10 Ekim 2022 Pazartesi

 AKIŞKAN MODERNİTE - 1

 

20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyal teorisyenlerinden biri olan Zygmunt Bauman’ın ‘Akışkan Modernite’ kuramı pek çok alana konu olmuştur.

Bauman, bireylerin yaşamış oldukları korkularla birlikte günümüzde belirsizlik ve güvensizlik ortamının akışkan moderniteyi doğurduğunu vurgulamıştır.

 Akışkan modernite kuramsallaştırmasından önce, modernizmin sert bir eleştirisini yapan Bauman, aslında modernizm ile iktidarların şiddeti yönettiğini ve öteki olarak görülen bireylere her alanda şiddet uygulandığını çalışmalarında dile getirmiştir.

Postmodern dönem her ne kadar modernizmde yaşanan totalitarizmden kurtuluş gibi görünse de Bauman, postmodern dönemin de modernizmden çok farklı olmadığını hatta bireylerin yaşamını daha da belirsiz hale getirdiğini düşünmüştür.

Sosyoloji, toplumsal sorunların anlaşılması ve toplumdaki aksaklıklara eleştirel bir yönden bakılabilmesini sağlayan bir sosyal bilimler alanıdır.

 Çalışmada ele alınan 20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman, yapmış olduğu çalışmalarda eleştirel bir bakış açısı ile pek çok toplumu incelemiştir.

Bauman’ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını anlayabilmek adına yürütülen bu çalışmada, derinlemesine literatür taraması yapılmış, nitel araştırma yöntemi olan doküman inceleme tekniği kullanılmıştır.

 Bauman’ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını incelemeden önce, kendisini tanımak, kuramsal çalışmalarını anlayabilmek son derece önemlidir.

 Polonya’da doğan bir Yahudi olarak öteki olmanın zorluklarını hayatının büyük bir bölümünde yaşayan Bauman, yapmış olduğu çalışmalarda bu zorlukları toplum nezdinde incelemiştir.

Nazi işgaliyle hayatı bir sürgüne dönen Bauman, pek çok yerde bulunmanın da etkisiyle farklı toplulukları inceleme fırsatı bulmuştur.

 Çalışmanın ilk aşamasında Bauman’ın yaşamı, eserleri ve etkilendiği isimlere yer verilerek kuramsal çalışmaları aktarılmıştır.

Kendisini modernizm ve postmodernizm tarihçisi olarak adlandıran Bauman, modernizmi barbarlığın kalıntıları değil ta kendisi olarak görmektedir.

Bu nedenle çalışmanın ikinci aşamasında Bauman’ın modernizme olan bakışı incelenmiştir.

 Bauman, postmodern dönemi ise başlarda modernizmin kurtuluşu olarak görse de daha sonraları, postmodernizmin, modernizmden hiç de farklı olmadığını pek çok çalışmasında vurgulamıştır.

 Çalışmanın ana konusu olan akışkan modernite kuramsallatırmasını postmodernizmin bir eleştirisi olarak görmek mümkündür.

Son bölümünde akışkan modernite kuramsallaştırmasının anlaşılabilmesi açısından akışkanlığın, aile yaşamından, iş yaşamına kadar yayıldığı gösterilmiştir.

 1.Bir Ötekinin Sürgün Hayatına Bakış: Dünya çapında ünlü bir sosyolog olan Zygmunt Bauman’ın eserlerini anlayabilmek için biyografisini bilmek zaruridir.

 Bir öteki olduğu söylenebilecek Bauman, Yahudi asıllı bir akademisyendir.

 

 Yaşamına sürgünler ve savaşlar sığdıran Bauman, toplumsal analizleriyle 20. ve 21. yüzyılın sosyolojisini anlayabilmek adına önemli bir isim olmuştur.

 Bauman, 18 Kasım 1925'te Polonya’nın Poznan şehrinde doğmuştur.

 1939’da Polonya’nın Nazi işgaline uğraması ile birlikte ailesi, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’ne kaçtı.

Eğitiminin bir kısmını burada tamamlayan Bauman, üniversitede çalışmalarının devam etmesini istese de II. Dünya Savaşı’na katıldı.

 Savaşın sonunda yaralanan Bauman, 1945’te Berlin’in kurtuluşu için Kızıl Ordu’ya katıldı.

Polonya ordusunda binbaşı olunca ‘en genç binbaşı’ unvanını elde etti.

 Bu sırada sosyal bilimlerden felsefe alanında yüksek lisans eğitimine de başladı.

 Görüldüğü gibi Bauman, doğduğu andan itibaren toplum içinde öteki olma durumunu yaşamış, Nazi işgaline uğrayan Polonya’da bir Yahudi olmanın zorluklarını ailesi ile birlikte sonuna kadar hissetmiştir.

 Bauman, kendisi de bir öteki olduğundan“yabancılaşma” olgusuna çalışmalarında sık sık yer vermiştir.

Varşova Sosyal Bilimler Akademisinde eşi Janina ile tanışan Bauman, 1951’de iyi bir sosyalist toplumun fikirleri ve idealleri olacağına inandığı için Komünist Parti’nin resmi bir üyesi olmuş, 1953’te de akademik kariyerine başlamıştır.

 1954 yılına geldiğinde doktora eğitimine başlamış, İngiliz işçi hareketi üzerine çalışmalar yapmıştır.

 1960’ların başında Polonya sosyolojisi ile ilgili makaleler yayınlamış, kültür, günlük yaşam, İngiltere ve Amerika sosyolojisi hakkında sayısız kitap kaleme almıştır.

 

1966’da Polonya Sosyoloji Komitesinin başkanlığını yapmış, bu sırada Komünist Parti’nin sadık ama giderek eleştirel bir üyesi olarak yer almıştır.

 1968'de ailesiyle birlikte Kanada, ABD ve Avustralya gibi göçmen ülkelerde bir süre bulunduktan sonra aldığı teklif üzerine İngiltere’de Leeds Üniversitesinde sosyoloji profesörü olarak akademisyenlik hayatını sürdürmüştür.

 Komünizmle başlayan ve daha sonra Batı'ya geçerek modernliğin farklı yönlerini yakından gören Bauman, bu süreçlerin hiçbirinde kendini evinde hissedememiştir.

Modernlik, kitle kıyımlarına uğratılan bir ulusun yok edilmesine meşru gerekçesini sunarken, çareyi postmodernlikte bulduğu izlenimine kapılmıştır.

Bauman, her ne kadar postmoderniteyi başlarda çare olarak görse de daha sonra eserlerinde postmoderniteye sert eleştiriler yapmaktadır.

 Modernitenin ışıltılı bir versiyonu gibi gördüğü postmodernite ile birlikte gelen belirsizlik ve güvensizlik ortamının bireylerde korku yarattığını eserlerinde sıklıkla vurgulamaktadır.

Bauman’ın, Anna Sfard, Irena Bauman ve Lydia Bauman isimlerinde 3 kızı olmuştur.

  Kızlarından Lydia Bauman, “Babam kendinisini modernite ve postmodernitenin bir tarihçisi olarak tanımlar.”

 Sözüyle aslında tüm çalışmalarını özetlemektedir.

Kendini sosyolojiye adayan Profesör Bauman 9 Ocak 2017’de hayatını kaybetmiştir.

 Bauman’ın pek çok eseri Türkçe’ye çevrilmiştir.

 Eserlerinde etkilendiği isimler de nasıl bir bakış açısına sahip olduğu hakkında ipuçları vermektedir.

 

Bauman’ı etkileyen isimleri şöyle sıralanabilir: Anthony Giddens, Pierre Bourdieu, Karl Marx, Antonio Gramsci, Georg Simmel, Theodor Adorno, Hannah Arendt, Jacques Derrida.

Bauman’ın eserlerine bakıldığına ise kitapların isimlerinden bile eleştirel bir bakış açısına sahip olduğu görülmektedir.

Bauman’ın Türkçe’ye çevrilmiş eserleri şöyledir:

Akışkan Modernite, Sosyolojik Düşünmek, Modernite ve Holocoust, Akışkan Aşk, Küreselleşme, Siyaset Arayışı, Akışkan Gözetim, Yasa Koyucular ve Yorumcular, Benlik Pratikleri, Kriz Hali ve Devlet, Kapımızdaki Yabancılar, Postmodern Etik, Parçalanmış Hayat, Yaşam Sanatı, Kimlik, Ölümlülük Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, Bireyselleşmiş Toplum, Kuşatılmış Toplum, Iskarta Hayatlar, Özgürlük, Kapımızdaki Yabancılar, Modernlik ve Müphemlik.

Bauman, akışkan modernite kuramsallaştırmasından önce katı modernizmin sıkı bir eleştirisini yapmıştır.

Kendisi de bir Yahudi olan Bauman, Modernizm ve Holocaust kitabında modernitenin aslında beklenilen refah ve iyimser ortamı getirmediğini, gerçek yüzünün insan kıyımıyla birlikte yıkılan uygarlıkların oluşturduğunu vurgulamıştır.

Modernliğin, akılcı olmaktan çok yıkıcı, olduğunu Bauman şu sözlerle açıklamaktadır: “Modern bürokrasi ve onun emrindeki beceri ve teknolojiler, iç düzenindeki bilimsel ilkeleri olmaksızın yapılmış birçok kitle kıyımı, pogrom, toplu cinayet, gerçekte soykırımdan pek farklı olmayan bir çok olay biliriz.

 Ancak açıktır ki, Holocaust, böyle bir bürokrasi olmaksızın düşünülemez.

Holocaust, kökü tümüyle kurutulmamış modernlik öncesi barbarlık kalıntılarının akıldışı bir taşma olayı değildi.

 O, modernlik evinin meşru bir sakiniydi; o bir başka evi, yuvası olarak kabul edemezdi.

 

Nazilerin, Yahudilere yapmış olduğu soykırımı anlatmak için kullanılan Holocaust kelimesinin üzerinden modernliğin vahşi yüzünü aktaran Bauman, aslında modernitenin kendi içinde yer alan yıkıcı faaliyetleri olduğunu belirtmektedir.

 Bir diğer deyişle yapılan soykırımlar, barbarlığın kalıntıları değil, modernitenin direkt kendi iç yüzüdür.

Bauman, modern devleti bahçeci bir devlet düzenine benzetmekteydi.

  Modern öncesi dönemde nüfusun mevcut durumu yabani ve terbiye edilmemiş olarak görülmekteydi.

Yeniden üretim ile rasyonel tasarımın öngördüğü tarafa doğru yöneltmek amacıyla mekanizmalar yerleştirilmiş, aklın yüksek ve sorgulanamaz otoritesi ile nüfus ikiye bölünmüştür.

Birinci grup beslenecek ve özenle çoğaltılacak faydalı bitkiler iken ikinci grup kökünden sökülecek yabani otlar olarak görülmekteydi.

 Her iki grubun da kendi eylemlerini belirleme hakları ellerinden alınmıştır.

 Burada görülmektedir ki yabani olarak adlandırılan otlar, toplum içerisinde yer alan ötekilerdir.

Modern devletlerde, bu yabani otların kökünden sökülüp yok edilmesi gerekmektedir.

Aksi takdirde yabani otlar temizlenmezse faydalı otlar da bu zararlı otların içerisine karışır.

  Bauman’ın bahçıvanlar olarak gördüğü ise modern devletin başındaki iktidarlardır.

Bauman, Yasa Koyucular ile Yorumcular kitabında modern devleti Ernest Gellner’ın bahçıvanlar ve yabani ot benzetmesi ile şöyle aktarmaktadır:

 “Ne kadar iyi olursa olsun bahçenin kendini yeniden üretmesi konusunda bahçe tasarımına güvenmek olmaz.

 Yabani otlar, sürekli gözetim gerektirir.

Moderniteyi yaratan iktidar bahçıvan modeli üzerine kuruludur.”

  Bir diğer deyişle, modern devletler işlerini asla şansa bırakmamalıdır.

 “Bahçe düzeni ne kadar iyi olursa olsun” sözü ile aktarılan aslında mevcut durumun düzenliliğine değil, modernitenin getirmiş olduğu düzene uygun davranılması gerektiği ve yabani otları görmek için iktidarların, bahçe düzeninin asla başıboş bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KRİZİ ‘ÇOKLUK’ KAVRAMIYLA ANLAMAK: BİYOPOLİTİKA, GÜÇ VE İÇKİNLİK   Başlangıç olarak , sözlükteki karşılıklarına bakılırsa,  halk ’ın söz...