Harekette yer almış birçok kişiye göre
başarıyı
kısa vadeli somut kazanımlarla ölçmek, kapitalizmin üretkenlik mantığına
yenik düşmek anlamına gelir.
Onlara göre hareketin ürünü, nihayetinde
insanların bilincinin dönüştüğü süreç kadar önemli olmamaktadır.
Manuel Castells’in İktidar ve Toplumsal Değişime İlişkin
İletişim Kuramı
Ağlara dayalı toplumsal hareketler
özellikle
2010-2013 yılları arasında ortaya çıkmıştır.
Manuel Castells’in iletişimin gücü kuramı
çerçevesinde ağlara dayalı toplumsal hareketleri anlamak daha kolay olacaktır.
Esasen okura iktidar ilişkilerinin iktidar
ile karşıt iktidar arasındaki başka bir deyişle kurumlara ilişkin iktidarın
yeniden üretilmesiyle kendi çıkarlarının ve değerlerinin bu kurumlarda yeterince
temsil edilmediğini düşünen toplumsal aktörlerin bu iktidara karşı meydan
okuması arasındaki dinamiklerin damgasını taşıdığını ileri süren Castells, hem
iktidar hem karşıt iktidar büyük ölçüde, çok biçimli iletişim
ağları alanında gerçekleşen insan zihinlerinin şekillendirilmesi uğruna verilen
savaşa dayanmaktadır.
İktidar kurumlarla icra edilmektedir.
Karşıt iktidar çoğu kez toplumsal
hareketlerin
yükselişiyle ortaya konmaktadır.
Aslına bakarsanız tarih boyunca toplumsal
hareketler toplumsal değişimin kaldıracı olmuştur
ve hala da devam etmektedir.
Genellikle gündelik hayatı çoğu insan
için
dayanılmaz kılan bir hayat koşulları krizinden kaynaklanmaktadır.
Onları harekete geçiren şey toplumu
yöneten
siyasal kurumlara duyulan derin güvensizlikler olmuştur.
Maddi hayat koşullarının bozulmasıyla
birlikte kamusal işlerden sorumlu yöneticilerin meşruluğunun krize girmesidir.
İnsanları, dizginleri kendi ellerine almaya,
önceden belirli
kurumsal kanallar dışında toplu eylemlere girişmeye, taleplerini savunmaya,
nihayetinde yöneticilerini değiştirmeye, hatta hayatlarını şekillendiren
kuralları değiştirmeye götürmektedir.
Ne var ki bu riskli bir davranış olmaktadır.
Çünkü toplumsal bir düzenin kurulması ve siyasal
kurumların istikrarı gerekirse yıldırmayla ve son çare olarak
kuvvete başvurarak yürürlükte tutulan iktidar ilişkilerini ifade etmektedir.
Dolayısıyla ağ hareketlerine ilişkin
gözlemlere göre toplumsal hareketlerin tetiğini çeken şey
protestocuların eylemlerine ilişkin tehlikelere rağmen protestocuların
korkularını aşmalarını ve iktidardaki güçlere meydan okumalarını sağlayan
anlamlı bir olaydan kaynaklanan duygular olduğu söylenebilmektedir.
Aslında toplumsal değişim sosyal nöroloji
alanında yapılan son araştırmalardan birine göre kökeni itibariyle bütün insan davranışları gibi
duygusal gerekçelere dayanan bireysel veya toplu bir eylem
gerektirmektedir.
Deneysel psikolojiye dayanan, siyasal iletişimde duygusal zeka kuramı
tetiği çeken duygunun öfke, bastıran duygununsa korku olduğu
savunulmaktadır.
Öfke gayri adil bir eylemin algılanmasıyla
ve bu eylemden sorumlu amilin tanımlanmasıyla
artmaktadır.
Korku tedirginliği tetikler, tedirginlik
tehlikeden kaçınmayla ilişkilidir.
Korku iletişime dayalı bir eylem sürecinde
başkalarıyla paylaşarak ve onlarla özdeşleşerek aşılmaktadır.
İletişime dayalı eylem süreci toplum eylemi
başlattığında, değişimi harekete geçirdiğinde en güçlü olumlu duygu baskın
çıkar.
Amaçlı toplumsal seferberliğe güç veren şevk
olmaktadır.
Ağlar oluşturmuş şevkli bireyler korkuyu
aştıktan sonra, bilinçli kolektif bir aktöre dönüşmektedir.
Bu nedenle, toplumsal değişimin, bir iletişim
ortamından iletişim ağlarıyla gelen sinyaller sayesinde harekete
geçen insan beyinlerinin oluşturduğu
nöral ağların ağları arasında bağlantı kurulmasını söyleyebilmektedir.
Bu iletişim ağlarının teknolojisi ve
morfolojisi
harekete geçme sürecini, dolayısıyla toplumsal değişim sürecini hem
bir süreç hem bir sonuç olarak
şekillendirmektedir.
Bir
iletim ortamına dayalı insan iletişimin baskın biçimi olarak dijital ağların
yükselmesi, yeni bir toplumsal yapı olarak ağ toplumunun kalbinde yatan, içinde
21. yüzyılın toplumsal hareketlerinin oluşturduğu yeni bağlamı sunmaktadır.
Siyasal Değişimlerde Zapatistalar
Zapatistalar 90’lı yılların yeni toplumsal
hareketleri içinde en tanınmış ve ses getiren örneklerinden birisi olarak
literatüre geçmiştir.
Meksika hükümetinin Kuzey Amerika Ülkeleri
Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) hazırlanma sürecinde mısır ithalatı
üzerindeki kısıtlamaları kaldırması ve yine kahve
fiyatı üzerindeki koruyucu politikaları terk etmesi, ülkenin mısır ve
kahve üretimine dayalı
yerel ekonomisini çökme noktasına getirmiştir.
Bu
durum karşısında Meksika hükümetine protesto
gösterileri ile seslerini duyurmayı başaramayan ve zapatistalar olarak anılan
bir grup silahlı çiftçi, Meksika'nın güneyindeki Chiapas eyaletinde bulunan
Lacandon Ormanı'nın yakınındaki yerel yönetimlere el koymuştur.
Bu hareketler zapasitaların siyasal aktörler
üzerinde
etkili olduklarının bir göstergesi olmuştur.
Bu süreçlerde interneti etkin kullanan
zapatistalar,
hedef kitleye iletmek istedikleri mesajlarını tüm dünyaya ileterek kendilerine
destek sağlamayı başarmışlardır.
Meksika hükümeti ise davanın uluslararası düzeye
taşınması ile birlikte zapatistalara karşı giriştiği her saldırı da büyük
tepki görmüştür.
1995’te Meksika hükümetinin Zapatista lideri
Marcos’u yakalamak için başlattığı operasyon karşısında verilen mücadelenin
gerillalar tarafından internette duyurulmasıyla birlikte dünya çapında
isyancılara destek
olmak amacıyla birçok gösteri yapılmış, hem Meksika hem
ABD hükümetleri isyancılarla
görüşme masasına oturmaları için elektronik mesaj bombardımanına
tutulmuştur.
Bu
mücadele karşısında Meksika devleti, muhalif grupları bastırmak yerine 1998
sonbaharı itibarıyla isyancılarla görüşme masasına oturmak zorunda kalmıştır.
İlerleyen yıllarda yayınlanan bildirileri ile
Zapatistalar hareketlerinin amacının belli bir grubun ya da sınıfın
hegemonyasını dayatmak olmadığını, özgürlük ve demokratik alan yaratmak
olduğunu vurgulamışlardır.
Zapatistaların mücadelesi 90’lı yılların
sonunda Seattle’da, Prag’da, Brüksel’de, Cenova’ da neo-liberal politikaları
protesto eden birçok hareketin ilham kaynağı olmuş, 2001’de on binlerin
katıldığı Dünya Sosyal Forumunun "Başka bir dünya mümkün!" sloganı,
tüm dünyanın hafızasına kazınmıştır.
Ağ Toplumunda İktidarın Konumu
Bu çalışmanın bu bölümünde küresel ağ toplumu
içerisinde iktidarın nerede olduğu sorusu üzerine tespitlerde bulunulmaya
çalışılmıştır.
Castells, iktidar sahiplerinin kimler
olduğunu,
nerede bulunduklarını bilmezsek onların gizli, ama
belirleyici hakimiyetine meydan okuyamayacağımızı belirtmektedir.
Castells onların nerede bulunacağına
yönelik
sorular sorarak tespitleri sonrasında bazı cevaplar alınabileceğini
belirtmektedir.
Bunları şirketlerin iletişim ağları, finansal
ağlar,
kültür enstitüsü ağları, teknoloji ağları ve siyasal ağlar arasındaki
bağlantılarda aramamız gerektiğini savunan Castells, bu şirketlerin küresel
çapta oluşturdukları ağlar ve yerel işleyişin oldukça önemli olduğunu
anlatmaktadır.
Zihinleri çevreleyen ağlardaki
çerçevelerin
tanınmasını gerektiğinin üzerinede duran Castells, bedenimizi kimyasal
çevremizin zehirlerinden
arındırmak için egzersiz
yaptığımız gibi,
kültürel olarak kirlenmiş dünyamızda zihnimizi çalıştırmak için
her gün eleştirel düşünce pratiği yapılması gerektiğini
anlatmaktadır
Castells “İletişimin Gücü” kitabında
küresel ağ toplumunda iktidar nerededir? sorusunu ele almak için gerekli
analitik unsurları bir araya getirmiştir.
Bu soruya yaklaşırken, öncelikle
dört iktidar biçimini birbirinden ayırmaktadır.
•Ağlar oluşturan iktidar,
•Ağ iktidarı
•Ağa dayalı iktidar
•Ağ oluşturan iktidar.
Castells’e göre; “Ağlar oluşturan iktidar”
ağlarda yer alan, küresel ağ toplumunun çekirdeğini oluşturan aktörler ve örgütlerin, bu
küresel ağlarda yer almayan insan
toplulukları ya da bireyler üzerindeki iktidarlarını
ifade etmektedir.
Ağ iktidarı, en iyi Grewal’in ağ analizi
bakış açısıyla küreselleşmeyi kuramlaştırmak için önerdiği kavramlaştırma
çerçevesinde anlaşılabilmektedir.
Bu bakış açısına göre, küreselleşme ağ
bağlantılı
çok sayıda aktör arasında sosyal koordinasyon gerektirmektedir.
Bu
koordinasyonun standartları vardır:
“Küresel koordinasyonu sağlayan
standartlar
benim ağ iktidarı dediğim şeyi sergiler.
Ağ iktidarı
kavramı iki fikrin birleşmesinde oluşur:
Birincisi,
koordine edici standartlar daha fazla sayıda insan tarafından
kullanıldıklarında daha fazla değerlidir,
ikincisi (bir iktidar biçimi olarak
tanımladığım) bu dinamik aksi taktirde
serbest olacak tercihin kolektif olarak
icra edilebileceği alternatiflerin giderek bertaraf
edilmesine yol açabilir…
Doğmakta olan küresel standartlar…
Farklı
katılımcılar arasındaki küresel koordinasyon sorununa çözüm sunar ama bunu bir
çözüm diğerinin üstüne çıkararak aynı sorunun alternatif çözümlerinin bertaraf
edilmesi tehdidinde bulunarak yapar”.
Bu örnekten hareket eden Castells,
standartlar ya da kendi söylemiyle iletişim protokolleri ağa girdiğinde kabul edilmesi
gereken kurallar belirlenmektedir.
Yukarıdaki örnekte iktidar ağlardan
dışlayarak değil, ağlara dahil olmanın kurallarını dayatarak işlemektedir.
Elbette ki ağın açıklık düzeyine bağlı olarak
bu kurallar ağ
bileşenleri arasında müzakere edilebilmektedir.
Ama kuralar konduğunda ağdaki bütün düğümler
için zorunlu hale gelir çünkü bir iletişim yapısı olarak ağın varlığını
mümkün kılan şey bu kurallara saygı
göstermesidir.
Castells ağ iktidarının, ağ standartlarının ağ
bileşenleri üzerindeki iktidarı olduğunu anlatarak nihayetinde bu ağ iktidarının, ağ oluşumunun
ve standartların (iletişim protokolleri) tesis edilmesinin kökeninde yer alan
belli bir grubun toplumsal aktörün çıkarlarına uygun düştüğünü savunmaktadır.
Peki baskın ağlarda iktidar sahibi olan
kimdir?
Ağlara dayalı iktidar nasıl iş görür?
Yukarıda Castells’in ileri sürdüğü,
iktidarın
toplum kurumlarına ilişkin yapısal hakimiyet yetisine dayanarak bir
aktörün iradesini diğer aktörün iradesine dayatma konusundaki ilişki
becerisidir.
Bu tanıma göre de ağ toplumunun
ağlarında
iktidarın kimde olduğu sorusunu cevaplamak ya çok
kolay ya da imkansızdır.
Castells, bu soruya baskın ağların her
birinin işleyişini ayrı ayrı analiz
edersek cevaplamanın basit olacağını anlatır.
Her ağın kendisine programlı hedeflere
dayanarak kendi iktidar ilişkilerini tanımlayabileceğini ifade etmektedir.
Dolayısıyla küresel kapitalizmde, son
söz
küresel finans piyasasınındır.
İktidar ilişkilerinin ileri sürülebilmesi
için toplumdaki
baskın ağların programlarının bu ağlar arasında uyumlu hedefler koyabilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca bu iktidar ilişkilerinin, aktör-ağların
başlattığı anahtarlama süreçleri sayesinde birbirleriyle iletişim
kurabilmeleri, sinerji başlatıp çelişkileri sınırlandırabilmeleri
gerekmektedir.
Castells, Berlusconi örneğinde olduğu gibi
medya patronlarının siyasal liderler haline gelmemeleri ve hükümetlerin
medyanın topyekün denetimini ele geçirmemelerini bu nedenle önemli olduğunu
belirtmektedir.
Sonuç
Kitle iletişim araçlarının hızlı gelişimi ve
değişimi
toplumsal yapıların durumunu ve gelişimini etkilemektedir.
Özellikle 1990’lı yıllardan sora hızlı bir
gelişim gösteren kitle
iletişim araçları, toplumsal yapının şekillenmesinde ve toplumsal hareketlerin
yaygınlaşmasında daha fazla etkili olmaya başlamıştır.
Bu
etki siyasal aktörlerinde dikkatini çekmiş olup siyasal aktörlerin
bu teknoloji ile yakından ilgilenmelerini
sağlamıştır.
İktidarda olsun ya da olmasın her siyasal
aktör
kitle iletişim araçlarının oluşturduğu sosyal ağlarla yakından
ilgilenmektedir.
Çünkü günümüzde iktidarda olan ya da
olmayan siyasal aktörün iktidarda kalabilmesi ve
siyasal güçlerini sürdürebilmesi için siyasal propagandasını yapabileceği ve
daha fazla insana ulaşabileceği bir mecra bulması gerekmektedir.
Güç
dendiğinde bir insanın diğer insanların düşünce ve eylemlerini yönlendirme etkisi
kastedilmektedir.
Siyasal güç dendiğinde ise kamusal erki
ellerinde bulunduranlar arasında karşılıklı denetleme ilişkisiyle ve yine bunlarla kamu
arasındaki denetleme ilişkisi kastedilmektedir.
Toplumsal ilişkilerin var olduğu günden
bugüne kadar ağ
olgusu sosyal hayatın bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Ancak gelişen teknoloji bu ağ olgusunu daha
da ortaya çıkarmıştır.
Ağlarla örülü bu organizasyonun adı da ‘Ağ
Toplumu’ olarak tanımlanmıştır.
Günümüzde toplumsal formasyonu
tanımlamada
sıklıkla kullanılan enformasyon toplumu, iletişim toplumu gibi
kavramların yerine yeni iletişim teknolojilerinin sarıp sarmaladığı yer küreyi
tanımlamak için bugün
ağ toplumu kavramı kullanılmaktadır.
Medyanın kitleleri etkileme gücünü bilen
yöneticiler ya da yönetici adayları
tarihin her döneminde iktidara gelmek,
daha sonra da iktidarlarını sürdürebilmek amacıyla iletişim kanallarını
denetimlerinde tutmuşlardır.
Tüm iletişim ortamları ilk ortaya çıktıkları
yıllardan itibaren iktidar odaklarının bu kontrol çabalarından
kurtulamamışlardır.
Savunuculuk talep eden iktidarlar, basını
denetlemek için lisans (ön izin) ve sansür (ön denetim) gibi mekanizmalara
başvurarak yandaş yaratmanın ve yandaşlarını örgütlemenin yollarını
aramışlardır.
İletişim teknolojilerinin gelişimi ve kamuoyu
oluşturma gücünün artmasıyla birlikte bu ilişki daha da artarak biçimlenmiştir.
Castells, toplumdaki temel iktidar
mücadelesinin, insanların zihinlerinde anlam yaratma savaşı olduğunu, savaşı
kazanan egemenlerin kendi çıkar ve değerleri suretinde toplumsal yapıları inşa
ettiğini,
bu nedenle iktidar ilişkilerinin aslında
toplumu oluşturduğunu savunmaktadır.
İnsanların zihinlerinde anlam yaratma
mücadelesinde, her bireysel zihin karşı karşıya kaldığı iletileri bir noktaya
kadar öznel bir şekilde yorumlayarak alımlamaktadır.
Ancak mesajın üretiminden, kodlanmasına ve
nihayet alımlanmasına kadar geçen bu süreç tamamen iradi olarak işlememekte,
iletişim ortamı tarafından koşullandırılmaktadır.
Dolayısıyla bu iletişim ortamının
dönüşümü,
iktidar ilişkilerini de etkilemektedir
Sosyal ağlar iktidarlar ya da iktidar
oluşturmak isteyenler için çok önemli bir mecra haline gelmiştir.
Günümüzde iktidar, dönüşen iletişim ortamı
sayesinde ağlar etrafında örgütlenmektedir.
Küresel finans ağları, siyasi ağlar, medya
ağları,
kültürel üretim ağları, askeri/güvenlik ağı, küresel
suç ağı, bilim/teknoloji ağı gibi
çeşitli örgütlenmeler, kimi zaman işbirliği,
kimi zaman ise rekabet içine girerek
işlevlerini devam ettirmektedirler.
Hepsinin ortak bir amacı vardır:
“Toplumun kuralları ve normlarını esasen
kendi çıkarları ve değerlerine cevap veren
bir siyasi sistem üzerinden tanımlama yetisini denetlemek”.
Castells'e göre, her iktidar karşı-iktidarın
varlığını koşullar.
Eski tür hiyerarşik iktidar kurumlarının
karşısında konumlanan merkezi karşı-iktidar örgütlenmeleri bugün yerlerini tıpkı
iktidar gibi ağlar etrafında örgütlenen, esnek, yatay ve gayri-merkezi örgütsel
yapılara bırakmıştır
Ağ toplumunda siyaset, medya siyasetidir.
Siyaset sadece seçim dönemlerinde
medyaya
önem vermez, medya her zaman siyasi mücadelelerin zeminidir ve algıların
yönetilmeye çalışıldığı bir
kamusal alandır
Ağ toplumunu etkin kılan en önemli
özellik iki yönlü
iletişim, bir başka deyişle etkileşimdir.
Bu durum siyasal iktidarları ve aktörleri
etkilemiştir.
Dikey iletişimin yataylaşması ve iletilerin
daha fazla kitleye
ulaşması siyasal aktörlerin ağ toplumu ile yakından ilgilenmesini
sağlamıştır.
Siyasal aktörler yataylaşan iletim
sayesinde
daha fazla geri bildirim almaktadır.
Bu geri bildirimler siyasal aktörlerin siyasal
politikalarını gözden geçirmelerine neden
olmaktadır.
Bu durum ile ilgili en iyi örnek Manuel
Castells’in
“İsyan ve Umut Ağları” adlı kitabında görülmektedir.
Castells İsyan ve Umut Ağları adlı kitabında;
17 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan,
daha sonra İzlanda’da büyüyen ve Mısır’da devam
eden toplumsal hareketlerin oluşumunda sosyal ağların
etkisinin oldukça
büyük olduğunu belirtmektedir.
Bu eylemler sonucunda, Tunus Devlet
Başkanı
Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçmak zorunda kalmış, Mısır’da örgütlenen
“6 Haziran Gençlik Hareketi” Hüsnü Mübarek’i
iktidardan indirecek isyan dalgasını ve İzlanda’daki hareketler iktidar
değişimine neden olmuştur.
Castells tüm bu gelişmelerin siyaset ve yeni
medya ilişkisi açısından heyecan verici olduğunu belirtmektedir
Castells'in incelediği son iki ülke İspanya
ve ABD'dir.
2008 ekonomik krizinin doğum yeri denilebilecek ABD ile bu krizden
en şiddetli şekilde etkilenen ülkelerin başında gelen İspanya'da siyasi
dengeleri
alt-üst edecek hareketler ortaya çıkmıştır.
İspanya'da Democracia Real Ya! (Gerçek
Demokrasi Şimdi) isimli Facebook grubunun, ABD'de ise bağımsız bir dergi olan
Adbusters'ın internetten yaptıkları eylem çağrıları kitlesel bir şekilde yanıt
bulur ve Tahrir'in ürettiği bir eylem şekli olan meydan işgalleri bu ülkelerde
de çeşitli şehirlere yayılır.
İspanya'daki hareket kendisini Fransız yazar
Stephene Hessel'in Öfkelenin 4! isimli kitabına atıfla Öfkeliler (Indignadas),
ABD’deki hareket ise ‘Biz Yüzde 99’uz’ başlıklı bir Tumblr sayfasının etkisiyle
% 99 olarak adlandırmıştır.
Democracia Real Ya!’nın“Medyadan nefret
etmeyin medya olun” çağrısı, yurttaş gazeteciliğinin yaygın olarak
kullanılmasıyla karşılığını bulmaktadır.
Ülkenin her yanından video ve fotoğraflar
eşliğinde haberler paylaşılmaktadır.
Öfkeliler ve Occupy hareketleri siberuzamı
etkili şekilde kullanacak eylemler bu uzamda planlanıp alternatif medya
kanalları yine bu uzamda hayata geçirilecektir
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayıp, Avrupa
ve ABD’de devam eden, 2013 yılında Türkiye ve Brezilya’daki büyük eylemlerde
etkisini gösteren isyan dalgası, bundan sonraki siyaset yapma pratiği ve sokak
eylemlerinin profilini çizmiş gibi görünmektedir.
Önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek
tartışmaların ve ortaya konulacak siyasi projelerin hatırı sayılır bir kısmı
Castells’in özerklik uzamı olarak adlandırdığı ortamda gerçekleşecektir.
Özetle ağ toplumu, günümüzde özellikle de
iletişim teknolojilerinin gelişme göstermesiyle birlikte yeni bir sosyal
organizasyon türü olarak ortaya çıkmıştır.
Bu toplumun ağ kavramı ile özdeşleştirilmesi
ya da
birlikte anılması, onun ağ temeli üzerine kurulmuş ilişkileri yoğun bir
şekilde kullanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak; teknolojik gelişmişliğimiz ile
toplumsal azgelişmişliğimiz olağanüstü bir uçurum olduğunu belirten Castells,
ekonomilerin, toplumların ve kültürün, büyük ölçüde
kolektif yaratıcılığı sınırlayan, enformasyon teknolojilerinin ürünlerine el
koyan insanoğlunun, enerjisini öz yıkım getiren çatışmalara saptıran çıkarlar,
değerler, kurumlar ve temsil sistemleri etrafında inşa edilmiş durumda olduğunu
belirtmektedir.
Bununla birlikte enformasyonun beslediği, meşruiyetin
desteklediği bilinçli ve amaçlı toplumsal eylemle değişmeyecek hiçbir şey
olmadığını ifade eden Castells, çözümü de yine kendisi ortaya koymaktadır.
Tüm
dünyada insanlar bilgili, etkin ve iletişim içinde olursa ve girişimlerin
toplumsal sorumluluklarını üstlenirse medya mesaj değil de ulak haline gelirse siyasi
aktörler demokrasiye olan inancını onarırsa; kültür deneyimle birlikte yeniden
inşa edilirse, doğayla uyum içerisinde yaşayarak kuşaklararası dayanışma ortaya
konursa
ve insanoğlu kendi içinde barışı sağlayıp iç benliğin keşfine çıkarsa
sorunların çözümüne doğru
yol alınacağına işaret
etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder