AKIŞKAN
MODERNİTE - 1
20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyal teorisyenlerinden
biri olan Zygmunt Bauman’ın ‘Akışkan Modernite’ kuramı pek çok alana konu
olmuştur.
Bauman, bireylerin yaşamış oldukları korkularla
birlikte günümüzde belirsizlik ve güvensizlik ortamının akışkan
moderniteyi doğurduğunu vurgulamıştır.
Akışkan modernite kuramsallaştırmasından önce,
modernizmin sert bir eleştirisini yapan Bauman, aslında modernizm ile
iktidarların şiddeti yönettiğini ve öteki olarak görülen bireylere her
alanda şiddet uygulandığını çalışmalarında dile getirmiştir.
Postmodern dönem her ne kadar modernizmde yaşanan
totalitarizmden kurtuluş gibi görünse de Bauman, postmodern dönemin de
modernizmden çok farklı olmadığını hatta bireylerin yaşamını daha
da belirsiz hale getirdiğini düşünmüştür.
Sosyoloji, toplumsal sorunların anlaşılması ve
toplumdaki aksaklıklara eleştirel bir yönden bakılabilmesini sağlayan bir
sosyal bilimler alanıdır.
Çalışmada ele alınan 20. ve 21. yüzyılın en
önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman, yapmış olduğu çalışmalarda
eleştirel bir bakış açısı ile pek çok toplumu incelemiştir.
Bauman’ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını
anlayabilmek adına yürütülen bu çalışmada, derinlemesine literatür taraması
yapılmış, nitel araştırma yöntemi olan doküman inceleme tekniği
kullanılmıştır.
Bauman’ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını
incelemeden önce, kendisini tanımak, kuramsal çalışmalarını anlayabilmek son
derece önemlidir.
Polonya’da doğan bir Yahudi olarak öteki olmanın
zorluklarını hayatının büyük bir bölümünde yaşayan Bauman, yapmış olduğu
çalışmalarda bu zorlukları toplum nezdinde incelemiştir.
Nazi işgaliyle hayatı bir sürgüne dönen Bauman, pek
çok yerde bulunmanın da etkisiyle farklı toplulukları inceleme fırsatı
bulmuştur.
Çalışmanın ilk aşamasında Bauman’ın yaşamı,
eserleri ve etkilendiği isimlere yer verilerek kuramsal çalışmaları aktarılmıştır.
Kendisini modernizm ve postmodernizm tarihçisi olarak
adlandıran Bauman, modernizmi barbarlığın kalıntıları değil ta kendisi olarak
görmektedir.
Bu nedenle çalışmanın ikinci aşamasında Bauman’ın
modernizme olan bakışı incelenmiştir.
Bauman, postmodern dönemi ise başlarda
modernizmin kurtuluşu olarak görse de daha sonraları, postmodernizmin,
modernizmden hiç de farklı olmadığını pek çok çalışmasında vurgulamıştır.
Çalışmanın ana konusu olan akışkan modernite
kuramsallatırmasını postmodernizmin bir eleştirisi olarak görmek mümkündür.
Son bölümünde akışkan modernite kuramsallaştırmasının
anlaşılabilmesi açısından akışkanlığın, aile yaşamından, iş yaşamına kadar
yayıldığı gösterilmiştir.
1.Bir Ötekinin Sürgün Hayatına Bakış: Dünya
çapında ünlü bir sosyolog olan Zygmunt Bauman’ın eserlerini anlayabilmek
için biyografisini bilmek zaruridir.
Bir öteki olduğu söylenebilecek Bauman, Yahudi
asıllı bir akademisyendir.
Yaşamına sürgünler ve savaşlar sığdıran Bauman,
toplumsal analizleriyle 20. ve 21. yüzyılın sosyolojisini anlayabilmek
adına önemli bir isim olmuştur.
Bauman, 18 Kasım 1925'te Polonya’nın Poznan
şehrinde doğmuştur.
1939’da Polonya’nın Nazi işgaline uğraması ile
birlikte ailesi, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’ne kaçtı.
Eğitiminin bir kısmını burada tamamlayan Bauman,
üniversitede çalışmalarının devam etmesini istese de II. Dünya Savaşı’na
katıldı.
Savaşın sonunda yaralanan Bauman, 1945’te
Berlin’in kurtuluşu için Kızıl Ordu’ya katıldı.
Polonya ordusunda binbaşı olunca ‘en genç binbaşı’
unvanını elde etti.
Bu sırada sosyal bilimlerden felsefe alanında
yüksek lisans eğitimine de başladı.
Görüldüğü gibi Bauman, doğduğu andan itibaren
toplum içinde öteki olma durumunu yaşamış, Nazi işgaline uğrayan
Polonya’da bir Yahudi olmanın zorluklarını ailesi ile birlikte sonuna
kadar hissetmiştir.
Bauman, kendisi de bir öteki
olduğundan“yabancılaşma” olgusuna çalışmalarında sık sık yer vermiştir.
Varşova Sosyal Bilimler Akademisinde eşi Janina ile
tanışan Bauman, 1951’de iyi bir sosyalist toplumun fikirleri ve idealleri
olacağına inandığı için Komünist Parti’nin resmi bir üyesi olmuş, 1953’te de
akademik kariyerine başlamıştır.
1954 yılına geldiğinde doktora eğitimine
başlamış, İngiliz işçi hareketi üzerine çalışmalar yapmıştır.
1960’ların başında Polonya sosyolojisi ile
ilgili makaleler yayınlamış, kültür, günlük yaşam, İngiltere ve Amerika
sosyolojisi hakkında sayısız kitap kaleme almıştır.
1966’da Polonya Sosyoloji Komitesinin başkanlığını
yapmış, bu sırada Komünist Parti’nin sadık ama giderek eleştirel bir üyesi
olarak yer almıştır.
1968'de ailesiyle birlikte Kanada, ABD ve
Avustralya gibi göçmen ülkelerde bir süre bulunduktan sonra aldığı teklif
üzerine İngiltere’de Leeds Üniversitesinde sosyoloji profesörü olarak
akademisyenlik hayatını sürdürmüştür.
Komünizmle başlayan ve daha sonra Batı'ya
geçerek modernliğin farklı yönlerini yakından gören Bauman, bu süreçlerin
hiçbirinde kendini evinde hissedememiştir.
Modernlik, kitle kıyımlarına uğratılan bir ulusun yok
edilmesine meşru gerekçesini sunarken, çareyi postmodernlikte bulduğu izlenimine
kapılmıştır.
Bauman, her ne kadar postmoderniteyi başlarda çare
olarak görse de daha sonra eserlerinde postmoderniteye sert eleştiriler
yapmaktadır.
Modernitenin ışıltılı bir versiyonu gibi gördüğü
postmodernite ile birlikte gelen belirsizlik ve güvensizlik ortamının
bireylerde korku yarattığını eserlerinde sıklıkla vurgulamaktadır.
Bauman’ın, Anna Sfard, Irena Bauman ve Lydia Bauman
isimlerinde 3 kızı olmuştur.
Kızlarından Lydia Bauman, “Babam
kendinisini modernite ve postmodernitenin bir tarihçisi olarak tanımlar.”
Sözüyle aslında tüm çalışmalarını
özetlemektedir.
Kendini sosyolojiye adayan Profesör Bauman 9 Ocak
2017’de hayatını kaybetmiştir.
Bauman’ın pek çok eseri Türkçe’ye çevrilmiştir.
Eserlerinde etkilendiği isimler de nasıl bir
bakış açısına sahip olduğu hakkında ipuçları vermektedir.
Bauman’ı etkileyen isimleri şöyle
sıralanabilir: Anthony Giddens, Pierre Bourdieu, Karl Marx, Antonio
Gramsci, Georg Simmel, Theodor Adorno, Hannah Arendt, Jacques Derrida.
Bauman’ın eserlerine bakıldığına ise kitapların
isimlerinden bile eleştirel bir bakış açısına sahip olduğu görülmektedir.
Bauman’ın Türkçe’ye çevrilmiş eserleri şöyledir:
Akışkan Modernite, Sosyolojik Düşünmek, Modernite ve
Holocoust, Akışkan Aşk, Küreselleşme, Siyaset Arayışı, Akışkan Gözetim,
Yasa Koyucular ve Yorumcular, Benlik Pratikleri, Kriz Hali ve Devlet,
Kapımızdaki Yabancılar, Postmodern Etik, Parçalanmış Hayat, Yaşam Sanatı,
Kimlik, Ölümlülük Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, Bireyselleşmiş
Toplum, Kuşatılmış Toplum, Iskarta Hayatlar, Özgürlük, Kapımızdaki
Yabancılar, Modernlik ve Müphemlik.
Bauman, akışkan modernite kuramsallaştırmasından
önce katı modernizmin sıkı bir eleştirisini yapmıştır.
Kendisi de bir Yahudi olan Bauman, Modernizm ve
Holocaust kitabında modernitenin aslında beklenilen refah ve iyimser ortamı
getirmediğini, gerçek yüzünün insan kıyımıyla birlikte yıkılan
uygarlıkların oluşturduğunu vurgulamıştır.
Modernliğin, akılcı olmaktan çok yıkıcı, olduğunu
Bauman şu sözlerle açıklamaktadır: “Modern bürokrasi ve onun emrindeki
beceri ve teknolojiler, iç düzenindeki bilimsel ilkeleri olmaksızın
yapılmış birçok kitle kıyımı, pogrom, toplu cinayet, gerçekte soykırımdan pek
farklı olmayan bir çok olay biliriz.
Ancak açıktır ki, Holocaust, böyle bir bürokrasi
olmaksızın düşünülemez.
Holocaust, kökü tümüyle kurutulmamış modernlik
öncesi barbarlık kalıntılarının akıldışı bir taşma olayı değildi.
O, modernlik evinin meşru bir sakiniydi; o bir
başka evi, yuvası olarak kabul edemezdi.
Nazilerin, Yahudilere yapmış olduğu soykırımı anlatmak
için kullanılan Holocaust kelimesinin üzerinden modernliğin vahşi yüzünü
aktaran Bauman, aslında modernitenin kendi içinde yer alan yıkıcı faaliyetleri
olduğunu belirtmektedir.
Bir diğer deyişle yapılan soykırımlar,
barbarlığın kalıntıları değil, modernitenin direkt kendi iç yüzüdür.
Bauman, modern devleti bahçeci bir devlet düzenine
benzetmekteydi.
Modern öncesi dönemde nüfusun mevcut
durumu yabani ve terbiye edilmemiş olarak görülmekteydi.
Yeniden üretim ile rasyonel tasarımın öngördüğü tarafa
doğru yöneltmek amacıyla mekanizmalar yerleştirilmiş, aklın yüksek ve
sorgulanamaz otoritesi ile nüfus ikiye bölünmüştür.
Birinci grup beslenecek ve özenle çoğaltılacak faydalı
bitkiler iken ikinci grup kökünden sökülecek yabani otlar olarak
görülmekteydi.
Her iki grubun da kendi eylemlerini belirleme
hakları ellerinden alınmıştır.
Burada görülmektedir ki yabani olarak adlandırılan
otlar, toplum içerisinde yer alan ötekilerdir.
Modern devletlerde, bu yabani otların kökünden sökülüp
yok edilmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde yabani otlar temizlenmezse faydalı otlar
da bu zararlı otların içerisine karışır.
Bauman’ın bahçıvanlar olarak gördüğü ise
modern devletin başındaki iktidarlardır.
Bauman, Yasa Koyucular ile Yorumcular kitabında modern
devleti Ernest Gellner’ın bahçıvanlar ve yabani ot benzetmesi ile şöyle
aktarmaktadır:
“Ne kadar iyi olursa olsun bahçenin kendini
yeniden üretmesi konusunda bahçe tasarımına güvenmek olmaz.
Yabani otlar, sürekli gözetim gerektirir.
Moderniteyi yaratan iktidar bahçıvan modeli üzerine
kuruludur.”
Bir diğer deyişle, modern devletler
işlerini asla şansa bırakmamalıdır.
“Bahçe düzeni ne kadar iyi olursa olsun” sözü
ile aktarılan aslında mevcut durumun düzenliliğine değil, modernitenin
getirmiş olduğu düzene uygun davranılması gerektiği ve yabani otları görmek
için iktidarların, bahçe düzeninin asla başıboş bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder