SOKAĞI BÜYÜLEMEK - 1
Sekülerleşme süreci, pek çok disipline uzunca bir
dönem tartışacak malzeme üretmiştir.
Ne var ki sosyal bilimlerin ölçek daraltması,
özellikle de gündelik hayat çalışmalarına yönelmesi için moderniteye karşı
kayda değer bir kuşkunun ortaya çıkmasını beklemek gerekmiştir.
Bu kuşkunun olgunlaşmasıyla birlikte, 20. yüzyıl
başlarında farklı amaç ve ön çıkarımlarla gündelik hayatı konu edinen
çalışmalar, gündelik hayatın seküler bir kurgu olduğunu ima eden ortak sonuçlar
üretmiştir.
Makalenin amacı, bu imanın izini sürmek, gündelik
hayatın seküler temellerini alternatif bir kavramsal çerçeve aracılığıyla
soruşturmak ve gündelik hayatı dönüştürme fikrini tartışmaktır.
Böyle bir tartışmanın temel uğrak noktaları,
seküler ve dinsel ayrımı, sekülarizm tartışmaları, sekülerleşme ve
rasyonelleşme teorileri ile gündelik hayat literatürü olmak durumundadır.
Makalede bu kavram ve teorilere ilişkin alternatif bir
okuma yapılacak ve bu bağlamda gündelik hayatı dönüştürme faaliyetine atfen
stra-taktik uygulama kavramı önerilecektir.
Makalenin odağını oluşturan gündelik hayatı
dönüştürme fikri, gündelik hayatın mevcut dokusu, bu dokunun varlık ve
süreklilik şartları, son olarak da gündelik hayatı dönüştürme açısından faillik
ve niyet kavramına göndermede bulunur.
Bu nedenle bir fail olarak İslamcılık da makalede
tartışmaya açılacaktır.
Modernite
eleştirileri, oldukça geniş bir literatür ortaya çıkarmıştır.
Bu
eleştiriler aracılığıyla, modernite üzerinden bir genelleme ile bütün üst
anlatılara karşı bir şüphenin oluşup yaygınlaşmasına zemin hazırlandı.
Gündelik
hayat çalışmalarını makrosistemlerin/üst anlatıların zayıflamasına dayandıran
Bovone, gündelik hayatın araştırılması konusunda üç temel eğilimden söz ediyor.
Birincisi,
gündelik hayata kapitalizm eleştirileri için bereketli bir alan olarak yaklaşan
Marksizm’dir.
İkincisi
temellerini Husserl’de bulan, Berger ve Luckmann’ın temsil ettiği fenomenolojik
yaklaşım, üçüncüsü ise Amerikan mikrososyolojik geleneğidir.
Son
yaklaşım, Mead ve Goffman’ın temsilciliği ile sembolik etkileşimcilik,
Garfinkel’ın temsilciliği ile de etnometodolojik yaklaşım şeklinde iki farklı
eğilim göstermiştir.
Şahin
ve Balta’ya göre, Marx ve Engels’te gündelik hayatın kurucu unsuru olan
kimliğin maddi zemini vurgulanmakta, Gramsci ve Lukacs hegemonya ve şeyleşme
kavramıyla aslında gündelik hayatta işçi sınıfının burjuvaziyle aynı kültürel
örüntüler içinde bulunmasının devrimin olanaklılığıyla ilişkisini tartışmakta,
bunların araladığı kapıyı zorlayan Heller ve Lefebvre ise devrimin doğrudan
gündelik hayatın dönüştürülmesi anlamına geldiğini vurgulamakta, özellikle
Lefebvre gündelik hayatı modernlikle eş zamanlı olarak ele almaktadır.
Metafizik
uğraşıya sırtını dönerek öznenin dolaysız olarak ilişki kurabileceği fenomenlere
yönelen ve çoğunlukla bir yöntem olarak algılanan fenomenoloji, bizatihi
seküler bir dünyada çalışmakla birlikte Berger ve Luckmann gibi temsilcileri de
gündelik hayatı ‘şimdi’ ve ‘burada’ gibi sekülerlikle özdeşleşmiş kavramlarla
açıklanan, kurgulanmış bir gerçeklik olarak tasvir etmektedir.
Mikrososyolojik
yaklaşım ise kabaca insanların gündelik hayat pratikleri ile bunların konusu
olan nesneleri nasıl anlamlandırdıkları üzerine yoğunlaşırken aslında eylemin
rasyonel olarak açıklanabilecek olan yapısal niteliklere sahip olduğu ön
kabulünden hareket eder.
Tüm
bu yaklaşımlar gündelik hayat tartışmaları için oldukça verimli çalışmalar
ortaya koymuşsa da bu makalenin odağında duran gündelik hayatı dönüştürme
fikri açısından tashihe ve yoruma muhtaç olduğunu belirtmek gerekir.
Ancak
makalenin sınırlılıkları nedeniyle Lefebvre ve De Certeau bağlamında bir
tartışma yürüteceğiz.
Günümüzde
gündelik hayat çalışmalarını önemli kılan şey nedir?- sorusunun birçok yanıtı
bulunmakla birlikte, literatürün ortaya çıkış nedeniyle çelişik gibi görünse de
yanıtın, temelde üst anlatılardan duyulan şüphe paralelinde değil, aksine üst
anlatılar ekseninde verilmesi gerektiği vurgulanmalıdır.
Bu
yanıt, yalnızca gündelik hayatın belirli bir kültürel örüntüye atıf içermesine,
dolayısıyla bir kök paradigmayı ya da referans sistemini içkin olmasına değil,
seküler ve dinsel kategorilerinin, olguların donuk bir fotoğrafı üzerine teori
üreten modern bilim anlayışının akılcı tasarımlarını yanlışlayacak ölçüde
girift ve devingen ilişkisine dayanır.
Böylece
gündelik hayat, bu ilişkinin deviniminden doğan alt üst oluşların, yer
değiştirmelerin nüvesi olan pratikleri ve bu pratiklerin ortaya çıkış
aşamalarını teşkil eden değerlerin, yargıların, normların ve eylem kalıplarının
doğallaşmış dünyasını temsil eder.
Böylece
toplumsal dönüşümün izini sürmek için elverişli bir yol açar.
“Bu
yolla günlük hayat kalıpları, yaşama desenleri, zihniyet yapıları, dünya
algıları, hayat tasavvurları ve bu sınırlarda gerçekleşen altüst oluşlar ya da
sıradan farklılaşmalar açıkça izlenebilmektedir”.
O
halde gündelik hayatı önemli kılan en temel unsur, temelinde kimlik
sorunlarının da nedeni olan belirli bir kök paradigmanın bulunuyor olması ve
dahası bu durumun gündelik hayatın doğasından kaynaklanmasıdır.
Gündelik
hayatın seküler temellerini sorgulamak üzere ortaya çıkan bu makalenin temel
amacı, ‘gündelik hayatı dönüştürme fikri’ni –ya da sıklıkla kullanacağımız
ifadesiyle sokağı büyüleme faaliyetini- tartışmaya açmaktır.
Makaledeki
tabirler ve bölüm başlıkları, gündelik hayatın iyi bir temsilini vereceğini
düşündüğümüz ‘sokak’ metaforuna dayanmaktadır.
Sokağın
dokusu başlıklı ilk bölümde, gündelik hayata rengini veren kavramsal
örgüye yer vereceğiz.
Seküler,
modern, rasyonel kavramları ve bunların türevleri açısından bizce yanlış
yerleştirilmiş yapbozu yeniden kurmayı deneyecek ve gündelik hayat
tartışmaları açısından kavramsal düzeyde işlevsel olabilecek alternatif bir
okuma yapacağız.
Sekülarizm, sekülerleşme, seküler ve dinsel
kavramları bağlamında özellikle Asad ve Manzur’un tartışmalarına başvuracak,
rasyonelleşme konusunda ise özellikle Ritzer’in çalışmalarına atıfta
bulunacağız.
Gündelik
hayat konusunda ise önde gelen iki teorisyenin, Lefebvre ve De Certeau’nun
çalışmalarını birlikte okuyarak gündelik hayatı dönüştürme faaliyetlerinin
büyük bir bölümünü anlatmak üzere De Certeau’nun stratejik ve taktik
uygulama kavramlarına stra-taktik uygulama kavramını eklemeyi
önereceğiz.
Sokağın
bekçisi isimli ikinci bölümde, söz konusu kavramsallaştırmaya dayanarak
gündelik hayatta sekülerleşmenin etkilerinden bireysel enstrümanlarla kaçışa
imkân tanımayan, böylelikle sekülerliği garanti altına alan iktisat, siyaset ve
hukukun konum ve işlevini tartışacağız.
Bu
kısımda iktisadın felsefi temellerine ve özellikle gündelik hayatla ilişkisi
bağlamında tüketim kavramına dayanarak bir açılım sağlamaya, bürokrasi kavramı
etrafında siyaset alanını betimlemeye ve son olarak ahlakla ilişkisi açısından
hukuk alanını ele almaya çalışacağız.
Sokağın
büyücüsü bölümünde gündelik hayatı dönüştürme konusunda bir fail olarak ön
sıralarda yer alan İslamcılık ideolojisini stra-taktik uygulama bağlamında
tartışmaya açacağız.
Yani İslamcılığa yaygın tartışmalardan ziyade
karakteristiği açısından yaklaşacağız.
Sokağı
büyülemek şeklinde açımladığımız sonuç bölümünde ise büyülemenin anlamı,
anlamlılığı, imkânı ve tarzı üzerine kısa bir değerlendirme yapmaya
çalışacağız.
Her
biri müstakil bir tartışma konusu olan bu dört bölümün birleştirilerek
sunulması, özellikle literatürü kısıtlaması nedeniyle makalenin temel zafiyeti
olarak görülebilir.
Ancak ortaya koymaya çalışacağımız argümanın anlamlılığı açısından bu birleştirmenin gerekli olduğu kanaatindeyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder