MODERN DÜNYA SİSTEMİ - 2
Kitap, onyedinci yüzyılda Avrupa’nın yaşadığı
ekonomik, sosyal ve siyasal kriz üzerine geniş bir literatürün tartışıldığı
giriş bölümü ile başlamaktadır.
Wallerstein’a göre ise; bu dönemde tarımda
görülen küçülme ve daralma kırsal emeğin ucuzlamasına ve ucuz işgücü sağlanan
tekstil endüstrisinin gelişmesine yol açmıştır.
Yazara göre, onyedinci yüzyıldaki daralma
bu sebeple bir kriz olarak değil, işleyen bir kapitalist dünya ekonomisi içinde
bir küçülme olarak görülmelidir .
Onyedinci yüzyıl aynı zamanda devletlerin
güçlendiği savaşların feodal beyler arasında değil devletler arasında yapıldığı
bir dönemi ifade etmektedir.
Hollanda’nın ve dolayısı ile Protestan dünyanın
Katoliklere karşı zaferi ile sonuçlanan Otuz Yıl Savaşları sonunda yapılan
Vestfalya Barışı aynı zamanda uluslararası ilişkilerin miladı olarak da kabul
edilmektedir.
Kitabın ikinci bölümü genel hatları ile
Hollanda’nın dünya ekonomisinde ve deniz ticaret yollarında egemenliğinin
oluşumunu incelemektedir.
Hollanda 1645’de donanması ile Baltık
deniz ticaretini ele geçirmiştir.
Wallerstein, Hollanda’nın balıkçılıkta
ilerlemesini “haringbuis” adı verilen denize daha elverişli, daha büyük manevra
kabiliyeti olan, ringa balığı avı için daha büyük ağ kullanılmasını mümkün
kılan, geniş güvertelerinde salamura yapılabilen ve bu özellikleri ile kıyıdan
uzaklara açılıp 6-8 hafta denizde kalabilen balıkçı gemileri inşa etmesi ona
büyük bir avantaj sağlamasına bağlamaktadır.
Bunun sonucunda İngiltere’de Hollandalı
balıkçılar İngilizlerden daha ucuza balık satmaya başlamışlardır.
Hollandalılar tarım alanda da eşit derecede
başarı göstermişler, tarıma uygun olmayan coğrafyalarında zorunluluktan toprak
üretimi için mühendislikte teknolojik ilerleme kaydetmişler ve yoğunlaşmış
tarıma yönelerek verimliliği arttırıcı yöntemler geliştirmişlerdir.
Sonuçta bu yoğun tarım artan bir
şehirleşme ve sanayileşmeye imkân vermiştir.
Hollanda İngiliz rekabeti sadece balıkçılık
alanında değil, tekstil endüstrisi alanında da sürmüştür.
Boyasız ve dikişsiz İngiliz kumaşının
Hollanda’da nihai ürün haline gelmesi üzerine 1614 de 1. James’i “boyasız”
kumaş ihracını yasaklamıştır.
Bunun üzerine Hollanda bitmiş ürün ihracını
yasaklamış, 1. James’in cevabı ise, yün ihracını yasaklamak olmuştur.
Sonuçta 3 yılda İngiliz kumaş ihracatı üçte bir
düşmüş ve İngiltere bundan vazgeçmiştir.
Kumaşa eklenen değerin yüzde 47’si boyama
sürecinde oluşmaktaydı, bu işlem de Hollanda da yapılıyordu.
Hollanda ayrıca gemi inşa ve gemi inşa yan
sanayinde de çok ilerlemişti.
Hem ucuz hem hızlı gemiler yapıyor hem de
diğerlerinin 26-30 kürekçi kullandıkları gemilerde 18 kürekçi ile gidecek
tarzda inşa ediyorlardı.
Böylece mürettebatı hem daha ucuza hem de daha
iyi besleyebiliyorlardı.
Bu özellikleri yanında Amsterdam onyedinci
yüzyılda dünyanın en büyük bankacılık ve finans merkezi haline geldi.
Üniversitelerin kalitesi ile de beyin göçü çeken
Hollanda Descartes, Locke ve Spinoza dahil bir çok aydını ülkeye çekmiştir.
Bu durum Hollanda’nın 1672 deki çöküşüne kadar
devam etmiştir.
1672 de Hollanda Fransızlarca işgal edilir.
Bu Hollanda da Cumhuriyet rejiminin de sonunu getirir.
Artık yükselen güç İngiltere’dir.
Hollanda’da ücretler ve vergiler yükselmiş,
İngiltere’de ise işçilerin durumu kölelik seviyesinde kalmıştır.
Yükselişi sağlayanlardan biri de budur. 1651
denizcilik yasaları da İngiltere’ye denizlerde güçlenme imkânı sağlamıştır.
Tahıl fiyatları düşmekte, küçük çiftçilik yerine
toprakları kiraya vermek ve büyük çiftlikler karlı hale gelmeye başlamıştır.
İngiltere’de 1660-1750 arasında küçük çiftçilik
ortadan kaybolurken Fransa’da küçük mülkiyetin uzun süreli egemenliği tarımsal
geri kalmışlığı güçlendirmiştir
Ayrıca İngiltere’nin içeride yeterli bir
pazarının olmaması avantaja dönüşmüştür. Wallerstein’a göre belki de esas
mesele Fransa’nın ekonomik olarak İngiltere’den çok daha iyi olmasıydı .
Wallerstein Batı ve Kuzey Avrupa’da
kapitalistleşme yaşanırken çevre ülkeler olan Orta ve Doğu Avrupa’da neler
yaşandığını inceler.
Polonya ve Macaristan başta olmak üzere bu
ülkelerde hayvan ve tahıl fiyatlarının düştüğünü ekonomilerin durgunluğa
girdiğini tespit eder.
En kötü duruma düşen de köylülüğün
durumudur.
Wallerstein onyedinci yüzyılda İspanya, Portekiz
ve İtalya’nın yarı çevre ülke olmasını incelediği çalışmada, bu ülkelerde
tarımsal ürün fiyatlarındaki düşüşle beraber nüfuslarının azaldığını belirtir.
Portekiz Brezilyayı Hollanda’ya kaptırmış,
Jamaika İspanya’dan İngiltere’ye geçmiştir. Portekiz İngiltere’den iki misli
daha fazla ithalat yaparken, ihracatı sadece yüzde 40 artmıştır.
Portekiz İngiltere ile olan ticaret
dengesini Brezilya altını ile sağlıyordu.
Wallerstein bu durumu Portekizli tarihçi J.P.
Oliveria Martins’dan şöyle aktarır; “Brezilya altını Portekiz’e sadece uğruyor
ve İngiltere’nin bizi beslediği ve giydirdiği un ve tekstil ürünlerini ödemek
için İngiltere’ye demir atıyordu”.
Onaltıncı yüzyılda parlak sömürgeciler olarak altın ve
gümüşü kontrol eden İber devletleri onyedinci yüzyılda kuzeybatı Avrupalı kapitalistlerin
aktarma kayışlarına dönüşmüşlerdi.
Bakırda ve bilhassa demirde bir kraliyet tekeli
yaratan ve onyedinci yüzyıla kadar bir Alman sömürgesi olan İsveç, güçlü demir
sanayi ile güçlü bir donanma yaratabilmiş, İspanya ve Portekiz gibi yarı çevre
ülkeler arasına girebilmiştir .
Wallerstein Rusya’nın 1. Petro’dan itibaren
gelişimini inceler.
Prusya ve Avusturya’yı karşılaştırır.
Danimarkanın onyedinci yüzyılda niye bir çevre
ülkesi olarak kaldığının ardındaki sebepleri araştırır.
Fransa 1689’da denizde İngiliz donanması kadar
güçlü iken 1694’deki deniz savaşında İngiliz donanmasına yenilmiş, denizlerin
kontrolü İngiltere’ye geçmişti.
İlginç olan ise bu olaydan sonra İngiliz sigorta
şirketlerinin Fransız gemilerini denizde İngiliz savaş gemilerine karşı
sigortalamalarıydı.
Sigorta şirketlerinin bu tavrı İngiliz
parlamentosuna götürülmesine rağmen, parlamento bu uygulamayı yasadışı ilan
etmeyi reddetmiştir.
Kitabın kapsadığı 1600-1750 arası dönem aynı
zamanda merkantilizm çağıdır.
Wallerstein’e göre, İngiltere ve Fransa
onsekizinci yüzyıl başında merkantilist idi.
Ancak Fransa merkantilizmi askeri genişleme
politikasında kullanırken, İngiltere bunu ekonomik büyümenin hizmetinde
kullanmıştır.
Onsekizinci yüzyılda İngiltere’nin dünya
ekonomisindeki merkezi konumu artarken Fransa’nın azalmıştır.
Wallertein’e göre bunun sebebi Fransız
devletinin İngiliz devleti kadar güçlü olmamasıdır.
( Merkantilizm: 16. yüzyılın başlarından 19.
yüzyılın ilk yıllarına kadarki 300 senelik bir dönemi kapsayan ve ithalatı
kısıtlayıp, ihracatı teşvik ederek güçlü ve zengin bir devlet inşa etmeyi
amaçlayan iktisadî milliyetçiliktir. )
Millî zenginlik ve gücün, ihracatı yükselterek
bunun karşılığında değerli madenler elde etmeye paralel olduğunu iddia eder.
Ulusların Zenginliği adlı eserinde Adam Smith
korumacı dış ticaret politikalarını şiddetle eleştirirken, bu döneme
“Merkantilizm” adını vermiş ve bu o günden bu yana geniş kabul görmüştür.
Durgunluk döneminde üç büyük güç (İngiltere,
Fransa ve Hollanda) arasındaki ticari rekabet, tahıl ticaretini iyice
zayıflatmıştır.
Ticari gücü elde etmek için yapılan deniz
savaşları yeni ithal ürünlerini belirleyecektir.
Bunlar gemi malzemeleri ve demirdir.
Demir yataklarına sahip olan İsveç yarı-çevre
konumuna gelecektir.
Onyedinci yüzyıla kadar bir Alman sömürgesi
durumunda kalan İsveç demir endüstrisi sayesinde merkantilist politikalar
izlemeye başlayacaktır.
Wallerstein’in diğer Modern Dünya Sistemi
kitapları gibi bu kitabında da her sayfanın neredeyse yarısı dip notlarla dolu
olduğu görülmektedir.
Wallerstein çok fazla kaynak, bir çok rakam,
istatistik vb kullanmaktadır.
Birinci ciltten alıştıysanız sorun olmayacaktır.
Ama ilk bu ciltten okumaya başlamışsanız bir
müddet sonra dip notlar yorucu gelmeye başlayabilir.
Dünya ekonomisini merkez, yarı çevre ve çevre
ülkeler üzerinden inceleyen Wallerstein’e göre merkez ülkelerin kurduğu bir
sistemle kaynaklar çevre ve yarı çevre ülkelerden merkeze akmaktadır.
Wallerstein bir ülkenin merkez, çevre veya yarı
çevre haline gelmesini çoğunluk olarak devletin gücü, siyasi yapısı vb. gibi
üst yapı kurumları ile izah eder.
Ancak Wallerstein’da ülke içi sınıf
çatışmalarına değinilmediği gibi kültürel farklılıklara atıf neredeyse hiç
yoktur.
Robert Brenner haklı olarak onu merkez ve çevre
ülkelerin iç sınıfsal ilişkilerini ihmal etmekle suçlamaktadır.
P. Thomson’a birkaç atıf varsa da bu birkaç
acınası işçi köleliğine değinmeden öteye gitmemektedir.
Wallerstein daha çok Annales okulu düşünürlerine
en fazla da Fernand Braudel’e atıf yapmaktadır.
Bu onu demografik yapı, üretilen tahıl
miktarındaki değişimler ve işçi ücretleri gibi sayısal değerlerin incelenmesi
ile sınırlı tutmakta, ticaret ve kentlerin gelişimine H. Pirene ve Swezzy gibi
çok önem verirken, feodalizmin yıkılışında köylünün üzerindeki sömürünün
artmasına fazlaca değinmemektedir.
Charles Ragin ve Daniel Chirot’un eleştirileri ise
benzer nedenlerle çevre veya yarı çevre durumuna düşmüş ülkelerden bazılarının
neden yüz yıl sonra merkeze yaklaştığı, diğerinin ise yarı çeper durumundan
kurtulamadığıdır.
Buna örnek olarak İsveç, Danimarka ve İspanya’yı
göstermektedirler.
Yine onlara göre tarihin akışı böyle toptancı
bir teori ile açıklanamayacak kadar karışıktır.
Bütün bu eleştirilere rağmen Wallerstein’in Modern
Dünya Sistemi kitapları keyifle okunuyor, devamını beklediğimiz bir belgesel
veya dizi gibi merak uyandırıyor.
Bu sebeple, ben de sizin gibi bir an önce 3.
cildi okuyup sanayi devriminin modern dünya sistemi üzerindeki etkilerini,
Fransız Devrimi’nin Wallerstein gözünden hikayesini, Rusya, Osmanlı
İmparatorluğu ve Hindistan’a doğru genişleyen dünya kapitalizminin bu coğrafi
genişlemeden nasıl etkilendiğini okuyup, görmek istiyorum.
İncelenecek üçüncü ciltte ise, sanayi devriminin
üretim süreçlerine etkileri, İngiltere’nin modern üretim tekniklerini ve
donanmasını kullanarak kurduğu hegemonya ve sebep-sonuçları ile Fransız devrimi
analiz edilmektedir.
Bu kitapta ayrıca Rusya, Hindistan ve Osmanlı
imparatorluğu gibi ülkelerin modern dünya ekonomisine, yani dünya kapitalist
sistemine katılmaları konu edilmektedir.
Kitap, onsekizinci yüzyılın son evresinden
başlayarak İspanya, Portekiz, İngiltere ve Fransa’nın Amerika kıtasından
çekilmesinin incelenmesi ile son bulmaktadır.
Bu kitapta da son yüz sayfa kaynaklara ayrılmış
ve nerdeyse her sayfanın yarısı dip notlardan oluşmaktadır.
Eğer her dip notu okumaya kalkar iseniz, her
Wallerstein kitabı gibi okumakta zorlanabilirsiniz.
Benim tavsiyem zorunlu olmadıkça dip notlara
dönmemenizdir.
Zaten bilhassa araştırmacıların okuyacağı bir
kitap olduğundan derinlemesine araştırdığınız ve ilgilendiğiniz bir konu ise
ise dip not ve kaynaklara tekrar dönmeniz en doğru seçenek olacaktır.
Kitabın birinci bölümünün başlığı “Sanayi ve
Burjuvazi”dir.
Bu bölüm Sanayi devriminin nedenleri ve
tanımlanması ile başlamakta ve devrimin ilk olarak İngiltere’de başlamasının
sebepleri incelenmektedir.
Wallerstein her zaman yaptığı gibi bir çok
araştırmacının bu konudaki görüşlerini aktardıktan sonra, bunun sebeplerini;
makineleşmeyi ve proleterleşmeyi sağlayan artan talep, makineleşmeyi mümkün
kılan yeterli sermaye birikiminin bulunması, demografik devrimi mümkün kılan ve
toprak-kira ilişkilerinin gelişimini sağlayan tarım devrimi olarak izah
etmektedir.
Toprakların birleştirilerek küçük çitçilerin toprağı
terk etmesine neden olan “çitleme” uygulaması ve tarımdaki düzenlemeler ile
köyden şehre/sanayiye işgücü kaydırılması, nüfus artışı, sanayi devrimine
devletin yardımı da ayrı ayrı incelenmektedir.
Üretim sürecinin zorlaması ile çırçır makinesi, mekik,
iplik eğirme makinelerinden buhar makinelerine kadar çeşitli icatlarla tekstil
endüstrisinde büyük gelişmeler yaşanmıştır.
Yine demir ve çelik sanayindeki gelişmeler
demiryollarının gelişimine, buhar kazanındaki gelişmeler de başta kömür olmak
üzere enerji sektöründe gelişmelere yol açmıştır.
Teknolojik gelişmeler bilhassa tekstil endüstrisinde
dışarı iş verme sisteminin sona ermesine ve büyük fabrikaların kurulmasına yol
açmıştır.
Yine bu gelişmeler üretim ilişkilerinde büyük
değişikliklere sebep olmuştur.
Dış ticarette görülen ise hammadde ithalinin artması
ve mamul mal ürünlerinin ihracı ve yeni pazarlar ihtiyacıdır.
Wallerstein birinci bölümün sonunda Fransız Devrimini
incelemeye başlar.
Ona göre Fransız Devrimi “senyörlük sistemini ve
feodal toplumun ayrıcalıklı sınıflarını ortadan kaldırması açısından burjuva,
kapitalist toplumun gelişimine işaret eder”.
Ancak devrimi aristokratlar başlatmış ve halk
tamamlamıştır.
1789’da burjuvazi halk güçlerinin desteği ile
liderliği aristokrasiden almıştır.
Ancak Fransız Devrimindeki köylü
ayaklanmalarının siyasi sonucu, “liberal parlamenter” bir rejimden çok merkezi
ve bürokratik bir devlet olmuştur.
Wallerstein’a göre; Fransız Devriminin burjuva
devrim olarak görülmesinin bir nedeni de, Rus Devrimini proleter devrim olarak
görebilmek içindir.
Wallerstein, “Rus Devrimi’nin totaliter devrim
görüntüsünü yok etmek için Fransız Devrimi’ne liberal bir devrim görüntüsü
yaratmaya çalışmanın da bir anlamı olmadığına inanıyorum” diyerek Rus Devrimini
suçlamayı da ihmal etmemektedir.
Wallerstein, Tocqueville’i de tanık göstererek
Fransız Devriminin temel ekonomik ve siyasi dönüşüme işaret etmediğini
belirtir.
Ona göre; “Fransız Devrimi daha ziyade,
kapitalist dünya ekonomisi açısından, ideolojik üst yapının sonunda ekonomik
tabanı yakaladığı bir andı.
Geçişin nedeni ya da gerçekleşme anı değil, onun
nedeni idi” .
İkinci bölüm “Merkezde Mücadele (1763-1815)”
başlığını taşımaktadır.
Bu bölümde onsekizinci yüzyıl sonunda
İngiltere’nin Fransa karşısında sağladığı rekabet üstünlüğü ve bunun nedenleri
incelenmektedir.
İngiliz sanayinin üretim maliyetleri 1790’dan
sonra hızla düşmeye başlamıştır.
Bunun bir sebebi, İngiltere’nin hammaddeyi Avrupa dışı
koloni pazarlarından çok ucuza sağlamasıdır.
Fransız iç pazarının cazibesi de tam tersi
olarak dış pazarda rekabet için teknolojik yeniliklerden uzak tutmuştur.
Fransa’nın Amerikan Devrimini desteklemesi
çok büyük maliyet getirmiş ve Fransız Devriminin sebeplerinden birini
oluşturmuştur.
Amerika’da savaşı kaybeden İngiltere ise bu
sefer hiçbir yönetim gideri olmadan Amerikan ticaretini ele geçirmiş ve
ekonomik olarak bu durumdan kazançlı çıkmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder